HAVF VE RECA ARASINDA KULLUK

Sözlükte “ümit, emel, beklenti, istek” gibi anlamlara gelen recâ kelimesi “kulun Rabbinin lutfunu kendine yakın hissetmesi, sonucun iyi olacağını düşünüp sevinmesi” anlamlarına gelmektedir.[1] Havf kelimesi ise sözlükte “korkmak, kaygılanmak, endişe duymak” anlamlarına gelmekle birlikte genellikle “hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan kaygı ve korku” yu ifade etmektedir[2]

Korku ve ümit yani havf ve recâ, insanın Allah karşısındaki ruhi durumunu belirleyen, davranışlarını ve güzel ahlakla ilgili bütün özelliklerini yönlendiren iki önemli duygudur. Rabbimiz Kamer Suresinde “Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” buyurmaktadır. Kainatın bir parçası olan insanın da bu dengeyi gözetmesi istenmektedir. Farklı duyguları hissetme potansiyeline sahip olan insanın duygularının korku ve ümit konusunda dengelenmesi davranışlarında da ölçülü olmasını sağlayacaktır. Yüce Allah: “İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık” (2/Bakara,143) buyurmak suretiyle müslümanların duygu ve davranışlarında dengeli olduklarına vurgu yapmıştır. Dengeyi bozup ölçüyü kaçırdığımızda hem fıtrattan hem de İslam çizgisinden uzaklaşmış oluruz. İnsan, hayat yolculuğunda yaşadığı olaylar karşısındaki sabrıyla, Allah’ın emirlerini yerine getirmek suretiyle, murakabe ve muhasebe içinde aşırılıklarını dengeleyerek insanlık kıvamını bulmaktır.

Yüce Allah’ ın bizi sınadığı imtihanlar karşısında yaşadığımız kaygı ve korkunun, Rabbimize karşı içimizde saygıyla dolu bir korkuya dönüşmesi ve ümidin her ne olursa olsun yitirilmemesi kulluğun aslıdır. Hz. Yakub kaybolan oğlu Hz. Yusuf’u bulacağından ümidini kesmeyerek oğullarından kardeşlerini aramalarını istemiştir. Bu durum Yusuf Suresi 87. ayet-i kerime de şöyle anlatılır: “Ey oğullarım! Gidin de Yûsuf’u ve kardeşini iyice araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü inkâr edenlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez!” Ancak burada da görüldüğü gibi Hz. Yakup, Allah’ tan ümit kesmemekle beraber bu hususta elinden geleni de yapmaya çalışmıştır. Çünkü müslümanın ümidi sebepleri ve sonuçları göz ardı eden boş, vurdumduymaz bir ümit değildir.

Müslümanın ahiretteki durumu ile alakalı olarak da havf ve recâ arasında olması gerekir. Havf duygusu ile Allah’ ın azabından korkarak günahlardan uzak durur, recâ duygusu ile de Allah’ ın mükafaatını ümit ederek ibadetlerinde, güzel amellerinde gayrete gelir. Resûlullah (s.a.s) : “Eğer mü’min, Allah’ın azabının nitelik ve niceliğini bilseydi, cennet ümidine kapılmazdı. Kâfir de Allah’ın rahmetinin nitelik ve niceliğini tam olarak kavrayabilseydi, O’nun cennetinden asla ümidini kesmezdi”. (Müslim, Tevbe 23) buyurmak suretiyle iman ve ibadet üzere iken azâb endişesini, günah içinde iken de rahmet ümidini eksik etmeden yaşamak gerektiğine dikkat çekmektedir. Hz. Ömer’ in; “Kıyamet günü sadece bir kişi cennete girecek diye ilan edilse, o kişinin ben olacağımı umarım. Yine tek bir kişinin cehenneme gireceği bildirilse, bu kez de o kişinin ben olduğum endişesini yaşarım.” ifadesi havf ve recâ arasında anlamlı ve dengeli bir imana sahip kul olduğunu göstermektedir. Rabbim hepimizi umduklarımıza nail, korktuklarımızdan emin eylesin.


[1] “Reca“ Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. c. 34, s. 502, İstanbul : TDV Yayınları, 2007.

[2] “Havf “ Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. c.16, ss. 528-531, İstanbul : TDV Yayınları, 2007.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Emine Gündüz Arşivi
SON YAZILAR