Suya ve hayvanlara dayalı inanış...
KARADENİZ'DE, HALK KÜLTÜR VE İNANIŞLARI [5]
Suya ve hayvanlara dayalı inanış biçimleri
Günümüz halk inanışlarında var olan 'su' ile ilgili motifler, eski Türk kültüründe, destanlardan ve efsanelerden ileri gelen olağanüstü durumların nedenlerinden biri olarak kutsal alanlardaki yerini almıştır
Dahan önce de değindiğimiz üzere "Oğuz Kağan Destanı"nda kimi olaylarda geçen ağaç motifi gibi "su" da Türk kültürüne bir sıçrama yaparak etkide bulunagelmiştir. Destanda Oğuz Kağan'ın eşlerinden biri "gökten gelen bir ışığın üstüne indiği ağaç kovuğundan" ortaya çıkarken; biri de yine "gökten inen bir ışığın üstüne düştüğü sudan" ortaya çıktığı görülür. Bu da Oğuz Kağan'ın "soyunun sürmesindeki kutsallığın" vurgulanmasını sağlar. Aynı özelliklere benzer bir biçimiyle "Şu Destanı''nda da "su", özel bir konuma ve olaya etki edecek kertede önemle yerini almıştır. Eski Türk inanışlarının, bünyesindeki destan ve efsanelerden, edindiği kültürle oluşturulan yaşam biçiminlerinden kimi izlerin, günümüze dek uzanan yansımalarıyla, pek de ayrımına varamadığımız önemiyle, sürdüğünü örneklerimizde görmekteyiz. Böyle bir geçmişten geldiğini kısaca belirtmeye çalıştığımız ''su motifine'' ilişkin örneklerden biri "Şalpazarı''nda gelinin ellerine kına yakılırken para konulmasıyla" başlıyor. Konulan bu para, sabahleyin gelin tarafından ''suya atılmaktadır''. Bu davranışın altında yatan inanışta, suya atfedilen ''koruyucu bir özelliğinin'' olduğuyla ilgili olarak halk kültüründe yer etmesi düşüncesi kabul görmektedir. "Giresun"daysa; hasta olan kişiler, "Mart Dokuzu" olarak bilinen 22 Mart tarihinde, "dere ile denizin birleştiği yerde yıkandıklarında" iyileşeceklerine inanırlar. Giresun'un yanı sıra, "Trabzon"un doğusunda "Alaturbi" adıyla bilinen "Mayıs Yedisi" şenlikleri, 6 Temmuz günü "deniz bayramı" olarak kutlanır ve o gün; köylerde ve mahallelerde oturanların birçoğu, deniz kıyılarına akın ettiği; ağrılı, hastalıklı olan kişilerin, deniz suyu ile yıkandığında "dertlerine çare bulacağı" inanışını benimsediği görülür. Aynı eylem dahilinde varolan bir başka inanışa göre de, "kısmet"i kapalı olan kişilerin burada kısmeti açılmaktadır. Bu inanışla bir de "kayıklara binilerek" en az üç, en çok yedi "dere ağzı" dolaşmak eylemi katılmıştır. Aynı zamanda Trabzon'daki bir inanışta da "Mayısın 7"sinde (20 Mayıs) denize girmek, "dertlerin atılması" anlamına gelmektedir.
..................................................................................................................
Bir gelinin, eve girerken kapıda duran kazana ya da eşik üzerine konulan su dolu tasa tekme atarak suyu evin içine dökmesi geleneği Trabzon'un Şalpazarı yöresinde görülmektedir
..................................................................................................................
"SU KAYNAKLARI VE PINARLAR"
Suya yönelik bu tür inanışlardan kimileri de türlü yasakları da yanında getirmiştir. Örneğin, akan suya "idrarı akıtmak" ya da sonradan suya boşaltmak Karadeniz'de olduğu gibi Anadolu'nun birçok yerinde iyi karşılanmamaktadır. Bunun tersi durumunda, "aklın da suyla akıp gideceği"ne inanılır. Bununla birlikte bir de "su başlarının, kaynaklarının sahibi olduğuna" ve buraların insan için pek de tekin olmadığına inanılır. Bu iki örnek de halk arasında bir inanış ve de kültür olarak yer etmiştir. Ayrıca suya büyük abdestin yapılması da oldukça sakıncalı görülür ve büyük günahlardan biri olarak kabul edilir. Karedeniz'in birçok yöresinde "perilerin, pınarları koruduklarına" ve onların pınar çevresinde barındıklarına yönelik genel bir kanı da bulunmaktadır. Örneğin, Dereli İlçesi "Kızıltaş Köyü"nden olan bir kişinin, "Geyik Gölü"nde balık avlarken oltasına bir "perinin takıldığı" ve bu kişinin onunla evlendiği olayını anlatan bir söylence bile vardır. "Tirebolu"nun Özlü Köyü'ndeki "Acı Su" çevresindeki şeylerin üzerine kimi gizli güçlerin varolduğuna inanılarak, çaput bağlayıp dilekte bulunmak adeti vardır. Tüm bunlar, su kaynaklarının korunması için ortaya atılmış düşünceler olarak başlayıp sonrasında inanış biçimine kavuşmuş ritüllerdir. Suya atfedilen kutsallığının ya da onun uğur getirmesinin çevresindeki biçimlenmiş inanışlarla varolagelmiştir. Türk mitolojileri incelendiğinde durum daha net kavranabilir.
"HAYVANLAR DA İNANIŞLARA DAHİL EDİLMİŞTİR"
Hıdırellez'de (6 Mayıs) çocuk ve buzağıların sakat doğmaması için tarlaya sebze tohumu ekilerek sakatlığın ve hastalığın tohumlara geçeceğine inanmak Karadeniz'in çoğu köyünde yaşatılmaktadır. Kimi yörelerde "Rumi 1 Mart günü" evlere uğurlu sayılan bir kişi, bu genellikle çocuklardan seçilir, getirilir. "Mart bozumu" adındaki bu işlemle birlikte o yılın bereketli geçeceğine inanılır. Aynı gün içinde "eve, sabah namazından sonra bir kuzu getirilerek, hayvana ev gezdirilir" ve bu eve, su serpilmesiyle bu inanışın uygulaması tamamlanır.
"Baykuş" ötmesinin uğursuzluk sayılmasının altında yatan neden de, "o mahalle veya köyde bir kişinin öleceğine işaret" olarak sayılmasındandır. Aynı biçimde, ''köpek uluması'' da uğursuzluklardan biri sayılmakta ve yine bir kimsenin öleceğine işaret olarak kabul edilmektedir. Sabahın erken saatinde "tavşan görmenin uğursuzluk sayılması", Yağlıdere İlçesi ve civarında görülmektedir.
"GEYİK ÇEVRESİNDE OLUŞAN İNANIŞLAR YAYGIN"
Anadolu'nun birçok yöresinde olduğu gibi Karadeniz'de de geyik ile ilgili inanışlar oldukça yaygındır.
Geyik Baba, Geyikli Baba gibi yüce sayılan kişilerin menkıbelerinde, onların geyiğe binerek savaşa gittikleri ya da geyiklere kereste taşıtarak cami yaptırdıkları anlatılır. Orta Karadeniz'de "Samsun-Alaçam'daki Geyik Koşan", Batı Karadeniz'de "Safranbolu Göveren'deki Geyik Baba" bunlardan bazılarıdır. Başkaca birçok öyküde de "geyikler, öksüz bebeklere süt bile vermesi", eski Türk destan ve efsanelerinde geçen "kurdun süt vermesini anımsatıyor" bize. "Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi" romanında yer verdiği efsanede de geyik motifi yer almaktadır. Görüldüpü üzere Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar uzanan bir motiftir geyik ve Anadolu'da "bereket getirdiği" inanışının bir temsilidir. Özellikle "Safranbolu"da yaygın olan "geyik boynuzu", binaların göğsüne "nazarlık" olarak ve ocak başlarına "bereket" için takılır. Anadolu'daki "türbelerin bircoğunda geyik kemiği" olduğu bilinir. "Trabzon Şalpazarı"nda da, evlerinin giriş kapılarına nazara karşı korunmak için geyik boynuzu asılır. Şaman inanışlarından itibaren kullanılan "geyik motifi, kadınla birlikte anıldığından" berekete işaret edecek bir biçime kavuşarak sürdürmüştür varlığını. Şamanların, genellikle doğum törenlerinde "geyik gibi boynuzlu maskeler" kullandıkları ileri sürülür ve anlatılagelen öykülerin birçoğunda kadınların çocuklarını emanet edişleri de yer aldığından bu düşünceyi doğrulamktadır.
KATAVASYA / M.USLU
--SÜRECEK--