Sütten çıkmış ak kaşık mıyım?

              
 Dün yazdığım yazıdan rahatsız olan değerli bir okurum yazdığı yorum da; “İyi, güzel diyorsun da sen sütten çıkmış ak kaşık mısın?” diye soruyor. Gayet güzel bir soru. Soran arkadaşımıza teşekkür ediyorum, zira insanlar bir şeyleri konuşurken veya yazarken ilk önce kendi muhasebelerini yapacaklar, ondan sonra da yazı yazacaklar ki, yazdıkları yazılar okunsun veya faydalı olabilsin.
 Hayatım boyunca kendime ilke edinmiş olduğum bazı kurallar vardır. Bu kuralları yeri ve zamanı geldikçe yazacağım. Şimdilik size bahsedeceğim kural, “Yapamadığınız şeyleri neden söylüyorsunuz” kuralıdır. Bu kural aynı zamanda yüce kitabımızın da emridir. Memuriyet hayatına başladığım 1981 yılından bu güne kadar edindiğim mal varlığımdan tutun da, içerisinde bulunduğum cemiyet, cemaat, parti, dernek, vakıf gibi sosyal içerikli kuruluşlarda yaptıklarımın hesabını da tek tek verdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
 Daha iki yıl önce yaşadığım yargı sürecinde, ''Değil edindiğim menkuller, gayrimenkullerin, üzerimdeki elbiselerin dahi hesabını verdim,'' dersem abartmış olmam. Bana göre denetim mekanizması her zaman olması gereken bir mekanizma olup, hiç kimsenin bu mekanizmanın çalışmasından rahatsız olmaması gerekmektedir.
 Ekonomik bakımdan kendimden emin olduğum kadar manevi açıdan da kendimden emin olduğumu söyleyemem, zira hayatımın parçası haline gelmiş olan siyasetin yüzde 50"sinin gıybetten ibaret olduğunu düşünürsek, hayli günahım olduğu kanaatindeyim. Bazılarına göre siyaset erbabının veya topluma mal olmuş insanların arkasından konuşmak dedi-kodu sayılmıyor ancak, ben öyle düşünmüyorum. İnsanların arkalarından hoşlanmayacağı her şey İslam hukukunda dedi-kodu olarak kabul edilmiştir.
 Siyaset kumara benzeyen bir sanattır, alışkanlık yapar. İsteseniz de bırakamazsınız. Tam bıraktım dersiniz ciğeri beş para etmeyen birisi canınızı sıkar, ondan öcünüzü alabilmek için veya doğruları yapmak adına kendinizi siyasetin tam göbeğinde buluverirsiniz. Bir de kızdığım zaman vitesim atar. Muhatabım kim olursa olsun söylenmesi gerekenleri veya gerekmeyenleri söyler, geçerim. Muhatabımın canı sıkılmış, üzülmüş, beni hiç enterese etmez.
 Bu anlattıklarımı anlatma nedenim beni tanımayıp, hakkımda bilgi sahibi olmak isteyen okurlarımın beni daha yakından tanımalarına fırsat tanımak istememdendir. Ben hesabı yalnızca hesap gününün sahibine vereceğimden, onun bildiğini kullardan saklamanın geçici bir saklama olacağını düşünmekteyim.  İşte o yüzdendir ki Yaradan"ın bildiğini kullardan saklamanın bir anlamı yok.
 Gazetecilik mesleğini seçmemin nedenlerinden birisi de toplumda gördüğüm veya yaşadığım yanlışlıkları ifade edip, düzeltilmesi için mücadele etmekti. Bu konuda hayli başarılı olduğumu söyleyebilirim. Gazeteci olup da benim kadar geniş kitle ile kavgalı olan birisi daha olduğunu sanmıyorum. Ancak, bu yaptıklarımdan asla pişman değil, bilakis memnunum. Zira toplum bazı insanları gerçek yönü ile tanıma fırsatı buldu.
 Geriye dönüp 15 aylık süreçte gazete olarak yaptıklarımızı gözden geçirdiğimizde devletin heba olmak üzere olan nice paralarını kurtardığımızı görmenin yanında siyasette önemli makamlara gelmiş insanların perde arkasında yaptığı düzenbazlıkları, ayak oyunlarını, istikbal hesaplarını toplumumuza anlatmanın hazzını yaşamaktayım.
 Dün yazmış olduğum yazıya ilave etmek istediğim o kadar çok insan, o kadar çok olay var ki, yazmakla bitmez. Bu yazdıklarımı herhangi bir cemaati karalamak veya kötülemek adına yazmadığımı herkes bilmelidir. Bir din görevlisinin yaptığı bir hatanın, İslam dinine mal edilemeyeceği gibi, bir Cemaat mensubunun yaptığı hata da Cemaatin hükmü şahsiyetine mal edilemez. Ancak, cemaat içerisinde olup da o cemaatin yaşam biçimini benimsemenin ötesinde kendisini toplumda itibarlı insan olarak göstermeye çalışıp, başka çıkarlar sağlayan insanları bu toplumun tanımaya hakkı olduğunu düşündüğümden bu yazıları yazmaya devam edeceğim.
 Haftanın belli günlerinde, bürokrasinin ileri gelenlerini veya ticarette önde bulunan insanları bir araya getirip, daha sonra onların makam ve mevkilerinden faydalanmaya çalışmak, Cemaate kar değil zarar verir. Cemaat mensubu olmak için anlatılanları yapmak gerekir. Yazın denizde, plajda aile boyu zevkü sefa yapıp, tesettürün "t" harfiyle ilgilenmeyip, Allah"ın emrettiklerini yapmadan cemaat adamı olunuyor ise, benim şeyhliğimi ilan etmemin zamanı geldi de geçiyor bile! Az, çok edebiyatım var, İslami bilgim var. Kaldı cemaat toplamak. Onu da iki tane adam tutup, “Bakın bu zatı muhterem çok maneviyatlı bir adamdır. Feyzinden, bereketinden istifade eden cennetliktir” dedirtirsem iş oldu bitti. Ne dersiniz?
 
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR