Mustafa Cemal Tomar

Mustafa Cemal Tomar

KISSADAN HİSSE, SIRTINDAKİ KÜFE

Dünyalık meşgalesi bizi öyle bir sardı ki; dünyada hep kalacakmışız gibi...Bu meşguliyet manevi dünyamızı dahi altüst etmektedir. Öyle bir haldeyiz ki; Rabbimizin divanına durduğumuzda da zihnimiz hep dünyalık hesaplar içindedir. Çok azımız hariç, namazda bile bin bir hayallerimiz ve projelerimiz oluyor.

Bazen kendimizi zorlamamıza rağmen aklımıza gelmeyen şeyler namazda iken geliyor. Ne mutlu ibadetlerini ihlâs içinde yapanlara! İbadetlerin halet-i ruhiyesinden feyz alanlara!İbadetlerinden hakikaten feyz alanların ruhi hastalıkları olmayacağını ifade etmek mümkündür. Allah Teâlâ'nın rızası için yapılan ibadetler aslında bizim hem bedensel hem de ruhsal hastalıklarımızın çoğunu tedavi eder. Bugün tıp profesörleri bile inancın bir çok hastalıkları tedavi ettiğini ifade ediyorlar. Prof Dr. İsmail Hakkı Aydın, "Kanseri yeneceğine inananlar kanser hastalığından kurtulabiliyor, kanser olmayan vücut kanser olma korkusuyla yaşarsa kanser olabiliyor" diyor. Şimdi de kıymetli okuyucularım için dünya meşgaleleri ibadetlerimize nasıl sızdığını anlatan bir kıssa sizlere nakletmek istiyorum. Buyurunuz:

Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır.. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.. Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..
Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan.. Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar.. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile.. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar.. İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki: “Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?” Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar “Âdetiniz böyle değil mi?” “Ne âdeti?!” der Hoca.. Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..

Der ki meczub bu kez: “Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içerdekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil! Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der.. “Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”.. Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır.. Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır: “Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı.. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..” Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca; “ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar. O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!

Aynen doğrudur dedikleri çünkü, Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği.. Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır. “Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca.. O da der ki: “Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı! Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda... “Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.”
Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet.."

Evet, namazlarımıza ve diğer ibadetlerimize hep dünyalık şeyler karışıyor. Namazlarımızın dışı olmuş gösteriş, içi de dünyalık meşgalesi, diğer fiillerimiz, davranışlarımız, yatırımlarımız, hayır ve hasenatlarımızı da hep gösteriş için yapar hale gelmişiz. Esas olan bütün bunları "Rıza-i Bari" için yapmaktır. Esasını bırakınca ibadetin özü gidiyor, geriye cürufu kalıyor. Netice itibarıyla ibadetlerimiz " habidat e'maluhum" oluyor. Dünyada iken bir faydasını göremediğimiz gibi ahirette de cennetin ni'metlerinden (böyle giderse) nasiplenemeyeceğiz.

İnşaallah, kıssadan hisse çıkarırız. İhlâslı ibadetlere döneriz ve sonuç itibarıyla "Rabbimiz bize dünyada da ahirette de iyilikler ve güzellikler ver" duasının sırrına mazhar olanlardan oluruz.

Selâm ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Cemal Tomar Arşivi

DUA

10 Şubat 2025 Pazartesi 09:30
SON YAZILAR