HAK VE HELÂLLEŞME

İslam dini, adalet, hak ve helalleşme üzerinde büyük bir hassasiyetle durmaktadır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, hakka riayet etmeyi ve zulümden sakınmayı emreder. İnsanlar arası ilişkilerde hakkaniyetin gözetilmesi, hem dünya hem de ahiret saadeti için esas teşkil eder. Ancak bir hakkı ihlal etmek ve ardından basit bir helallik istemek, bu sorumluluğu tam anlamıyla yerine getirmek değildir. İslami prensipler, helalleşmenin gerçek anlamını ve şartlarını detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de, Allah hakkı ile kul hakkı arasında net bir ayrım yapılır. Allah hakkı, tövbe ile bağışlanabilirken, kul hakkı ancak hak sahibinin rızası ile ortadan kalkar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kul hakkının ne denli önemli olduğunu şu hadis-i şerifinde açıkça ifade etmiştir. "Kimin üzerinde kardeşinin hakkı varsa, altın ve gümüşün geçerli olmayacağı bir gün gelmeden önce onunla helalleşsin." (Buhari, Mezalim, 10) Bu hadis, kul hakkının ahirette ağır bir mesuliyet olduğuna işaret eder. Dünya hayatında başkasına haksızlık yapan kişinin, hak sahibinden mutlaka razılık alması gerekir. Ancak bu helalleşmenin sadece bir sözle değil, yapılan yanlışların düzeltilmesiyle mümkün olacağı açıktır.

Helalleşme, sadece “Hakkını helal et” demekle tamamlanamaz. İslam ahlakına göre helalleşmenin şartlarını yerine getirmek gerekir. Hak ihlalinde bulunan kişi, önce yaptığı hatayı kabul etmeli ve bu konuda samimi bir tövbe etmelidir. Bu, hem Allah’a hem de hak sahibine karşı bir sorumluluktur. Yapılan haksızlık, maddi ya da manevi bir zarara yol açmışsa, bu zarar mutlaka tazmin edilmelidir. Meselâ, birinin malını çalan kişi, çaldığı malı eksiksiz bir şekilde geri vermelidir. Manevi zarar söz konusu ise, hak sahibi ile doğrudan yüzleşilmeli ve onun gönlünü almak için çaba gösterilmelidir. Kırılan kalplerin onarılması, helalleşmenin en önemli şartlarından biridir. Eğer bir topluluk içinde hak ihlali yapılmışsa, bu durumun tanıklık edildiği yerde düzeltilmesi gerekir. Haksızlığa uğrayan kişinin onuru iade edilmelidir.

İslam’da helalleşme, sadece dünyevi bir huzur aracı değil, aynı zamanda ahirete hazırlık için bir vazifedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadis-i şerifi, bu konuda derin bir uyarı içermektedir. "Müflis kimdir bilir misiniz?" Ashab-ı Kiram, "Müflis, parası ve malı olmayan kimsedir" dediler. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: "Ümmetimden müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekât ile gelir; fakat birine sövmüş, diğerine iftira etmiş, bir başkasının malını yemiş, diğerinin kanını dökmüş, bir başkasını dövmüştür. Yaptığı iyilikler hak sahiplerine dağıtılır. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları tükenirse, hak sahiplerinin günahları ona yüklenir ve cehenneme atılır." (Müslim, Birr, 59)

Helalleşmek, sadece bir söz değil, bir vicdan ve adalet meselesidir. Can yakan, sadece “Hakkını helal et” diyerek bu sorumluluktan kurtulamaz. Ağlatılan gözlerin, kırılan kalplerin ve zedelenen onurların hesabı mutlaka verilmelidir. Bu dünyada yapılan haksızlıklar için gereken telafi yapılmadıkça, ahirette hak sahibiyle yüzleşmek kaçınılmazdır. İslam, bireylerin birbirine zulmetmesini değil, birbirine destek olmasını ister. Bu nedenle, helalleşme konusunda hassas davranmak ve kimseye haksızlık etmemek, bir müminin en temel görevlerinden biridir. Unutulmamalıdır ki, hakikat karşısında hesap gününü beklemek zorunda olan, yalnızca zulmeden değil, adaleti gözetmeyen herkes olacaktır. Bunun için de; Rabbin huzuruna çıkmadan önce, hakkı teslim etmek ve helalleşmek için çaba göstermek gerekir. Dünyada telafi, iade ve izale edilmeyen haklar için ahiret hesabı dünyadaki hesaplaşma ile mukayese edilemeyecek şekilde çetin olacaktır. .

Canı yanan insan sabırla, can yakanın yanacağı günü bekler, "iyi ki ilahi adalet ve ahirette hesaplaşma var" diyerek teselli olur. Helalleşmek öyle kolay değildir. Ağlatacaksın, göz yaşı döktüreceksin, üzeceksin, uykuları kaçıracaksın, huzuru bozacaksın, mutluluğu dinamitleyeceksin sonra da hakkını helal et deyip kurtulacaksın, bu ilahi adalete uymaz. Mutlaka yaptığını ödeyecek, kırdığını yapacak, bozduğunu düzelteceksin. Ağlattığından fazla ağlamadıkça, yaktığından fazla yanmadıkça, yaptıklarını ödemedikçe, yediklerini kusmadıkça, hak ihlallerini itiraf edip iade etmedikçe, kırdığın onurların izalesini yapmadıkça; hak ödenemez.

Maddi hak ihlallerinde iade, onursal hak ihlallerinde izale gerekir. Çalınan malı iade etmek kolaydır ama kırılan gönlü onarmak ve eski haline getirmek neredeyse mümkün değildir. Kalbi kırılıp, canına yanan, onuru ezilip gönlü darılan insanın ahı yerde kalmaz. Bazı insanlar vardır ki, duası alınmasa bile bedduası asla alınmamalıdır. Bunlardan birisi de onuru kırılan insandır. Onun hakkı, "hakkını helal et" cümlesiyle karşılanamaz, geçiştirilemez. Dünyadaki "ahı" arşı titretir, ahirete taalluk edeni de cehenneme iletir. Helalleşmeye konu olacak hak ihlali bilerek yapılmamalıdır, hata ile yapılan hak ihlalleri de helal edilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR