MÜSLÜMANCA YAŞAMANIN SIRRI: İMAN VE İSTİKAMET
İslam’ın gayesi, ideal bir toplum inşa etmek; güven ve huzurla yaşanılır bir dünya kurmaktır. Yüce Allah, akıl ve iradeyi bizlere bunun için lütfetmiş; hidayet rehberi kitapları, hak ve hakikatin temsilcileri olan Peygamberleri bunun için göndermiş ve dosdoğru yolu da bize göstermiştir. Bu yol, Rabbimize hakkıyla iman etmek ve istikamet üzere bir ömür sürmektir.
İman, Rabbimize samimiyetle kul olmak; Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in örnekliğinde bir hayat yaşamaktır. İman, insanı özgürleştirir; sırât-ı müstakîme iletir; insana yaratılış gayesini ve sorumluluklarını öğretir ve kişilik kazandırır. İmanın gereği istikamettir, kişinin özüyle sözünü bir kılmasıdır. Olduğu gibi görünmesi, göründüğü gibi olmasıdır. İstikamet, insanın hayatını Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamberimiz (s.a.s)’in sünnetine göre şekillendirmesi; Allah ve Resûlünün rızasını herkesten ve her şeyden üstün tutmasıdır. İstikamet, imanımıza, ibadetlerimize, ahlakımıza, hâsılı hayatımızın her ânına ve her alanına yansıdığı müddetçe gerçek anlamına kavuşur.
Ashâbdan biri, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e gelerek “Ya Resûlallah! Bana İslam’la ilgili öyle bir şey söyle ki başka hiç kimseye soru sorma ihtiyacı hissetmeyeyim” dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) ona şöyle buyurdu: “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol” [Müsned, III, 413].
İmanda istikamet, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaktır; tevhid ve vahdeti kuşanmaktır; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” [Hûd, 11/112] ayetine içtenlikle bağlanmaktır. İbadette istikamet, ölüm bize gelinceye kadar kulluk vazifelerimize sadık kalmaktır; ibadetlerimizi yalnızca Allah’a has kılmak; her türlü riya ve gösterişten arındırmaktır. Ahlakta istikamet ise, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” [Müsned, II, 381] buyuran Hz. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in örnek ahlakını rehber edinmektir; ülfet ve muhabbeti, nezaket ve zarafeti aile hayatımıza hâkim kılmaktır; yalan ve hileye, zulüm ve haksızlığa asla tevessül etmemektir. Kul ve kamu hakkını ihlal eden davranışlardan kaçınmaktır. Elimizden, dilimizden, evimizden, işimizden, hâsılı hayatımızın her alanından haram ve günah olan her şeyi uzak tutmaktır.
Bizler, imanda istikameti, ibadette samimiyeti, ahlakta dürüstlüğü Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’den öğrendik. Sevgi ve saygıyı, hürmet ve muhabbeti, bir arada kardeşçe yaşama kültürünü ondan öğrendik. Anne ve babaya itaat etmeyi, eşimize sadakat göstermeyi, çocuklarımıza merhametle muamele etmeyi, komşumuzun hakkını gözetmeyi bize o öğretti. Allah katında üstünlüğün yalnızca takvada olduğunu, insanların tarağın dişleri gibi eşit kabul edildiğini ondan öğrendi tüm insanlık. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar asla üzülmeyeceklerdir” [Ahkâf, 46/13].
Ne mutlu, Rabbimizin emrettiği, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in yaşayarak öğrettiği istikamet üzere bir ömür sürenlere. Ne mutlu, sırât-ı müstakîme engel olan kin, nefret, düşmanlık ve haset gibi kötü duygu ve düşüncelerden arınanlara.
Not: Bu yazıda Diyanet İşleri Başkanlığının eserlerinden istifade edilmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.