YEREL YÖNETİM VE SAĞLIKLI KENTLER
Konut, kent mimarisinin temelidir. Eskiler sade ve öz ifadelerle anlatırlardı meramını, tıpkı sağlık ve mekân ilişkisini “güneş girmeyen eve doktor girer” atasözünde anlattıkları gibi... Konutların belli özelliklere sahip olması gerekiyor. Gerek yaşayanların sağlıklı bir yaşam sürdürmeleri, gerekse kent kültürünün yansıması olarak konutlar önemlidir.
Anadolu’dan göçüp geldiğimizde, ev sadece barınabileceğimiz bir mekândı. Kent olgumuz ve yaşam mekânlarımızı düzenleme gibi bir ihtiyacımız yoktu. Neden? Çünkü yaşam mekânlarını düzenlemede idare edecek bir yönetim gereklidir. Ancak halk baktı ki her seçimde bir kat daha atılıyor ve bu katlar gelir sağlıyor; bu durumda evler sadece barınabilecek mekânlar olmaktan çıktı ve “kazanç aracı” oldu.
Kültürümüzde anne babanın var olduğu büyük aile kavramı yaygındı. Çocukların eğitiminde büyüklerimiz rol oynar, geleneklerimiz böylece yeni nesillere aktarılırdı. Şimdi küçük aile tiplerinin yaygınlaşmasının en önemli sebebi, yaşam şekillerinden önce barınacak mekân şekillerinin değişmesidir. Bizler toplumun ihtiyaçlarını gözetmeli, talepleri dikkate almalıyız. Çünkü mekânla birlikte aile, aileyle birlikte yaşam şekilleri değişmekte, yıpranmakta ve sonucunda bireyin ruhsal ve manevi açlığıyla birlikte yönelimleri farklılaşmaktadır.
Çalışanlar gibi çocuklarımızın da enerjilerini deşarj edecekleri alanlara ihtiyaçları var. Çocuklarımız okula gitsinler, eve gelsinler bilgisayarın başında, televizyonların başında akıllı uslu otursunlar! Hayır… Tam tersine çocuklarımız enerjik bireylerdir, enerjilerini atmaları lazımdır. Yanlış yaşam şekillerimiz nedeniyle her çocuğu hiperaktif ve ilaç bağımlısı yapar hale geldik. Yerel yönetimler avantajlı konumlarıyla kenti tasarlarken, kenti sağlıklı şehir statüsüne getirme gayesini de gütmelidir. Kentin sağlıklı şehir statüsüne getirilmesi, zihniyette dönüşüm gerektirir.
Bu dönüşümde önceliklerimiz şunlar olmalıdır:
• Konut ve kent anlayışında dönüşüm
• Ulaşım düzenimizde dönüşüm
• Otopark, park ve oyun alanı dönüşümü
• Spor ve rekreasyon alanlarında dönüşüm
• Okul ve diğer kamu alanlarında dönüşüm
Sağlıksız kentleşme vurgusuyla birlikte akla ilk gelen soru, “Sağlıklı kent nedir?” olmaktadır. Sağlıklı kent kriterlerini Dünya Sağlık Örgütü şöyle sıralamaktadır:
• Temiz, güvenli, yüksek kalitede fiziksel çevre
• Dengeli ve sürdürülebilir bir ekosistem
• Güçlü ve dayanışma içinde başarılı bir toplum
• Kendi hayatı, sağlığı ve refahını etkileyen kararlara katılım ve bu kararlar üzerindeki etkisi
• Şehirde yaşayanların hepsinin temel ihtiyaçlarının karşılanması (gıda, su barınma, gelir, güvenlik, iş vb.)
• Çeşitli iletişim, etkileşim ve bağlantıları kullanarak, var olan tüm deneyim ve kaynaklara ulaşma
• Farklı, yaşam için gerekli olan ve yenilikçi şehir ekonomisi
• Kültürel, tarihi ve biyolojik geçmişine ve mirasına sahip çıkan vatandaşlar
• Herkes tarafından ulaşılabilen ve yeterli düzeyde halk sağlığı ve bakım hizmeti
• Yüksek sağlık hizmeti
Sağlıklı kent, sadece kent olma sürecini tamamlamış, talep gören bir beton yığını değildir. İçinde yaşayan insanların her etkileşimde insanlarla birlikte yaşayan ve onlarla birlikte değişime uğrayan bir mekânlar bütünüdür. Bu yüzden kentin zaruretten dolayı tercih edilmesinden ziyade, duygusal bağ ve geçmiş birlikteliği oluşması önemlidir. Sağlıklı kent; insanlarla birlikte çeşitli değişimler yaşayabilen, canlı, insanların talep ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanıma sahip kenttir. Sağlıklı kent; kültürel geçmişi, bugünü ve muhtemel gelecek planlarını bünyesinde barındırabilecek ve bu süreçlerin tamamında varlığını sürdürebilecek kalite ve nitelikte, insanların sadece çalışmak için değil yaşamak için de tercih edebilecekleri bir kenttir.
Kentin oluşumundan veya tercih edilmesinden ziyade, kentlilik bilincinin ve kentin benimsenmesi önemlidir. Kentsel krizin önemli bir sebebi, kırsal nitelikli yoğun göç baskısıdır. Kırdan göçle kente gelen bireylerin kentli olma sürecini tamamlayabilmeleri ve yerleşik kentlilerle aralarındaki farkı kapatabilmeleri, kentsel yaşam kalitesini gerçekleştirmek bakımından önemlidir. Aksi durumda kırsaldan kente gelen birey “kentli kimliği”ne kavuşamamakta, kentler de “tanımsız”, “kimliksiz” ve “güvensiz” mekânlara dönüşmektedir.
Böyle bir kent ortamı, göçle gelenleri kentlileştiremeyeceği gibi yerleşik kentlilerde de “kenti umursamama”, “kendini kentle bütünleyememe” ve “kente aidiyet duymama” gibi duygular yaratmakta ve sonuçta “sahipsiz kentler” ortaya çıkmaktadır. Kentler canlıdırlar, bazı kentlerin yaşı binlerle ifade edilir. Kente ait yerel yönetimin etkisi kentin yaşıyla doğru orantılıdır. Tıpkı tüm diğer canlılar gibi yıllar içerisinde kentin yaşadığı hastalıklar, kazalar, kentin geleceğini etkilemektedir. Bazen savaşlar, afetler, kentler için yeniden doğuşlara vesile olmakta; bazen de gecekondulaşma gettolaşma gibi “kent kanserleri” kentleri yaşanmaz kılmaktadır.
Canlı bir yapı olan kentler, üzerinde yaşayan tüm canlılarla ilişkisindeki güçlü etkileşim nedeniyle tüm canlıları, tüm canlılar da kentleri etkilemektedir. Bitkisiyle, hayvanıyla ve mikro organizmasıyla kent bir bütündür. Üzerinde yaşayan canlılarla beraber canlı bir organizma olan kent, ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı oldukça, sağlık kaynağı olacaktır.
Sağlıklı kentler oluşması dileğimle…