28 ŞUBAT VE SONUÇLARI...

28 Şubat 1997, Türkiye siyasi tarihinde "postmodern darbe" olarak anılan bir müdahalenin gerçekleştiği tarihtir. Bu süreç, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Refah Partisi (RP) liderliğindeki koalisyon hükümetine karşı alınan kararlarla başladı. O dönemde Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi'nin (DYP) oluşturduğu Refah-Yol Hükümeti, özellikle laiklik karşıtı olduğu iddiasıyla hedef alındı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) öncülüğünde, medya, sivil toplum kuruluşları, yüksek yargı ve bürokrasi gibi çeşitli unsurların desteğiyle, hükümet üzerindeki baskılar artırıldı.

MGK toplantısında alınan kararlar, hükümetin eğitim ve kamusal alanlarda dini sembolleri kullanmasını kısıtlayan düzenlemeler içeriyordu. Bunun sonucunda Refah Partisi’ne yönelik yargı süreci hızlandı ve 1998’de parti kapatıldı. Sürecin en büyük sonuçlarından biri, Necmettin Erbakan'ın başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalması oldu. Askeri müdahale fiziki bir darbeye dönüşmese de, siyasi, hukuki ve ekonomik baskılarla bir hükümetin devrilmesi, darbenin "postmodern" olarak adlandırılmasına neden oldu.

Bu sürecin meşruiyet kazanması için medya, akademi, yargı ve iş dünyası seferber edildi. Darbeye giden yolda özellikle şu adımlar atıldı. Ana akım medya, Refah Partisi hükümetini hedef alan yayınlar yaptı. TV programları, gazeteler ve köşe yazıları aracılığıyla "irtica tehdidi" algısı oluşturuldu. Kamuoyunu yönlendirmek amacıyla askerî brifingler düzenlendi. Siyasetçiler, akademisyenler ve yargı mensupları bu brifinglere çağrıldı. Sivil toplum kuruluşları ve sendikalar hükümet karşıtı gösteriler düzenledi. Üniversiteler ve yüksek yargı organları da hükümete karşı cephe aldı. 1997’de iş dünyası ve büyük sermaye grupları, hükümete yönelik güvensizlik açıklamaları yaptı. Bankaların kredileri kesmesi ve sermaye akışının yavaşlaması ekonomik krize zemin hazırladı.

28 Şubat sürecinde uygulanan baskı politikaları, toplumun geniş kesimlerini mağdur etti. En büyük kayıplar şunlardı. 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamasıyla İmam Hatip okullarının ortaokul bölümleri kapatıldı. Ayrıca, üniversiteye giriş sınavında İmam Hatip ve meslek lisesi mezunlarına katsayı engeli getirilerek eğitim hakları kısıtlandı. Üniversitelerde ve kamu kurumlarında başörtüsü yasağı uygulanmaya başlandı. Binlerce başörtülü öğrenci eğitim hakkından mahrum kaldı, birçok kamu çalışanı mesleklerinden ihraç edildi. İnançları nedeniyle birçok memur ve askerî personel görevden alındı. "İrticai faaliyet" bahanesiyle çok sayıda subay ve astsubay ordudan ihraç edildi.

28 Şubat’ın yarattığı siyasi istikrarsızlık, ekonomik güven kaybına neden oldu. 2001 ekonomik kriziyle Türkiye büyük bir mali çöküş yaşadı. Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatılarak, halkın seçimle getirdiği hükümetler yargı yoluyla devre dışı bırakıldı. Toplumda inanç özgürlüğüne yönelik baskılar, büyük bir toplumsal travma oluşturdu. Dinî yaşam tarzına sahip olan bireyler, kamusal alanda dışlanmaya başladı.

28 Şubat süreci, Türkiye’nin demokratik gelişimini sekteye uğrattı. Toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdi, eğitimde ve ekonomide büyük yaralar açtı. Sürecin mağdurları yıllarca haklarını aradı ve bazı hak ihlalleri sonradan düzeltilse de, yaşanan kayıpların telafisi zor oldu. 28 Şubat, demokrasinin yalnızca seçim sandığından ibaret olmadığını, medya, yargı, asker ve sermaye gibi unsurların da siyaseti nasıl etkileyebildiğini gösteren önemli bir kırılma noktası olarak tarihe geçti.

28 Şubat postmodern darbesinin en yıkıcı etkilerinden biri de, toplum içinde güvensizliği artıran ihbar mekanizmasının yaygınlaştırılmasıydı. Özellikle kamu kurumlarında ve halk arasında, bireylerin birbirlerini "irticai faaliyet" suçlamasıyla ihbar etmeleri teşvik edildi. Bu süreç, insanların sadece inançları veya yaşam tarzları nedeniyle hedef alınmasına ve mesleklerinden ihraç edilmesine yol açtı. 28 Şubat sürecinde memurlar arasında korku ortamı yaratmak için şu yöntemler kullanıldı. Kamu çalışanları, özellikle başörtülü memurlar, namaz kılanlar veya dindar kimliğiyle bilinenler hakkında ihbar mektupları gönderildi.

Bu mektuplar, genellikle kimliği belirsiz kişiler tarafından yazılıyor ve idari soruşturmaların açılmasına neden oluyordu. TSK içinde yüzlerce subay ve astsubay, "irticai faaliyet" gerekçesiyle ihraç edildi. Askerî okullardan dindar öğrenciler uzaklaştırıldı. Benzer şekilde emniyet teşkilatında da benzer bir tasfiye süreci yaşandı. Soruşturmalara tabi tutulan birçok memur, disiplin cezaları veya baskılar sonucunda istifaya zorlandı. Bazıları pasif görevlere çekilerek kamu hizmetinden fiilen uzaklaştırıldı.

İhbar mekanizması sadece kamu kurumlarıyla sınırlı kalmadı, halk arasında da güvensizliğe ve bölünmelere yol açtı. Mahallelerde, apartmanlarda, iş yerlerinde başörtülü kadınlar, namaz kılanlar veya dini sohbetlere katılanlar ihbar edildi. Dindar öğretmenler ve öğrenciler okul yönetimlerine şikâyet edildi, bazı öğretmenler sürgüne gönderildi veya meslekten ihraç edildi. Özel sektörde de dindar çalışanlar hedef alındı. Başörtüsü takan kadınlar işlerinden çıkarıldı, namaz kılan çalışanlara mobbing uygulandı. Bu ihbar kültürü ve disiplin baskıları, toplumda derin yaralar açtı.

İnsanlar en yakın çalışma arkadaşlarına, komşularına ve hatta aile üyelerine bile güvenemez hale geldi. Suçsuz yere itham edilen birçok kişi işini kaybetti, sosyal hayattan dışlandı ve psikolojik olarak yıprandı. Dindar kesimler ile laik kesimler arasındaki gerilim derinleşti. İnsanlar inançları nedeniyle ötekileştirildi. Kamu kurumları liyakat yerine ideolojik sadakate dayalı bir sistemle yönetilmeye başladı, bu da devletin verimliliğini düşürdü.

28 Şubat sürecindeki ihbar mekanizması, sadece o dönemin mağdurlarını değil, toplumun genel yapısını da olumsuz etkiledi. İnsanların birbirine güvenini sarstı, kamu kurumlarında adaletsizliği artırdı ve sosyal barışı zedeledi. Uzun vadede ise devletin tarafsızlığına olan inancı yıprattı. Bu nedenle 28 Şubat, sadece bir hükümetin düşürülmesiyle değil, toplumun birlik ve beraberliğinin parçalanmasıyla da hatırlanan bir süreç oldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR