YEŞİLYURT HOCANIN OKUTTUĞU MESNEVİ BÖYLE Mİ YAZIYOR?
1981 yılında görev yapmak üzere Of ilçesine tayin olduğumda tanıdığım iki kişiden birisi Merhum Of İmam Hatip Lisesi Müdürü Kenan Levent idi. Merhum bana Of ilçesinde birlikte olabileceğim kişilerin başında gıda toptancılığı yapan Mustafa Yeşilyurt Hoca'nın olduğunu söyledi. Bunun üzerine Mustafa Yeşilyurt ile tanışıp, görüşmeye başladık. Mustafa Yeşilyurt medrese usulü Arapca, fıkıh, kelam, akaid, tefsir dersleri okumuş ve icazet almış ancak resmi bir görevde bulunmamış hoca idi, merhum Of Merkez Vaizi Hüseyin Sula hoca efendiden okuyup icazet almıştı. Of ve havalesinde sevilen ve sayılan bir hoca efendi olan Mustafa Yeşilyurt Hoca Of'ta yaşanan bazı siyasi olaylardan sonra birilerinin de isteği sonucu seksenli yılların sonlarına doğru Samsun'a yerleşti.
Yeşilyurt ailesinin en küçük kardeşi olan Mustafa Hoca'nın aileden aldığı terbiye gereği ağabeylerinin yanında en ufak bir fikir beyan etme şansı yoktur, aslında bu durum çok hoş bir durum olmakla birlikte şahit olduğum bir kaç olay beni bir hayli rahatsız etmiştir. Cemal Yeşilyurt en büyük ağabeyleri ve ailenin reisi hükmünde olduğundan yaptıkları toplantılara o başkanlık yapar. Cemal Yeşilyurt yapısı gereği her şeyi çok iyi bilen, ondan daha akıllı adamın olmadığını düşünen, her söylediği kelimenin hak ve adaleti ifade ettiğini düşünen bir yapıya sahip olduğundan konuşurken ara sıra İslami konularda da hüküm verip hocaya döner ve Öyle değil mi hoca der, zavallı Mustafa Hoca'da her dediğine doğru diyorsun ağabey demek zorunda kalır.
Sanırım önceki yıldı Mustafa Genç Hoca İlim Yayma Vakfı'nda Mustafa Yeşilyurt Hoca'nın Mevlana Hazretlerinin Mesnevisi'nden ders okutacağını, sohbetine katılmam için davet ettiğini söyleyince Hoca'ya dedim ki bak hocam önemli olan Mevlana Hazretleri'nin Mesnevisi'ni okumak değil, Mevlana Hazretleri'nin Mesnevi'de söylediklerini yapmaktır. Hoca önce Mesnevi'yi kendi hayatında tatbik etsin daha sonra biz onun hallerini kendimize örnek alırız. Daha sonra derslerin başladığını öğrendim ama katılmadım. Yeşilyurt ailesinden tanıdığım biri sohbetlerde amcasının verdiği Mesnevi derslerine ta İzmir'den bile katılımcıların geldiğini anlatıp hava atıyordu.
Önceki gece TV kanallarını zaplarken bir kanalda Suat Kılıç'ın konuştuğunu görünce bir on dakika dinleyeyim dedim, iyi ki de dinlemişim programı yapan arkadaş Suat Kılıç'a Tekkeköy'de açlıktan ölen Kübra bebeği sorunca bizim Suat Hazretleri başladı anlatmaya bebeğin babasının daha önce bir firmada çalıştığını, o firmada çalışırken iş kazası geçirip, ayağının kesildiğini, daha sonra firma kendisine bir daire teklif etmesine rağmen kabul etmediğini, Kübra bebeğin ondan öldüğünü anlatınca kendi kendime dedim ki bu Suat savunsa, savunsa Yeşilyurt ailesinin şirketlerini savunur, bu işin arkasında bir bit yeniği var.
Dün sabah ilk işim soluğu Tekkeköy'de almak oldu, yanıma bir muhabir arkadaşı alarak bizzat ailenin yanına gittim. Aile anne, baba, üç çocuktan müteşekkil olup, aile büyüğü olan amca ve yenge de aileye sahip çıkmaya çalışıyorlar. Kübra bebeğin babası 2000'li yılların başında Yeşilyurt Şirketler Grubu'nda çalışmaya başlamış, o tarihlerde hasta olan bir başka çocuğunu da sağlık güvencesi olmadığından kaybetmiş. Sizin anlayacağınız Kübra bebek ilk ölen bebek değil, ikinci çocukları. Murat Bakırcı yaklaşık sekiz yıl Yeşilyurt şirketinde çalıştıktan sonra 2008 yılında Yeşilyurt Limanı'nda iş kazası geçirip bir ayağını kaybediyor.
Hastaneye gidinceye kadar SSK'lı olduğunu biliyor, ne zaman ki hastaneye gidiyor, şirket yetkilisi zor durumda kalmamak için geçmiş bir aylık giriş evrakını kendisine imzalatıyor. Adamcağız SSK'lı olmadığını öğrenince dünyası ikinci kez yıkılıyor. Daha sonraki detaylar haberde var o konulara girmek istemiyorum ancak adamcağızın başından bunca olay geçmesine rağmen ne Cemal Yeşilyurt, ne de Mustafa Yeşilyurt adamcağıza bir geçmiş olsun dahi deme nezaketinde bulunmamışlar. Mesnevi dersi okutan Mustafa Hoca'ya buradan sormak istediğim şey okuttuğu kitapta Mevlana Hazretleri insanlar arası ayırım yapıp, Roman olanları ikinci sınıf vatandaş görmeyi mi öğretiyor, yoksa Şemsi Tebrizi'nin ona verdiği dersi yerine getirip, meyhaneye gidip nefsini terbiye etmeyi mi öğretiyor? Ders okumak veya okutmak meziyet değil, yaşamak meziyettir.
Yazıyı bitirmeden dünkü köşesine beni konuk eden arkadaşa bir kaç kelam etmek istiyorum ben de kendisini mahkemeye vermeden önce sorduğum soruları cevaplasın ondan sonra ona cevap vereceğim. Soru 1- Seni mahkemeye vermek için hangi adresi kullanacağız? Soru 2- Çalıştığın Halk Gazetesi'nin künyesinde yazılı olan adres şube adresi olduğundan tebligat adresi matbaa gözüküyor, matbaada gündüz kapalı olduğuna göre tebligatı gece nereye yapacağız? Soru 3- Benim gibi olmaktan bahsediyorsun hangi halimi örnek alacaksın dik duruşumu mu? Yoksa aile hayatımı mı? Yoksa piyasaya borçlu olmayan bir gazeteyi nasıl ortaya getirdiğimi mi? Yoksa çalıştığı gazetede personel değil patron olmamı mı? Yoksa yaptığı her işi bilmese de nasıl başarılı olduğumu mu? Bu soruları cevaplarsan devamını daha sonra yazacağım. Kalın sağlıcakla