YOL HİKAYEMİZ
Değerli arkadaşlar ve kıymetli hemşerilerim,
Bir yılı aşkın zamandır sizlerle bu köşelerde buluşamıyoruz. Bu buluşamamanın birçok nedeni var. En önemli nedeni ise hukuksal olarak bazı sıkıntılarımız var. O sıkıntılardan dolayı kafamız rahat değil. İnşallah yakın zaman içinde, bu yargısal süreçleri olumlu bir şekilde sonuçlandırabilirsek, işimize gücümüze önümüze daha rahat bakabileceğiz.
Peki, biz neyin peşindeyiz? sorusunun cevabını verelim. Kıymetli dostlar! İnsanlar yaşarken birçok problemler ve zor günler yaşarlar. Amacımız bu zor günlerinde ve sıkıntılı zamanlarında, insanımıza doğru teşhisler koyarak, doğru yönlendirme yapılması ve tedavileri sürecinde onların yanında olunması. Bütün derdimiz, çabamız ve amacımız bunun için. Yoksa bu işten menfi bir faydanın içinde hiçbir zaman olmadık.
Otuz altı yılını Samsun ve yakın komşusu Tokat illerinde geçirmiş bir kardeşiniz olarak, gördüğümüz ve izlediğimiz kimi durumları, ilgili kurumlara ve sosyal medyaya ulaştırarak, sorunları görmezden gelmek yerine adeta üstüne gidiyoruz.
Çok değerli arkadaşlarım! 'Dost, acı söyler' diye bir söz vardır. Bizim amacımız acı söylemek değil ama kimsenin de acı çekmesine rıza göstermek istemiyoruz. Yönetici ve lider kavramları da işte tam bu noktada devreye giriyor. Siz, iyi bir yönetici idareci olabilirsiniz ama iyi bir lider olamayabilirsiniz. İdareci; işi doğru yapandır, Lider; doğru işi yapandır. Arasında ciddi far vardır.
Bu kavramları biraz açalım. Herhangi bir kurumu yönetiyorsunuz. Önünüze bir yazı geldi. Şunu şunu yap diyor. İyi tamam da kardeşim ben senin emir subayın değilim ki. Benim de bir düşüncem var. Bir aklım, bir süzgecim var. Benim bu aklımı kullanmam mümkün değil mi? Yok efendim senin aklın, sana kalsın, sen onu kullanma, sen benim dediğimi yap.
'Hoop kardeşim, sen dur bakayım orda. Burası yolgeçen hanı değil' dediğiniz zaman işte böyle soluğu gazete köşelerinde alıyorsunuz, kitap sayfalarında yer alıyorsunuz, televizyon ekranlarında yer alıyorsunuz, psikiyatri servislerini tanıyorsunuz, cezaevlerini tanıyorsunuz. Maalesef toplumumuzun acı gerçekleri bunlar.
İşte bu noktada işler daha sarmaşık, daha karmaşık oluveriyor. Sevgili abilerim, ablalarım! Bildiğim ve yaşadığım bir gerçek var ki, o da şu: Savaşın kazananı olmaz. İnsan, gençken bu savaşa bir şekilde girebilir ama görüp yaşayacağı gerçek; 'Savaşmak faydalı bir şey değildir' oluyor. Ben de bu gerçekten hareketle, yıllardır söylediğim ve yazdığım da budur. Kimseyle kişisel olarak uğraşmam, isim vermem, hedef göstermem. Hiç kimsenin arkadaşlarıyla arasını bozmak için laf taşımam. Bunu yapan insanlar olabilir. İyi bir kişi, bu tip söylemlerle gelen insanları, iyice analiz etmeli, ondan sonra yapıcı bir tutumla hareket etmelidir.
Sevgili arkadaşlar, bakın tarihimize hep savaşlarla doludur. İnanın bir milli bayram kutlaması izlerken, ben korkup salonu terk ettiğim oluyor. Yaav kardeşim, iyi tamam, milli bayram kutlamaya geldik ama bu insanlara, gençlere, çocuklara izlettirilen filmler, sanki bir savaş filmi gibi. Çocuklarımıza savaş eğitimi vermek, küçük yaşta ne kadar pedagojiktir? Onu eğitim ve pedagoji uzmanlarına havale ediyorum. Ben bir büyük olarak bile korktuğumu, içimin geçtiğini ve çocuklardan da benzer şekilde tepki aldığımızı ifade edebilirim.
Neyse uzun lafın kısası, dertlerimiz anlatmakla bitmez, bu satırlar da bize yazmak için yetmez. Son olarak şu tespitimle sizlere bu haftalık veda ediyorum.
Eğer bir kişi; şehirde yaşıyor, onsekiz yaşından büyük ve internet kullanabiliyor da, ayda bir kez dahi, yaşadığı semt için, yaşadığı sorunlar için, ilgili kurumlara, ilgili sivil toplum kurulularına veya sosyal medyaya, bir paylaşımda bulunmuyorsa, bir e-mail atmıyorsa, bir dilekçe vermiyorsa, biz daha çok ölümler ve iş kazaları yaşarız.İş güvenliğini koruyacağım diye can güvenliğimizi kayıp ederiz. İnsanların ölmediği ve sorunlarını çözerken insancıl muamele ile karşılaştığı bir dünya arzularımızla iyi kalın, yapıcı kalın, dost kalın.