'Beni öldürüp yeniden dirilten bahar güneşi gibi doğduğun hayatıma, mercandan daha kırmızı dudaklarınla konuşmaların, rüzgarla savrulan aklımın sebebi saçlarının örttüğü kardan beyaz tenin ve içimi titreten, burnuma şükrettiren kokunla hoşgeldin aşkım.'
Sanırım bazı kadınlar, mesela eve geldiklerinde kapıda böyle karşılansalar hoşlarına gidecektir.
Aşık olmak ve olunmak insan ilişkileri alanında en çok bahsedilen dolayısıyla paraya en çok çevrilebilen konulardan biri olmuştur. Aşık olmanın bir çeşit delilik hali olduğunu söyleyenler olduğu gibi insanın en sağlıklı hali olduğunu iddia edenler de vardır.
Uzmanlaşma ve konuları parçalayıp analiz etme çağında, aşk konusuyla sanatın dışında ilgilenen sosyal bilimler olduğu gibi fen bilimleri de vardır. Biyoloji ve kimya uzmanları konuya her seferinde son bir açıklama getirerek bizi aydınlatmaya devam etmekle birlikte, aşkın beyin kimyasının neden olduğu hormonal ve elektriksel geçici bir durum olduğuna genelimizi ikna edememiş olacaklar ki geçici delilikler uğruna vazgeçilenlerin haddinin hesabını tutmak için birkaç finans kuruluşu ancak yeterli olabilmektedir.
Aksi halde binlerce yıldır aşk için yazılan şiirler, yapılan savaşlar, barışlar ve insani bazı duygular, bir iki ilaçla son bulurdu.
Genellikle sevdiğimize, onu sevdiğimizi ispat etmek gibi bir ihtiyaç duymayız, ama ihtiyaç hasıl olduğunda aklımıza gelen ve şimdiye kadar söylenmiş ya da söylenmemiş en güzel sözcüklerle sevilenin kalbinden aklına ulaşan bir köprü kurmaya çalışırız.
Şimdilerde uluslararası bilgisayar ağı (internet) sözcük bulma konusundaki sıkıntıları oldukça azaltmış görünmekle beraber kalbine girmeye çalıştığımız kişi, ne kadar çok okur yazarsa onu sözcüklerimizle çarpılmışa döndürmek o kadar zor olabilmektedir.
Aşk (bir insanla diğeri arasındaki) için yazılan şiirler uzun zaman boyunca sevgiliyi gökteki yıldızlar arasında aramaktan, yanında elini tutup diz dize otururken, birlikte soğan doğrarken veya birlikte yorulurken aşkın nasıl yaşanacağı konusunda ip uçlarından mahrum bırakmıştır bizi.
Sevgili; dünyanın en güzel kadını veya en yakışıklı erkeğidir. Aksi halde aşk durumu biraz tartışma konusu haline gelir. Ve bu yüzden dünyanın en güzel kabul edilen şeyleri ile kıyaslanarak anlatılmaya çalışılır. Bir kelebeğin kanatlarına benzetilir mesela, ama toprağın havalanmasını sağlayan ve bitkilerin gelişiminde pay sahibi olan solucana benzetilmez. Ya da insanın evcilleştiremediği bir aslana benzetilir de yıllarca kahrımızı çeken eşeklere benzetilmez.
William Shakespeare, yazdığı şiirleri genellikle soneler (14'lük dizeler) şeklinde yazmıştır. Özellikle 18. Sonnet'si oldukça ünlüdür. "Shall I compare thee with a summer day / thou art more lovely and more temperate" (bir yaz günüyle kıyaslasam seni, sen ondan daha sıcak ve sevgi dolusun)
Shakespeare'in daha az ünlü ama bence daha çarpıcı ve aşığı anlatan bir diğer güzel şiiri 130. Sonnet'sidir.
"Sevgilimin gözleri güneş gibi değil;
Mercan , O'nun dudaklarından daha kırmızıdır;
Kar beyazsa neden sevgilimin göğsü kum tepesi gibidir;
Saçlar telden olsaydı, O'nun başında siyah teller olurdu;
Pembeleşen güller gördüm, kırmızı ve beyaz,
Ama O'nun yanaklarında böyle güller görmüyorum;
Ve bazı parfümlerde daha güzel kokular var
Sevgilimin kötü kokulu nefesinden.
Konuştuğunu duymayı seviyorum, Yine de biliyorum ki;
Müziğin çok daha hoşnut eden bir sesi var;
Kabul ediyorum, ben hiçbir tanrıçayı yürürken görmedim;
Sevgilim, O yürürken yeri sarsıyor;
Fakat yine de, tanrı aşkına, yanlış bir şekilde,
kıyaslandığı şeyler kadar aşkımın nadide olduğunu düşünüyorum."
Shakespeare, doğanın güzel bir parçasını diğer parçalarla kıyaslamanın yanlış olduğunu anlatırken, bir yandan da sanki yıldızlardan indirip yanına aldığı aşkının sıcaklığını hissediyor gibidir.
Her şeye rağmen aşkın en güzel yanı tarif etmekteki güçlüğü ve güzellik yarışından çok kişiye özel olmasındadır herhalde. Ahmed Arif'in deyişiyle;
"...Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
Bilmezler nasıl sevdik,
İki yitik hasret,
İki parça can....."