Okuduğum kitaplardan
Son dönemlerde 'darbelerle yüzleşme' aldı başını yürüdü. 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerinin yargıya intikal ettiği günlerde Ahmet Hakan'ın moda deyimiyle 'Mahalle'nin İçinden' birinin İskender Pala'nın bir kitabını okudum. İki Darbe Arasında, İlginç Zamanlarda. İskender Pala hem iyi bir akademisyen, edebiyat profesörü ama aynı zamanda çok yetenekli bir yazar. Katre'i Matem isimli romanı okuduğum tüm romanlar içerisinde rahatlıkla ilk beşe girecek kadar beğendiğim bir roman. Kitap, 12 Eylül İhtilali sonrasında edebiyat öğretmeni olarak girdiği TSK'dan, 28 Şubat sürecinde disiplinsizlik (irticai faaliyet) nedeniyle emekliliğine 3 ay kala atılması arasında yaşadıklarını anlatıyor. Akıcı bir dil, sürükleyici anlatım, ilginç olaylar. Asıl ilginç olansa her türlü resmi belgenin kopyasının olması. Komutanlığa verdiği dilekçelerin dahi fotokopisi var. Kitabın ikinci paragrafında bir cümle var ki zannediyorum o cümlenin sonuna bugün pek çok kişi imzasını atar ve kendisini anlattığını düşünür; 'Anayasamızın hiç değişmeyen, değişmesi dahi teklif edilemeyen 'Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir' yargısı, o günlerde yalnızca bir söylemden ve kuru bir cümleden ibaret kalmış, binlerce emek ve çaba ile yetiştirilen yetkin insanlar, acımasızlığın yağlı kurşunları ile tam kalplerinden vurulmuşlardır.'Pala, bazı yazılarında kendisinin de itiraf ettiği üzere biraz megaloman bir kişilik. TSK'da uğradığını iddia ettiği pek çok haksızlığın en büyük nedeni olarak kendisinin çok çalışkan, başarılı, doktora ve doçentlik payesine sahip olduğu için kıskançlıktan başına geldiğini düşünüyor. Başarılı insanın önünün kesilmesinden dert yanıyor. Sayın Pala, siz ki üniversitelerde çalıştınız, özel sektörü biliyorsunuz, en küçük şirketten en büyük holdinglere kadar tüm iş dünyasında en büyük şikayet konusu bu değil midir? Ben çok iyiyim, kıymetimi bilmiyorlar! Kitabın sonunda, ordudan atıldıktan sonra yaşadıkları bence ibretlik olanlar. Güçlü iken peşinden ayrılmayan dindar arkadaşları, onunla aynı dünya görüşünde olanlar, benzer yaşama tarzında yaşamak için mücadele verenlerin onu yalnız bırakması. Yazar bunları anlatırken kırgınlıklarını gayet güzel aktarmış. Bir de Erbakan'ın 163 kişinin ihraç edilmesi karşısında hiç itiraz etmeksizin kararı imzalaması konusu düşündürdü beni. Ve acaba diye düşündüm. Acaba, 28 Şubat süreci nedeniyle soruşturmaların açılması için Erbakan'ın ölümü mü beklendi? Yine kitabın sonlarına doğru 'Sağcılık Hastalığı' diye bir tabir kullanmış Pala. Pek çok tanıdığı, daha önce kendisine iş teklif eden insanların bu olay sonrası kendisinden yüz çevirmesini, hatta bir tanıdığının 'lütfen ismimi telefon rehberinden siler misiniz?' diye ricada bulunduğunu yazıyor. Sol düşünceye sahip olanların asla böyle davranmadığını ve davranmayacaklarını da eklemiş. Ve ordudan atılmasına en büyük gerekçe olan olay olarak Recep Tayyip Erdoğan ile İlhami Erdil Paşa arasında geçen bir konuşmayı gösteriyor. Pala, Barbaros'un vasiyetini buluyor, bu vasiyete göre kabrinin ve türbesinin aydınlatılması gerekiyor. Taksim'de bir törende İlhami Paşa, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan'a 'Bizde bir binbaşı var, binbaşı İskender Pala, Barbaros'un vasiyetini buldu, ışıklandırma için yardımcı olun' deyince R. Tayyip Erdoğan 'Haa, bizim İskender' diyor. Ve bu cümleler İskender Pala'ya göre ipinin çekilmesine neden oluyor. Bana öyle geliyor ki, benzer konuda (haksızlığa uğrama), farklı kişilerin günümüzde yaşananları anlatacağı kitapları da yıllar sonra okuyacağız. Umuyorum gücün adaleti değil, adaletin gücünün tecelli ettiği bir Türkiye hemen olsun, daim olsun. İskender Pala, İki Darbe Arasında, İlginç Zamanlarda, Kapı yayınları, Şubat 2010 basım
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.