Bir yıllık eğitim öğretim döneminin ardından yaz tatiline girmiş bulunmaktayız. Bu bir yandan ölüme bir adım daha yaklaştığımız anlamına gelirken diğer yandan da üç aylık bir dinlenme dönemine girdiğimiz anlamına gelmektedir. Bu tatilde önemli iki hususa değinmek istiyorum. Bunlardan biri; şehrimizin en güzel denize girme bölgelerinden olan Altınkum, Çatalçam ve Taflan bölgelerindeki kirlilik nedeniyle denize girilememesi konusudur. Yaz aylarında biz de Çatalçam’da ikamet etmekteyiz. Geçtiğimiz yıl çocuklar denize girdikten sonra ateşlenmeler, vücutlarında sivilceler çıkmaktaydı. Doktora gidince deniz kirliliğinden olabileceği söylendiğinde çok ihtimal vermemiştik. Ancak bu yıl sahil boyunca oluşan yosunlar ve öbek öbek kanalizasyon pisliklerini görünce Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterini arayıp olayın ne olduğunu sormuştum. Genel sekreterin yaptığı araştırmadan sonra verdiği cevap, polis okulunun kanalizasyonunun arızalandığını ve arızanın büyük olması nedeniyle tamirinin uzun süreceği oldu. Çatalçam’da bulunan terfi merkezinde de sorun olduğunu onu da en kısa süre içerisinde yapacaklarını söyledi.
Valilik bahsettiğim güzergâhta denize girmeyi yasakladı ve SASKİ’yi bu konuda gereğini yapmak üzere göreve davet etti. Her ne kadar polis okulunun kanalizasyon işi direkt olarak SASKi’nin işi değilse de neticede kanalizasyonla ilgili her türlü sorumluluğun onlara ait olması hasebiyle bu sorunu çözme görevi de SASKi’nindir. Mustafa Demir, seçildikten sonra belediyedeki bürokraside ciddi değişikliklere gitmekte, yeni bir ekip kurmakta ve yıllarca köhneleşen yapıyı değiştirmeye çalışmakta. Bu anlamda şu kadarını söylemek isterim ki görevden alınanlarla ilgili en ufak bir itirazım yok, tamamı doğru. Yerlerine gelenlerle ilgili söyleyecek bir şeyim yok zira gelen arkadaşları hiç tanımıyorum. Bir müddet bu arkadaşların icraatlarını gördükten sonra kanaatimi beyan edeceğim, şimdilik bir şey demenin uygun olmayacağını düşünüyorum. Ancak şu kadarını söylemek isterim ki işi yapan çok eleman değil, az ama nitelikli elemandır. Hafif Raylı Sistem dediğiniz topu tomarı yirmi küsür kilometrelik bir güzergâh. Bunun için bir sürü genel müdür yardımcısına, bilmem daire başkanına ihtiyaç olmadığı kanaatindeyim. Ayrıca bunca oda tefrişatı, herkese bir oda gibi fuzuli işlere de hiç gerek yok. Ben orayı özel şirket mantığı ile üç kişiyle idare ederim. İsterse versinler bana deneyelim. Şehirlerarası otobüs terminalini idare etmek, hafif raylıyı idare etmekten çok daha zor bir iş ama bir müdürle idare edilmekte olduğunu unutmayalım. Konumuzu toparlayacak olursak, sahildeki denizin pisliği bir an önce giderilmeli ve vatandaşın sağlıklı bir biçimde denize girebilmesi acilen sağlanmalıdır. Allah-u Teâlâ’nın kulları için yarattığı her nimetten istifade etmek zorundayız. Deniz de bu nimetlerden biridir. Bir an önce temizlenip vatandaşın hizmetine sunulması gerekmektedir.
Gelelim ikinci konumuza. Yaz ayına girince çocuklarımız da tatil sürecine girmiş bulunmaktalar ancak yaz aylarında açılan Kur’an kurslarına çocuklarımızı gönderme konusunda çok hassas davranmak zorunda olduğumuzu da unutmayalım. Geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızın Kur’an’ı en iyi ve en güzel öğrenecekleri yerin bu kurslar olduğunu unutmayalım. Eskiden biz de bu kursların önemini bilemezdik ama yıllar geçince bu kursların toplum hayatındaki önemini çok daha iyi anlıyoruz. Eğitimin yaşı olmasa da ağaç yaş iken eğilir. Çocuklarımıza ilkokul çağında Kur’an’ı öğretmezsek daha sonraki yıllarda onların kendiliğinden öğrenme şanslarının çok az olduğunu ve bunun ebeveyn olarak üzerimizdeki en önemli görevlerden birisi olduğunu unutmayalım. Maneviyatı olmayan toplumların ayakta kalmaları mümkün değil. Biz öldükten sonra kabrimize gelip bir Fatiha okumasını bekleyeceğimiz çocuklarımıza kuran okumasını öğretmezsek, ellerinde su kaplarıyla çiçeklerle mezarlıklara gelirler ve onlar da hiçbir işe yaramazlar. Hani şu ‘Ölüye Kur’an okumak fayda vermez’ diyen ahlaksız din adamları yok mu, onlar mezarlıklara gidip bir baksalar. Mezarlara gelen koca koca insanların yüzde kaçı Kur’an okuyor, yüzde kaçı bidonla su döküp, çiçekle, böcekle ölülerin mezarlarının başına gelenlere seslerini çıkarmayıp, Allah’ın kelâmını okuyanlara söz etmeleri yok mu adamı çileden çıkartıyor. Yaşar Nuri Öztürk’ü yetiştiren merhum Cansız hocaya, Yaşar Nuri Öztürk; “Ölülere okunan Kur’an onlara gitmez diyorlar siz ne buyuruyorsunuz?” deyince, merhum cevap olarak “Nenesini...çocuğu” deyince, Yaşar Nuri hocam, “Ne yapıyon” demiş. Merhum Cansız hoca söze girerek, “Ne oldi uşağum, habu fani, nenene küfredince ona gidiyor da Allah’ın kelamı ölüye gitmeyecekmiş öyle mi?” demiş. Allah, ölülerimize rahmet eylesin diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.