Yüce Allah Enbiya suresinde ; “Onlara, “kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorulacaksınız” denildi. Eyvah ! Bizler gerçekten zalim kimseler idik, dediler. Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti” buyurarak, zulüm yapanların dünyevi akıbetlerinden hatırlatmalar yapmıştır.
Kur’an-ı Kerim incelendiğinde geçmiş ümmetlerden bahsettiği görülür. Kıssalar anlatılarak bu günün insanına mesaj verilir ve hatırlatmalarda bulunulur. Hz. Muhammed ümmetinin dışındaki tüm ümmetler, yapmış oldukları itikadi, ameli ve toplumsal hataları nedeniyle dünyada toplu olarak helak edilmişlerdir. Neden zulüm yapanları Yüce Allah cezasız bırakmamaktadır.
Elbette bizler beşer olarak Yüce Allahın koymuş olduğu kuralları sorgulayamayız.
Ancak Allahın koyduğu kuralların hikmetleri hakkında, sonuçlarına ve gerekçelerine bakarak değerlendirmeler yapar ve dersler çıkarırız. Allah dünya hayatı için bir düzen koymuştur. Kur’anı Kerim göndererek muradını açıklamış, kurallarını bildirmiş, Peygamberler göndererek de pratik yaşamın uygulanışı hakkında örnek modeller sunmuştur.
Dünya için murat edilen ve Yüce Allah tarafından konan düzeni bozma çalışmalarını, insanlar arasında huzur ve güveni sarsacak, yeryüzünde fitne ve fesat çıkaracak, bozgunluk yapacak eylem ve söylemleri yasaklamış, her şeyin yaratılışına uygun hareket etmesini istemiştir.
Belirtilen bu güzellikleri ve düzeni bozanların zulüm yaptıkları ve zulmün de affedilmeyeceği açıklanmıştır. Kainata, canlılara-cansızlara, insanlara ve Müslümanlara zulüm yapanların dünyada ve ahirette cezasız kalmayacağı bildirilmiştir.
Dünya sistemini bozan, insanlar arasında fitne ve fesadı yaygınlaştıran işlerin başında zulüm gelmektedir. Allahın yer yüzünde çizmiş olduğu yaşam sınırlarının dışına çıkmak zulümdür. Kişi böylece ya kendine, ya ailesine, ya çevresine, ya içinde yaşadığı toplumuna, ya müslümanlara, ya da tüm insanlara ve canlılara zulmetmiş olur. Bu da haksızlıktır, adaletsizliktir.
Haksızlık ve adaletsizlik ilgililerin rızası alınmadıkça affedilmeyen hususlardandır. Hiçbir haksızlık ve adaletsizlik karşılıksız kalmaz. Hem dünyada hem de aihrette mutlaka karşılığı verilir. Bu ata sözlerimize de yansımıştır. “Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı vardır” diye.
Haksızlık ve adaletsizliğe uğradığımızda, konuyu Allaha havale etmek karşı tarafa verilecek en büyük cezadır. Zira mazlumun yardımcısı Allahtır. Kendisine bu konuda havale edilen her şeyi Yüce Allah değerlendirecektir. Hele gücünü, güçsüzlere karşı kullanarak toplumu sömüren ve ezen insanları Allah asla karşılıksız ve cezasız bırakmayacaktır.
Hz. Ademden beri tüm ümmetlerin bu anlamda yaptıklarının nasıl karşılık bulduğu Kur’an-ı Kerimde anlatılmaktadır. Şartlar ne olursa olsun kimseye zulmetmenin haklı izahı olamaz.. Tercih hakkımız olacaksa, zalim olma yerine mazlum olmayı tercih edelim, ne dünyada ne de ahirette zarar etmeyiz.
Ancak, zalim ve hain olmayanlara karşı da zalim ve hain yaftası yapıştırmak, iftira atarak gönlünü incitmek manevi kul hakkı ihlali olur ki telafisi zordur. Helalleşmedikçe hak ihlali devam eder.
Günümüz dünyasının en kolay yaftası, insanların sevmediği kişi ve kişiler için zalim, hain, hırsız, namussuz gibi ispata muhtaç olan fiillerle kişilere iftira atılmasıdır. Bu haksız ithamların somut bilgi ve belgelerle ispatlanamaması halinde iftira atılmış olur.
Yanlışlar, olumsuzluklar bilinmiş olsa bile, bunların topluma dönük sonuçları hesap edilerek konuşulması gerekir. Hiç kimse kendi hissiyatını bilgi olarak sunamaz. Zalimlerin duası kabul olmayacağı gibi, masum insanları zalim olarak ilan etmek de aynı derecede ağır bir vebaldir.