Yolsuzluk ve yoksulluk

Coşkun Özbek

Dün yoksulluk ya da çalık sınırının altında yaşayan vatandaş sayılarından söz edildi. Ve TÜİK'in  17 dakika erken açıkladığı enflasyon sonuçlarının kimlere ne kazandırdığı soruldu.

Bir haber daha düştü yaygın basının gündemine Deniz Feneri Davası ile ilgili olarak . Deniz Feneri Derneği tarafından 119 vatandaşa, 250'şer Euro yardım yapıldığını gösteren belgelerin tümü sahte çıkmış.

119 vatandaşa 250'şer Euro yardım yapılmamış. 119 belgede isimleri olanlara tek tek ulaşılmış ve tümü dernekten tek kuruş yardım almadığını, belgelerdeki imzaların da kendilerine ait olmadığını açıklamış.

Derneğin, köy ve mahalle muhtarlarından vatandaşların listesini aldığı ve her bir kişiye 250'şer Avro yardım yapılmış gibi sahte belge düzenlediği de yar alıyor haberde. Aralarında RTÜK eski Başkanı Zahit Akman'ın da bulunduğu sanıkların 16 Ocak 2013'de başlayacak davalarına ilişkin soruşturmada, özellikle Karadeniz bölgesindeki vatandaşlar adına düzenlenen sahte belgeler, önemli yer tutuyor.

250 avroluk sahte alındı belgelerinin alındığı iller arasında Samsun'un Canik İlçesi, İlkadım İlçesi ve Kıran mahallesi de varmış. Yani fenerin aydınlığı olmasa da kokusu  Samsun'a kadar uzanmış.

Paralar nereye gitti araştırılıyor ama, asıl utanmazlık vatandaşın yardım ve dini duygularını sömürerek dolandırmak, kişisel ya da kurumsal menfaat sağlamak. Asıl utandıran yanı  ise hırsıza hırsız diyenlerin suçlu ilan edilmeye çalışılması.

Cemaat, tarikat ya da dernek yapısı içinde olanların kendi arkadaşlarının hırsızlığını ya da yolsuzluğunu kabul etmemeleri ya da öyle olmak durumunda hissetmeleri.

Aymazlığın burasında durmak gerekiyor artık. Hırsızın , namussuzun ,çıkarcının ve üçkağıtçının dini, milleti, cemaati olmaz. Bu değerler adına hırsızı namussuzu savunmak da.

Hiçbir gerekçesi yok vatandaştan paralarını yoksula vereceğim diye alıp kendini ya da kurumunu yoksul ilan etmenin. Literatüre yeni yoksul  tanımı sokmanın . Kimse kabul etmiyor çünkü o tanımdan sebeplenenler dışında.

Yüzleri bile kızarmadığına göre kendilerini de inandırmışlar yaptıklarının doğru olduğuna... Türkiye'de son yıllarda geldiğimiz nokta da bu zaten. Her yerde kanun , kural, yönetmelik tanımadan yapılan uygulamalar.

Yasalar ve yönetmelikler sanki uygulanmasın , haklar yenilsin , haksızlarla hizmet etsin diye çıkarılmış ... Ve de en acısı suç gazete sayfalarında “ işlendim “ diye bağırmasına rağmen , suçu araştırmak ve suçluyu yargı kayıp cezalandırmak, özellikle de iktidara yakınsa imkansız.

Suçu açıklayan, suçluyu teşhir eden yargılanıyor ve sorgulanıyor. Duyarsızlıkla, aymazlıkla. İşçi hakkını hiçe sayan, onlarca kış ortasında açlığa ve soğuğa sırf hırsı ve tafrası yüzünden mahkum eden patron yüzü kızarmadan yasal olmayan uygulamasını savunuyor ve bu savunmalara yüzü kızarmadan yağ çekerek yer veriyor bazıları.

 

Ne uğruna, açlığa mahkum edilen mağdur mu sorgulanmalı, açlığa mahkum eden mi... Gerekçesi varsa ve haklı ise tamam , ama ya değilse? Yasa dışılık yapan kadar onu öven de suçlu, hatta öven daha da suçlu. Kamuda siyasetin artık etkin olmadığı hiçbir yer yok . Liyakat değil, biat ve yağcılık egemen. Yöneticiliğin ilk şartı da o. Padişahım, vekilim, başkanım çok yaşa...

Ağzından çıkan fermandır, başka yasa yok.. başka hak da.. nereye kadar peki? Ezilen , hakları yenen insanlar başlarına işler geldikçe anlıyor direniyorlar, geç olsa da.. Ama sayıları çoğalıyor sürekli.

Sorgulama dönemi başladı Türkiye'de neler oluyor, nerelere gidiyoruz diye. Hani diyorlar ya değişimim önünde durulmaz... Evet , değişimin ve gelişimin önünde durulamıyor maalesef. sadece geciktirmeye çalışıyorlar bazı9ları yeniliği ve değişim eski anlayış olarak kabul etse bile.

 

Güneş balçıkla sıvanmıyor maalesef..

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.