Bir insanı yaşamak ... -1

Dağarcığıma yerleşen bu soruyu, eski bir olasılıktan mıdır nedir, basamakları gıcırdayıp duran bir merdivene benzetirim hep, nereye çıkmak istediğime ilişkin bir dayanak edindirmese de...

Belli ki, gerçekte kimi sorular da vardır ki, kabaca duran yerlerimize çarpıp seker bazen değil mi? Fakat yanıt olmaktan uzak bir soruyla açıklama niyetimi taşıyan bu sözcükler kurmacası da hemen çöreklenmiş oldu bu gıcırtının sesine; ancak bu sorular, gıcırdayan yerlerimize çarpıp sekmesin dilerim.

Eğer, tekil gibi görünen, ama çoğul bir oynaşmayı içinde barındıran bu ön soruya yanıt gerekiyorsa; şöyle devam etmeliyim belki de; ilkin yaşamaktan da öncelikli bir "tanımak" kavramını mı açmak gerek yoksa?

Yine beceremedim yanıt bulmayı değil mi? Şimdilik bu soruları bir kenara bırakmayı deneyeyim.

Yaşamımızda tanımak üzerinden ortaya çıkan anlık durumlarımızın bizi nereye götüreceğinin bilinmezliği ve bizi bu bilinmez kertelere çıkarmasıyla doğacak heyecan dolambaçları mı yağmalı başımıza?

Yoksa bu da çok mu karmaşık oldu? Bu metne yanıtlar konduramadığım sürece bu, böyle sürer belki. O zaman bu sorulardan artık kurtulma yolunu değiştirmeliyim, belki diyerek elbet.

Belki, tanımak bir ömür isteyebilir; çünkü bu bahiste tanımlanacak olanımız, her anıyla değişebilir olandır: tanımak isteyene göre bindirilecek bir yüktür bu.

O zaman şuna varılabilir desem: tanımak ile bir insanı yaşayabilir olmak aynı söylemdir belki de. Tanımak, takip edebilmeyi de yükleyecektir çünkü. Karşılaştığımız insana –her ne durumda, her ne türde bir karşılaşma olursa olsun-  yönelik davranışlarımız böyle sürdürülmelidir, gibi gelir bana.

Sözünü ettiğim yükün anlamını ya da karşımızdakini anlamaya çabalamak niyetini ortaya çıkaran da bu değil midir ki zaten? Tanımakla başlayan serüvende her an bir değişebilirlik durumu da devreye girecektir ve bu değişebilir olacak dediğim, hücreleriyle bile bu duruma katılarak kendi varoluşunu gösterecektir; çünkü bir süreç içine girmiş buluruz kendimizi ve birden tanımakla yükümlüyken "…artık seni tanıyamıyorum!" diye bir söz sarf edebiliriz.

Ama arada sanki bir eksiklik var: doğacak duruma bir son vermeyi ya da bu durumu sürdürebilmeyi geçerli kılacak olan mı, demeli şimdi ona; ancak, tanımayla ilintili "ilk kaygılanma doğmuştur" diyesim geliyor; ama o da değil. İşte bir belki daha geliyor sıkı durun: Belki de duyumsamak...
 
İçini yüklenip de akabildiğin ya da akıntısına kapılabildiğin bir duygu harekâtı, bir duygu çıkarması... Bunu yoranlar şöyle diyorlar sanırım: "bu, bir tutku ya da bir heyecanlanmayla uçuklanan ve aşk diye ortaya çıkandır; bir insanla tanışmakla başlayan." — Siz duyamıyorsunuz, ama ben, az önce okuduğunuz tümceyi yazarken içimden söylüyordum da bu cümleyi; kalın, ağdalı bir ses koptu, bir akademisyen, hep bilici bir insan varmış gibi. Bu ses benim olmasın hiç. - Bir de, bu duyulan heyecanı yormak gelir ardından ve bir âna yakıştırılır ya da durun, hayır; bir an değil de bir vurulma, çarpılma kanısı.

Bu durumun bir iki kişi arasındaki etkileşim sürecini başlattığı söylenir ve bunu, kişinin yaşamında kaybedilenle kazanılan hanelerine not düşmek gereği varmış gibi yaşanmışlıklarla hesaba çekerek ortaya konulan bir çıkarsama, bir varsayım prizmasından yaşama yansıtırlar.

Ne mi demek istiyorum: ilkin bir karşılaşmayı açımlıyorum belki de: iki insanın bir vurulma noktasında duyumsadıklarını. İki insanın, karşısındakini bir nimet sayarak önceki yaşanmışlıklarının süzgecinden geçirmesiyle ortaya koyduğu yeni heyecanlanmalara heveslenme sanrısı…

Doğru olanla yanlış olanın ayrımına ulaşmak, hükmünü sürdürmeye başlar artık. Armağan gibi geleni artık kullanmaya başlamak sonra. Darasıyla katıştırıp da zamana eklemlenen duyumsama sürgit olur ve bu duyumsanana adlar yakıştırılır, yarıştırılır: “aşk"tı, sevmek"ti, hoşlanmak"tı, hatta elektriklenmek"ti" gibi.

Birtakım ayrıştırmalara gidilir bir de ve ölçümlemeye yöneliş gelir peşi sıra: “vurulmak bir an gerektirir, hoşlanıverdiğinizde süresi biraz daha uzayacaktır belki de; sevmek, birkaç gününü daha alır insanın, sonrasında kopan bir damar gibi aşk gelir; getiren kişinin bir zaman geçip de gidişe yönelmesiyle özlemek ve unutmak da eklendiğinde bir ömür gerektirir” gibi çıkarsamalar işte. Bölümleyip, toplayıp, çarpıp iki insanın beraberliği ilk çarpım tablosundan hareketle nereye varacağı belirlenmeye çalışılır işte.

Bir insanı yaşamak, biraz da matematiksel algılayışa doğru giderken kalanına perşembe günkü yazıyla devam edelim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR