VARİSLERİN EN ÖNEMLİ NEDENİ AİLESEL YATKINLIK
Dr. Saraç Varis toplardamar hastalığıdır. Toplardamarlar kanı ayak bileği seviyesinden alıp önce kasığa oradan da kalbe ve akciğere taşıyor, ancak taşıyamayıp kan aşağı doğru kaçıyorsa, varisler oluşur . Toplardamarın aşırı derecede genişleyip kıvrımlı hal almasına varis diyoruz. Üç çeşit varis vardır. Çapı 1 mm'den küçük varislere kılcal varisiler diyoruz. Çapı 1-4 mm arasında olan varislere Retiküler varisler denmektedir. Trunkal varisler ise çapı 4 mm'den büyük olan varislerdir, trunkal varisler çok daha büyük çapa ulaşabiliyor.diye konuştu.
Varisin oluşmasında pek çok sebebin olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Saraç Ama en önemli nedeni ailesel yatkınlıktır. Kişinin annesinde varis varsa çocuklarında varis olma olasılığı yüzde 40-50, babada varsa yüzde 15'tir. Kişinin hem anne hem de babasında varis varsa, varis olma olasılığı çok daha yükselmektedir. Diğer önemli bir faktör de kişinin sabit kalmasıdır. Sürekli oturur ya da sürekli ayakta kalırsanız varis oluşumu artar. Cerrahlarda, diş hekimlerinde, öğretmenlerde, kuaförlerde varis çok fazla görülmektedir. Hamilelik, aşırı kilo da varisin oluşmasına neden olur. Bu meslek grubundaki insanlar varisleri olmasa bile varis çorabı giymelidirler.şeklinde ifade etti.
Varisin hastalarda ne gibi şikayetlere sebep olduğu hakkında bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Atilla Saraç Ayakta kalma ile ortaya çıkan ağrı, sızı, yanma, gece krampları, kaşıntı sık görülür. İleriki aşamalarda renk değişikliği olabilir, bacakta venöz ülser dediğimiz ve tedavisi oldukça zor olan yaralar açabilir. Varisi olan insanlarda uzun süreli yolculuklardan sonra yada herhangi bir ameliyattan sonra damarlarda pıhtı oluşup emboli denen akciğerlere pıhtı atma olayı varisi olmayanlara göre çok daha yüksektir. Varisler, özellikle sıcak havalarda ayakta fazla kalındığında, kadınlarda hormonların etkisiyle adet dönemlerinde daha çok şikayete yol açar. Bazen hastalar, şikayetlerinin çok fazla artmasıyla gece bacaklarını koyacak yer bulamadıklarını ifade ederler. Hastalar, bu dönemlerde varis çorabı giyerek, ayaklarını soğuk su ile kasığa kadar yıkayarak, ilaç kullanarak şikayetlerini azaltabilirler.dedi.
Medical Park Samsun Hastanesi, Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniğinden Yrd. Doç. Dr. Atilla Saraç Varisleri dıştan baktığımızda toplardamarların sadece yüzde 5-10'ini görebiliyoruz. Yüzde 90-95 kısmı ise derinde, kasların arasındadır. İçeride de varis olup olmadığını doppler denilen bir damar ultrasonu ile inceliyoruz. İçerideki damarlarda sorun varsa, dıştaki damarları biz ne kadar ilaçla, köpükle lazerle kaybedersek kaybedelim yedinden oluşur, o yüzden içerideki damarların durumunu da görüp sorunu o şekilde çözüyoruz. Eğer içerideki damarlarda sorun varsa, bunlar için genellikle cerrahi müdahale yapılmaktadır. Klasik cerrahi yöntemi çok önermiyoruz, çünkü klasik cerrahide ya belden iğne gerekiyor ya da genel anestezi yapılıyor, büyük kesilerle operasyon yapılıyor ve ameliyattan sonra hastanın hastanede en az bir gün yatması gerekiyor. Hastanın toparlanması günler alabiliyor. Son on yıldır ise lazer, radyo frekans yöntemi uygulanıyor, lazer ya da radyo frekans yaptığımız zaman hastaya hiç anestezi vermeden, lokal anestezi ile yapılabilmektedir. Bu yöntemde cerrahi kesi yapılmadan varisleri yakarak kaybedebiliyoruz. Hatta son bir yılda çıkan yeni bir yöntemle varisleri yapıştırma tekniği ile damarları kaybedebiliyoruz. Bu tedavi yöntemleri ile hasta hastanede yatmadan operasyondan birkaç saat sonra kalkıp varis çorabını giyip gidebilir. Bu işlemi yaptıktan sonra dıştan görünen kırmızı, yeşil küçük damarlara ya direk ilaç vererek ya da ilacı hava ile karıştırıp köpük haline getirerek kaybediyoruz. Ama hastanın içerdeki sorununu çözmeden köpük ya da lazer yaparsanız, kısa bir süre sonra varisler fazlasıyla çıkar.
Dr. Saraç Aldığımız damarlar vücuttaki damarların yüzde 5 ila 10'ununu kapsıyor. Normalde bu damarlar özelliğini yitirdiği için zaten bypass ameliyatında ya da bacaktaki damar değişikliğinde kullanılması mümkün değildir. Bu damarların yerinde kalması hastaya rahatsızlık vermenin yanı sıra, yerinde bırakılıp tedavi edilmediği zaman pıhtı oluşturup kalbe, akciğere pıhtı atabiliyor. Bu durumda ciddi hayati tehlike oluşturabilir ve hastanın yaşam kalitesini negatif yönde etkileyebilir.dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.