Yıl 1914... (1330)
Babalarımızın Harbi Umumi dedikleri ve bizim 1.Dünya Savaşı diye öğrendiğimiz "insanlık tarihinin ilk en büyük savaşı" başlamıştı.
Alaçam Yoğunpelit Köyünden davul eşliğinde çağrı yaparak geçen ve Muhtarlara emir getiren tellal, eli silah tutan herkesi askere çağırmaktadır.
Cihadı Ekber ilan edilmiştir.
Yesiroğullarından Köse Ahmet'in oğlu yürük Ali, Balkan'dan döneli daha 2 yıl olmuştur.
Yoğunpelit - Sarıgöl Mh. Sülük gölü mevkiindeki Kilise yeri denen düzde çift sürerken davul ve tellal sesini duyar...
Tarlanın kenarındaki karaağaca asılı yeleğini ve cebindeki köstekli saatini bile almayı unutur.
Hemen çifti bırakıp eşi Selime"ye haydi eve der.
Üç oğlu vardır.
7-8 yaşlarındaki Nasuh, 4-5 yaşlarındaki Mustafa ve altı aylık Ahmet (Babam), bir de yaşlı anası Zühre.
Ev halkıyla helalleşir ve altı aylık Ahmet'ini büyük oğlu Nasuh’un kucağına verir " Kardeşine iyi bak onu sana emanet ediyorum" sonra da anasına ve eşine dönüp bu sefer döneceğimi sanmıyorum der ve gidiş o gidiş, dönemez de...
Altı ay sonra da eşi Selime (babaannem) açlıktan ölür, üç oğlunu o da bırakır!
Zühre ninelerine kalır üç küçük kardeş ve 5-6 yıl sonra nine de ölür.
150-200 dönüm tarla vardır ama; ne sürecek adam, ne öküz ne de ekecek tohumluk vardır!
O günlerde Payitaht İstanbul’da, Osmanoğlu Hanedanının çocukları ne yapmaktadır?
Sarayda çoğunun keyfi yerindedir, hele de son Halife Abdulmecid Efendi ( hani şu 1924’de sürgüne gönderilen), modern ve çağdaş resimler yapmakta, konağında jet sosyetenin ressamlarıyla toplantılar düzenlemektedir…
Şehzadeler ve sultanlar konaklarında keyf sürmektedirler, açlık oralara pek uğramaz!
Öldürmeyen Allah öldürmez diye bir söz vardır ya!
İşte Yesiroğlu Ali'nin üç yetimi büyürler evlenirler, geride ecdadına rahmet okuyan ve bu gün sayıları bini bulan torunlar bırakarak ebedi aleme giderler.
Yasuroğlu Ali'nin en son görüldüğü cephe; Batum Taarruzudur.
Esir midir, şehit midir yoksa bir başka cepheye gidip oralarda mı şehittir bilinmez!
Askerlik şubesine kayıt düşülür. Tek cümle.
"Harbi Umumide kayıp"diye…
Yetimler nasıl mı büyüdü!
İşte orada yazılmayı bekleyen ve bu günkü neslin anlayamakta zorlanacağı hatta pek de merak etmediği, Anadolu’nun her yanında yüzlercesi yaşanan; dramlar, destanlar, yaşanmış hikayeler vardır ki, inşallah dinlediklerimi zaman zaman yazacağım belki de bir kitap olacak…
Savaşa gittiğinden 60 yıl sonra (1974), Batum taarruzunda beraber oldukları komşu köylü bir yaşlı adam der oğlu Ahmet'e ve torunu Adem'e:
" Taarruz sabahı askere birer kepçe süt verildi, sütü Yürük Ali dağıtıyordu, hemşerim çok açım bana bir kepçe daha ver dedim ama veremedi ancak bu kadar düşüyor dedi.
O günkü Taarruz bir gün 1 gece sürdü ve Batum'u aldık ama hemşerim Ali'yi bir daha göremedim!”
Kayıtları araştıran torun Adem, Komutanları Kazım Karabekir'in hatıratında sadece bir cümleye rastlar.
Şiddetli bir taarruzla Batum'u kurtardık, 125 asker şehid.155 asker kayıp."
Yörük Ali; 1914-1918 arası 4 yıl hangi cephelerde bulundu, nerelerde savaştı onu da inşallah kabul ederse Ahirette öğrenebileceğiz!
Eminim sizlerinde geçmişinizde buna benzer nice yaşanmış hikayeler vardır araştırılmayı bekleyen ve tarihe not düşülmesi gereken…Yesiroğlu Adem Alan (Pirfâni)