İMAN AMEL İLİŞKİSİ
İslâm tarihinde “Heyetler Yılı” olarak bilinen Hicret’in dokuzuncu senesinde, her bölgeden olduğu gibi Bahreyn bölgesinden de heyetler gelmişti. Bu heyetlerden biri de Rabîa kabilesinin Abdülkays koluna mensup, on üç kişilik bir heyetti. Uzun ve meşakkatli bir yolculuğun ardından Medine’ye gelip, İslâm’ı öğrenmek için birçok zahmete katlanan bu heyet, Allah Resûlü’nün huzuruna çıktığında Hz. Peygamber onları “Hoş geldiniz!” diyerek muhabbetle karşıladı. Hz. Peygamber’in karşılamasının ardından heyet adına Abdullah b. Avf söz aldı ve: “Ey Allah’ın Resûlü! Bizler sana uzak beldelerden, meşakkatli yolculuklar yaparak geliyoruz. Bize özlü bir şeyler tavsiye et de onları geride bıraktığımız kabilemizin insanlarına anlatalım, hem de cennete girmemize vesile olsun” dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü onlara yalnızca tek olan Allah’a iman etmelerini emrederek, Peşinden de “Yalnızca tek olan Allah’a iman etmek ne demektir bilir misiniz?” diye sorar. Onların “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” diyerek cevap vermeleri üzerine Hz. Peygamber: “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna iman etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmaktır.” buyurur. Daha sonra da onları “Söylediklerimi iyice ezberleyin ve geride bıraktığınız kabile halkına da anlatın.” diyerek uğurlar. (Buhârî, İlim, 25)
İman: “Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlar ile amel etmek”ten oluşan bir bütündür. (İbn Mâce, Sünne, 9) Yani Allah’a iman etmek; Allah’ın varlığını, birliğini, O’nun eşi, benzeri, ortağı ve dengi hiçbir varlığın olamadığını (İhlâs, 112/1-4) bilerek tasdik etmek, bu bilgiyi ikrar etmek ve bu doğrultuda yaşamaktır. Allah’a iman, iman esaslarının medarı, bütün peygamberlerin ve Sevgili Peygamberimizin tebliğinin ortak çağrısı, insanların İslâm hususunda davet edildikleri ilk esas, bir insanın yapabileceği işlerin en hayırlısıdır. (Tirmizî, Deavât, 122; Enbiyâ, 21/25, Buhârî, Hac, 4) Allah’a iman aynı zamanda insanı yoktan var eden ve insana sayısız nimet bahşeden Yüce Yaratıcı’nın onun üzerindeki hakkıdır. (Müslim, Îmân, 48)
Gerçek ve mükemmel iman ancak Allah’ı her şeyden çok sevmekle mümkün olabilir. Bu meyanda Yüce Allah, “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kazandığınız mallar, zarar etmesinden korktuğunuz ticaretiniz ve hoşunuza giden evleriniz size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin.” (Tevbe, 9/24) buyurarak Allah’tan başka her şeyin sevgisinin Allah sevgisinin önüne geçmemesini istemiştir. Çünkü Allah’a iman etmek en çok O’nu sevmeyi, her hâlükârda O’na güvenip dayanmayı ve O’na gerektiği şekilde saygıyı gerektirir.
Kalp ile tasdik, dil ile ikrar edilen Allah inancı gönüllerde kök salabilmek ve hayatın her anına yansıyabilmek için yaşanmaya muhtaçtır. Kalbe bilgi ve tasdikle tohum olarak yerleşen iman, dilin ikrarıyla filizlenir; organların ona uygun hareketleriyle de ürün verir. Ağaç verdiği ürünle ancak tanınabilir. Allah’a inanan kişi de ancak davranışlarıyla imanını sergileyebilir ve bu sayede mümin olma vasfının tezahürlerini ortaya koyabilir.
Allah Resûlü genç sahâbîsi Muâz’ı Yemen’e vali olarak gönderirken, Allah’a imanın ibadetle sağlamlaşacağını, anlam kazanacağını ve süreklilik arz edeceğini ifade edercesine şu tavsiyede bulunmuştur: “Sen Ehl-i kitaptan olan bir topluma (yönetici olarak) gidiyorsun. Onları ilk önce Allah’a kulluk etmeye davet et. Bunu kabul ederlerse onlara her gün ve gece Allah’ın beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Eğer bunu uygularlarsa, onlara Allah’ın aralarından zengin olanların mallarından alınıp fakirlere verilmek üzere zekâtı farz kıldığını söyle.” (Buhârî, Zekât, 41)
Hz. Peygamber’in meşhur Cibrîl hadisinde İslâm’ı tarif ederken “Allah’a ibadet edip ona hiçbir şeyi ortak koşmamak” (Buhârî, Îmân, 37) dedikten sonra namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetleri sıralaması; iman-amel birlikteliğinin en temel kanıtlarındandır.
İman, insanları dünyada istikamete erdiren, doğru yoldan ayırmayan, ömrün her safhasını aydınlatan bir hidayet kandili olduğu gibi, âhirette de selâmete ulaştıracak tek kılavuzdur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.