Hayatımız boyunca birçok sınavdan geçtik ve geçmeye devam edeceğiz. Bazen kırık notlarla bıraktık geçmişimizi bir kenara, tam puan aldığımız oldu ama bunun karşılığında yıldızlı pekiyi verilmedi ya da kırmızı kurdele takılmadı ama kişiliğimize tam puan aldık.
Sınav demişken karneler aklıma geldi.
Yarıyıl tatili başladı.
En çok da ilköğretim çocuklarının heyecanı görmeye değer buluyorum çünkü çocuklar büyüdükçe, okul birçoğu için kâbus oluyor ve onlar için karnenin hiç önemi yok nasılsa aileler TV erde gazetelerde "" çocuklarınıza şiddet uygulamayın"" uyarılırıyla dolu.
Ve artık aileler çocuklarının duygu ve düşüncelerini önemsiyor evet bu çok güzel ama gençler ailelerinin duygularını önemsiyor mu acaba?
Bence hayır!...
İlkokul dönemimde kendi halimde bir öğrenciydim, o zamanlar dergi, TV, test bankası kitapları hiç bir şey yoktu yararlanacağımız sayı boncukları, plastik fasulyelerden başka ve kopya çekmedim bir kez olsun bile.
Bu benim soru cevaplarımdı ve bana ait olmalıydı yanlışsa yanlış doğrularımı da bilmeliydim, kopyalarla ne kadar kendim hakkında bilgim olabilirdi.
Kendimize ait olmayan düşünceler her zaman bizi yanıltabilir bir başkasının ayak izinde gidenin kendine ait ayak izi olamaz.
Kendime ağabeyimi örnek alıyordum tek rakibim oydu ve ondan başarılı olmalıydım. Ödevlerime yardım etmesi için ondan yardım isterdim ama bir gün gerçeklerle karşılaştım öğretmenim bir gün ödevlerimi kontrol ettiğinde hepsinin yanlış olduğu ortaya çıktı ve içimden ağabeyime çok kızmıştım, ama bir daha asla ondan ödevlerim için yardım istemedim.
İlkokul yıllarım diyince aklıma, cılız ipince uzun bir kız, lakabımı söylemesem de olur.
Hala aklıma gelince yanaklarımın kızardığı yalanım.
Ödevler yapılamayınca, elektrikler kesik, kalemim yoktu gibi vs
Mazeretleri uydurmak yerine defterin boş sayfalarına bakıp da ezbere ödev yapılmaya çalışırsa, kekeleye kekeleye ve o sırada öğretmenin tecrübeleri sonucu çakıp yanına gelip hani ödev dediğinde sayfalar tek tek çevirilirken bir türlü o ödeve ulaşılmadığında tabiî ki ödev yapılmadığı ortaya çıktığında saçımın kuyruğunun bir aşağı bir yukarı çekilmesiyle yerin dibine girseydim daha iyiydi ama itiraf etmeliyim nazikçeydi çünkü öğretmenim çok esprili ve çocukları çok seven bir insandı hiç birimizi incitmedi.
Canım öğretmenim Hilmi AKTAŞ kendisiyle hala görüşüyorum kendisine saygım sonsuz.
ilk kez beşinci sınıfta matematikten kursa kalmıştım ve bu gururuma çok dokunmuştu. O gün tüm gün boyunca ağlamaktan bitap düşmüştüm bir türlü kursa kalmayı hazmedemedim. Atalarımız ne demiş "" yedisinde neyse yetmişinde de odur"" gerçekten bu sözlere yürekten katılıyorum.
Bir kez daha siyah önlük içinde çocuk oldum, bazı arkadaşlarımı buldum bazılarını kaybettim, öğretmenimin elinde tebeşir parmakları bembeyaz oldu, tahtaya rakamları yazarken böldüm hayallerimi sonra topladım torbamda. O sınıfta aynı sıramda oturdum bomboştu sınıfın içi herkes teneffüste olmalıydı oturduğum yerde kenarları kırış kırış olan defterlerimi düzelttim pencereden dışarıyı seyrettim gökyüzünü çizmek istedim ve birde güneşi gözleri dudakları olan ve gülümsüyor olmalıydı sonradan güneşin gözleri olmadığını öğrensem de gülmek yakışıyordu herkese yakıştığı gibi. Zil çalıyor paydos zamanı yağmur yağıyor, incecik parmaklarım üşüyor ama yüreğim sımsıcak. Yürüdüm, koştum bu yaşa kadar bir sınavdan geçtim alnımın akıyla ödevlerimi yaptım tas tamam ve annecim közde pişirdiğin patateslerden istiyorum birkaç tane de soğan koy yanlarına. Biraz daha çalışmam lazım biraz daha gayret etmeliyiz beraber.
Bir gün siyah önlüğü çıkarıp beyaz önlüğü giyeceğim biliyorum yine sorulardan geçeceğim