Uzun zamandan beri siyaset ile ilgili yazmadım. Nedenine gelince piyasalardaki durum o kadar kötü ki anlık değişimler yaşandığından toplumun tepkisi çok fazla. Her şey 3-4 kat zamlandı. İnsanlar adeta barut fıçısına dönmüş durumdalar. Böyle bir ortamda siyaset yazmak çok anlamlı olmaz, o yüzden biz durum tespiti yapmak zorundayız. Durum şu ki; Sokağın sesine bakılınca insanlar ciddi anlamda sıkıntı çekiyorlar ama hiç kimse yaşam kalitesinden en ufak bir taviz vermemektedir. Asgari ücretle geçinenin de, tek çalışanın da, geçinemiyorum diyenlerin de altlarında özel araçları var. Pazar günü kıymalı siparişi yapayım dedim; “bir saatten önce getiremeyiz, çok yoğunuz” cevabını aldık. Geçenlerde kendi hayatımdan örnekler vererek halimize şükretmemiz gerektiğini yazdığımda bazı okurlarım hala daha hükûmeti destekliyorsun diye tepki göstermişlerdi. Oysaki yazının başında amacımın siyaset yapmak değil, geçmişte yaşananlarla günümüzü kıyaslamaktı ama her ne hikmetse herkes işine nasıl geldiyse öyle yorumladı, açıkcası sorun da değil.
Dünyada küresel bir krizin olduğu muhakkak, petrol varil fiyatları döviz bazında ikiye katlamış durumda, temel tüketim maddelerinden tutun da yiyeceğinden giyeceğine her şey almış başını gidiyor. Nerede duracağı da hiç belli değil. Bu durumdan rahatsız olmayan Allah’ın kulu yok. Suçlu kim derseniz muhalefete göre iktidar, iktidara göre küresel kriz bana göre ise her ikisinin de payı olduğu muhakkaktır. İktidarın yapması gereken nedir derseniz öncelikli olarak israfın önüne geçilmelidir. Kamuda hala daha çok ciddi bir israf var, detaylarına girmeye gerek yok. Hükûmet yaptığı büyük yatırımların bir kısmını askıya alıp bazı tüketim mallarını sübvanse etmelidir. Özellikle boş duran tarım arazilerinin mutlaka aktif hale getirilip ekonomiye kazandırılması lazımdır. Şehirlere olan göçün önüne geçilecek projeler üretilmelidir. Sadece hükûmetin tedbir alması yetmez, vatandaşın da bazı tedbirleri alması lazım. Herkes kafasına göre sabah kalktığında özel aracına binip işe gitmek yerine toplu taşıma araçları kullanılmalı, evlerinde yemek pişirme alışkanlığını unutan çalışanlar artık evlerindeki tencereleri raflarından kaldırıp yemek pişirmeye başlamaları zaruret haline gelmiştir. Lüks tüketim ortadan kaldırılmalıdır. Planlı ve programlı bir hayata geçilmelidir.
Bu dediklerim yapılırsa ne olur derseniz, atalarımızın dediği gibi “İşten değil, dişten artırılır” sözüne uyulmuş olur ve stresten, gerginlikten biraz olsun kurtulmuş oluruz. Dilerseniz birkaç örnek vererek açıklayayım. En ucuz bir lokantada kapalı bir kıymalının fiyatı; 25 TL’dir. Hanede dört kişi iseniz adam başı bir kıymalı yetmez en az bir buçuk kıymalı yerseniz, 6 kıymalı siparişi vermek zorundasınız. Bu da 150 TL eder. Bunu kendiniz kıyma alıp fırına verip yaptığınızda maliyet tam yarısı kadardır. Buradan detayını vermeye gerek yok. Yarım kilo kıyma alıp, 3-5 tane soğanı soyup kavurup fırına vermekten üşenirsek kıymalıyı iki katına yemek zorunda kalırız. Aynı şekilde diğer yemekleri de mutfağımızda pişirirsek mutfak masrafımız yarı yarıya azalır. Ben bunu elimden geldiği kadar yapmaya çalışıyorum. Hem daha ekonomik oluyor, hem de daha kaliteli. Diyeceksiniz ki iş yemekle bitmiyor, elbette yemekle bitmiyor ama en azından mutfaktaki yangını biraz söndürmüş oluruz. Şu da bir gerçek ki toplum olarak hem sabırsız hem de panik bir milletiz. 3 sene önce patates kuyrukları vardı, şimdi sıvı yağ kuyrukları başladı. Azıcık sabırlı olsak hatta marketlere gitmeyi biraz geciktirip alımları azaltsak belki de bu kadar sıkıntı olmayacak.
Bunları söylemede ki amacım; “durumumuz çok iyi, hükûmet işini çok iyi yapıyor, her şey yolunda” yönünde değil. Elbette ki yukarıda da belirttiğim gibi hükûmetin yapması gereken çok şeyler var. Sadece KDV oranlarını geri çekmek yeterli değil. Hammadde girişlerinden tutun da tarım ürünlerinden sanayi ürünlerine, ithalattan ihracata her şey kontrol altına alınıp vatandaşın lehine olacak tedbirler alınmalıdır. Şu da bir gerçek ki varlığın kıymetini bilmeyen toplumlar yoklukla sınava tabi tutulurlar. Ülke olarak değil, tüm dünya Allah’ın verdiği bunca nimetlerin şükrünü, bilmediğimizi de unutmayalım. Rabbim kimseye yokluk göstermesin, gördüğünden geri koymasın. Rabbimiz; “her zorluğun ardında bir kolaylık vardır” buyurmakta bu zor günleri hep beraber sabırla aşacağımızı umuyorum. Bugünlük de bu kadar kalın sağlıcakla…
ZOR GÜNLERDEN GEÇİYORUZ
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.