GELELİM TOPLUMSAL BOYUTA
Bir önceki yazımızda aile yapımızın ve geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızın iki dünya saadetini temin edecek yaşam biçimlerini sağlamak adına fert olarak yapmamız gerekenleri anlattık. Bugün de toplumsal boyutta yapılması gerekenleri konuşacağız. İşin güzel yanı geçtiğimiz hafta yapılan din şûrâsında da bu konunun ele alınması oldu. Şûrânın kararlarına bakıldığında devlet olarak konuyla ilgili duyarlı olunması memnuniyet verici bir durumdur. Toplumsal dejenerasyonun önüne geçmenin en önemli boyutu sosyal medyaya başka bir deyimle dijital medyaya hâkim olmanın yanında basın, yayın, TV dizileri ve toplumun önünde olan insanların örnek yaşam biçimleri olmasıdır. Son yazıma gelen bazı eleştirilere bakınca canım sıkılmadı değil. Neden derseniz; bazı okurlarımızın olaya tamamen siyasi gözlükle ve kafalarındaki muhalefet olgusuyla bakmaları can sıkıcı bir durumdur. Beni tanıyan herkes iyi bilir ki asla taraf tutmam, doğru neyse onu söylemeye çalışırım, yanlış neyse de ona karşı duruş sergilerim. Olayları değerlendirirken siyasetçilerin yanlışlarını dine mal etmek kadar yanlış bir şey yoktur. Adama bir şey söylüyorsunuz anında reis bunu bu hale getirdi diyor. Üzülerek ifade etmek gerekirse ülkemizde iki kesimden nefret ediyorum. Birincisi dini kullanarak insanları sömürenlerdir, ikincisi ise olaylara siyasi gözlükle bakmak adına din düşmanlığı yapanlardır.
Son yazıma gelen bir yorumda cumhurbaşkanının eşini kastederek yok efendim her gittiği yerde farklı elbiseler giyiyormuş, farklı eşarplar takıyormuş, sen bunları yazsana şeklinde yorum yapan arkadaşa şunları söylemeden geçmek istemiyorum. Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne dek ilk kez Abdullah Gül’ün eşi başı örtülü her yere gitti. Ardından Tayyip Erdoğan’ın eşi başı örtülü her yere gitti. Bu, inanan insanlar için gurur verici bir durum. Yıllarca ramazan ayında toplumun karşısına geçip su içen cumhurbaşkanlarından tutun da alkolün su gibi tüketildiği resmi törenler oldu. Allah kulu çıkıp eleştirmedi, bu ne israf demedi ama müslüman bir cumhurbaşkanının eşi farklı mekanlarda farklı eşarp veya neyse taktığı için bunu din ile iman ile kıyaslamak vicdansızlık değil de nedir?
Gelelim yazı başlığımıza. Toplumsal anlamda dejenerasyonun önüne geçmenin en önemli faktörü eğitim öğretimden başlamak üzere, medya sektöründen dijitalleşmeye kadar inançlarımızı ön plana alacak çalışmalar ve yatırımlar yapmaktır. Din adamlarından başlamak üzere, toplumun önünde olan siyasetçisinden gazetecisine, bürokratından akademisyenine dek herkesin sorumluluk alarak örnek davranmasıdır. Bir yandan Diyanet İşleri Başkanı sigara haram diye bangır bangır bağırıyor, öte yandan bizim gazetenin oradaki caminin imamı sokak ortasındaki çay ocağında herkesin önünde sigara içiyor. Bir ara bunu çekip yayınlayayım dedim, sonra ayıp olur yapmayım dedim ama böyle saçmalık olmaz. Ya Diyanet böyle bir açıklama yapmayacak ya da din görevlisi buna uyacak ki vatandaş da uyacak. Bu arada şunu da söylemeden geçmeyelim; bazı okurlarımız ısrarla hocaların siyaset yaptığını, hutbelerde siyasi mesajlar verdiklerini iddia ediyorlar, bu tamamen asılsızdır. Kesinlikle böyle bir şey yoktur, bunu diyenler FETÖ'cülerdir. 15 Temmuz gecesi hocalar sela okuyup halkı bilinçlendirdiklerinden dolayı hocalara gıcık olduklarından toplumu böyle yönlendirmek istiyorlar. Biz doğru neyse onu eğip bükmeden söyleriz, Allah’a hesap vereceğiz, insanların günahını almanın alemi yok.
Dine en büyük zararı verenler örnek olması gerekip de yanlış yapanlardır. Bunun en bariz örneği bazı TV’lerde yayınlanan dizilerde tarikatlarla ilgili yapılanlardır. Bu filmleri özellikle izliyorum, söylenenlerin büyük bir bölümü maalesef doğru ama neticede bundan dinimizin zarar gördüğü de bir gerçek. Bu dizilere kızan yetkililer havuz medyası denen kanallarda yayınlanan dizilere de baksınlar. Oradaki bayanların kıyafetlerinin sanki meşru kıyafetlermiş gibi topluma lanse edilmeye çalışılmasının ondan çok daha büyük bir tehlike ve dine darbe olduğunu da unutmasınlar. Ben şahsen tasavvufa saygılı bir insanım ama günümüzdeki tarikatların içine düştüğü durumu görünce hem üzülüyorum hem de mesafeli duruyorum. Eskiden tarikatlar insanlara dini sevdiren, yaşatan, herkesin saygı duyduğu müesseseler iken şimdilerde tam tersine topluma İslam’ı kötü gösteren müesseseler haline gelmeleri gerçekten üzücü bir durum. Umarım ve dilerim ki bu işlere bir çözüm bulunur da toplumun kötü gidişatına bir dur denilir. Yoksa emin olun geleceğimiz felaket haberiniz ola. Sözlerime son vermeden önce 19 Mayıs ilçesindeki kongreye değinmek istiyorum. AK Parti’nin çift adaylı kongresinde genel merkezin adayı Fatih Seven seçimi az bir farkla kaybetti, Osman Topaloğlu’nun adayı seçimi kazandı. Şayet AK Parti Genel Merkezi bu duruma sessiz kalıp rıza gösterirse il başkanlığı seçiminde işler ciddi anlamda karışır. Güçlü bir ikinci aday yarışa girer ondan sonra seyredin gümbürtüyü. Her şeyin hayırlısı diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.