Yazarların İlginç Hayatları ve Zaafları
Yoksa büyük yazarlardan vakur, derin düşüncelerle dolu, ilginç olmaktan uzak hayatlar mı sürdürmelerini bekliyoruz? Doğru, bazılarının hayatı gerçekten de böyle. Ama siz o yazarları bu yazıda bulamayacaksınız.
-Honore De Balzac (1799-1850): İki cılız bacağın üstüne yığılı yağ kümesinden oluşan bir bedene ve bir metre altmış santimlik boya sahip. Yazarın sofra adabı ise mide bulandırıcıydı. İnsanları soylu olduğuna inandırabilmek için kulağa aristokrat gelen ‘de’ sözünü ekletti. Balzac azimliydi. Üstünde keşiş cübbesi ve içtiği bol miktarda kahveyle artık günün on beş saatini yazarak geçiriyordu. Balzac partilere katılarak romanları için malzeme topluyordu. Yirmi yıllık bir süre içinde doksan yedi eser üretti. Bunların bazıları müstehcen romanlardı. Yazarın yüzlerce kadınla ilişkisi oldu ki sefil görünümü ve hijyen konusundaki kayıtsızlığı düşünecek olursak bu oldukça büyük bir başarıydı. Kazandığı bütün parayı harcadı. Borçtan hiç kurtulamadı. Polonyalı bir soylu kadınla ilişkiye girdi. Tam da aradığı bir fırsattı bu. Ancak dehasına vurulmuş olsa da bu soylu hanım bile Balzac’ın müsrifliğinin serveti için ciddi bir tehlike teşkil edeceğini anladı. Yazarın ölümünden yalnızca birkaç ay önce, hastalıktan acınası duruma düştüğü bir zamanda evlendi. Starbucks’ın olmadığı çağda Fransız yazar günde elli adet koyu Türk kahvesi içiyordu. Kendisini bir asilzade gibi konumlandırsa da Balzac yoksulluğa yabancı değildi. Gençlik yıllarını ısıtmasız, mobilyasız, derme, çatma bir evde geçirmişti. Balzac için sperm, beynin en saf maddelerinin dışarı atılması, dolayısıyla da potansiyel bir sanatsal yaratı eyleminin organ aracılığıyla akıtılması, kaybedilmesi anlamına geliyordu. İnsanlar onun kişisel alışkanlıkları hakkında ne düşünürse düşünsün kimse Balzac’tan dünyanın en büyük romancılarından biri sıfatını esirgemez.
-Leo Tolstoy (1828-1910): Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Umarsız bir öğrenciydi. Vaktinin büyük bir bölümünü kumar oynayarak ve cinsel yolla bulaşan hastalıkları kaparak geçirdi. Tolstoy’un not defteri ölüme takıntılı bir insan tablosunu ortaya koyar. Kırım Savaşı’nın kanlı Sivastopol Kuşatması gazilerindendi. İletişimi kolaylaştırarak dünya üstünde barışı teşvik etme amacıyla geliştirilen uluslar arası yapay dil Esperanto’nun da ateşli savunucularındandı. Tolstoy ilk kült yazarlardan biriydi. Hayatının sonuna dek gelenekleri reddetmeyi sürdürdü. Rus Ortodoks Kilisesi ile barışmaya zorladılarsa da bunu kabul etmedi. Bir Dr. Kızı olan Sonya ile evlendi. Üç çocuk sahibi oldu. Şaheserleri Savaş ve Barış ile Anna Karenina’yı yazdı. Ruhsal sıkıntıya düştü. Sağlık sorunları ise durumu iyice ağırlaştırdı. Orta yaş krizindeydi. Tolstoy, seksi, alkolü, tütünü ve eti bırakarak kendini ‘Hıristiyan anarşizmi’ hayatına adadı. Muazzam servetini hizmetçilerine bıraktı. Gecenin bir yarısı sessizce evden çıktı ve geride karısına kırk sekiz yıllık evliliklerine karşılık teşekkür notu bıraktı, seksen iki yaşındaki efsane ‘Son günlerimi tek başıma ve sükunet içinde geçirebilmek için dünyadan vazgeçiyorum’ Ne yazık ki son günler, dondurucu bir tren istasyonunda geçti ve yazar ateşler içinde ve soğuktan titreyerek yere devrildi. Şuurunu kaybetmiş ve sakalı donmuş Tolstoy, 20 Kasımda yaşamını yitirdi.
-Franz Kafka (1883-1924): Soyadınız sıfata dönüştüyse büyük bir yazarsınız demektir. Kafka olmasa bir şeyi nasıl ‘Kafkaesk’ diye tanımlayabilirdik? Praglı alelade bir tuhafiyecinin oğludur. Baskıcı bir babası vardı. Sigortacılığı denedi. Hukuktan mezun oldu ama sadece okuyarak ve yazarak rahatladığını genç yaşlarında keşfetti. Normal evlilik hayatı fikri midesini bulandırıyordu. Biteviye tek gecelik ilişkilerin keyfini sürüyordu. Dostları onu tam bir hastalık hastası olarak tanırlardı. Kafka’nın ileri yaşlara dek yaşamamasını kimse yadırgamadı. Muhtemelen pastörize olmayan süt içtiği için, ölümcül tüberküloza yakalanmıştı. Ölürken masasının üstüne bıraktığı notla dostu Brod’a Yargı, Ocakçı, Dönüşüm, Ceza Sömürgesi ve Köy Doktoru hariç tüm eserlerini yakma talimatını verdi. Sıska bedeni ve zayıf kaslarından utanan Kafka, bugün ‘negatif beden imajı’ diye adlandırdığımız bir sorunla boğuşuyordu. Kafka hem sağlıksal, hem de ahlaki nedenlerden dolayı sıkı bir vejetaryendi. Her lokmanın kırk beş defa çiğnendikten sonra yutulması gerektiğini iddia eden Fletcher’in ‘tabiat çiğnemeyenleri cezalandıracak’ sözüne Kafka yürekten inanıyordu. Zamanın modası Nudist hareketine katıldı. Nudist sağlık merkezine gidiyordu. Nudizm: Kişilerin vücutlarını utanmadan rahatlıkla sosyal olarak çıplak bir şekilde bir arada ve doğa ile bütünleşmiş olarak bulunabilmeleri halidir. Merkezde müşteriler ona ‘mayolu adam’ diye hitap ediyorlardı. Kafka posta yoluyla dostu Pollak’ın karısı Milena ile ilişki kurdu. Son olarak yarı yaşındaki Polonyalı Yahudi aileden gelen Dora ile birlikte oldu. Kırk yaşında, resmi kayıtlara göre kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti.
Kaynak: Robert Schnakenberg ‘Büyük Yazarların Gizli Hayatları’ Çev. Duygu Akın