[email protected]  mail adresinden yada aşağıdaki yorum ekle kısmından islami konularda siz sorun Prof.Dr Mehmet Okuyan hocamız cevaplasın....

Soru:
İyi günler hocam cevaplarınızı okuyor ve epeyde bilgileniyoruz teşekkürlerimi sunarım.Benim sorum yoktan yaratmayı kabul etmeyenlere nasıl cevap vermeliyiz? ve Allahın ol emrini nasıl anlamalıyız?

Cevap;

Yüce Allah hariç var olan her şeyin mutlaka bir yaratıcısı vardır. Kainat ve insanlık denen alem nesneldir; bunların öznesi Yüce Allah"tır. O"nun yaratıcılığı hem yoktan yaratma şeklindedir; hem vardan var etme şeklindedir; hem de zıtlardan zıtları yaratma şeklindedir. Yâsîn sûresinin son grup ayetleri bu konuda çok güzel bilgiler içermektedir. İnanmak istemeyen için tabii ki ayetleri söylemenin fazla bir yararı olmaz. Onlara söyleyecek sözümüz, kendi varlıklarını nasıl başkalarına borçlu iseler bu kainatın da bir yaratıcısının olduğunu hatırlatmak şeklindedir. Kainatın nesnel varlıkları varlıklarını bir Tek Varlığa borçludurlar; işte o varlık Yüce Allah"tır.

Allah bir şeyin olmasını istediğinde o şeye sadece “ol” der ve söz konusu şey de oluşmaya başlar. “Ol” deyince hemen oluşum başlar. Kainatın yaratılışı bir süreç halindedir. Bir anda her şey olup bitmiş değildir. Nitekim şu anda da yaratma ve oluşma işlemleri devam etmektedir.

Soru:

Bankada çalışarak kazanılan para haram mıdır?

Cevap;
Mecburiyet halinde bankada çalışarak alınan para verilen görevi yerine getirme ve görevin karşılığını almak anlamında sakıncalı değildir.
Soru:

Kaderimizi biz mi belirliyoruz yoksa o mu bizi belirliyor?

Cevap;
Kader, ölçü demektir.İnsanın elinde olan işlemlerden insan sorumludur. Ancak insan herşeyi yapmaya muktedir değildir.Bu itibarla kişi ne zaman ve nerede doğacağını, kimin çocuğu olacağını,hangi ırktan dünyaya geleceğini, kainatın idaresini, vs... bilemez.Dolayısıyla bunlardan sorumlu değildir. İnsan kendi iradesiyle verdiği karar ve yaptığı işlerden sorumlu olacaktır. Anlaşılan o ki, insanların belirlediği kaderleri olduğu gibi müdahale edemediği kaderi de vardır.
Soru:

Yatsı namazının kazasını kılarken vitir namazınıda kaza edecek miyiz?

Cevap;
Namazın kazaya bırakılmaması gerekir.Namazın kaza edilebileceğine inananlar bolca kazaya namaz bırakırlar. Namaz vakitle farz kılınmış
bir ibadettir. Bu konuda namaz kılmayarak işlenmiş günahlardan hem
Yüce Allah'tan özür dilemek gerekir hem de nafile niyet ederek bolca
namaz kılmak gerekir. Bu konuda vitir ile diğer namazlar arasında fark
yoktur.
Soru:

Hocam selamlar.Benim sorum şu bir kadın sabah namazına uyanamamışsa ve uyandığında adet olmuşsa o sabah namazı kazaya girermi?

Cevap;
Kadınların regl hallerinde ibadetleri konusunu bilahere bu köşede ele alacağız.
Soru:

hayırlı günler hocam.Çok şükür müslümanım diyoruz ama müslümanım derken ne demiş oluyoruz yani müslümanım demenin manası nedir?

Cevap;
Müslüman demek Allah'a karşı samimiyetle teslim olmak demektir. Yani iman iddiasında samimi olup olunmadığının test edilişidir. Dolayısıyla bu anlamda kimin gerçek mislüman olup olmadığının kararını Yüce Allah verecektir.
Soru:

hocam selamlar.Benim sorum şu Namaz kılmayan ve tesettürüne dikkat etmeyen kadın boşanır mı?

Cevap;
Bunlar boşanma sebebi değildir.
Soru:

iyi akşamlar hocam benim sualim şu peygamberimizin kökeninin türk olduğunu söylüyorlar. Bu konu hakkında bilgi verirmisiniz?

Cevap;
Bu bilgi kesinlikle doğru değildir.Kur'an Arapça olduğundan ve Hz. Peygamberin ilk muhatapları Arap olduğu için, dahası Hz. Peygamber Hz. İbrahimin oğlu Hz. İsmailin neslinden geldiği için kesinlikle Araptır. Dahası Kur'an'a göre ırkların birbirine üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır.

Soru:

"Dinimizde cariye konusunu net açık bir şekilde anlatır mısınız? Çok karışık bir konu bu konuyla ilgili cevap vermekte zorlanıyoruz.”

Cevap;

Dinimizde cariyelik diye ihdas edilmiş bir kurum yoktur; sadece İslam"ın tebliğ edildiği ilk dönemlerde Arap toplumunun sosyolojik bir gerçeğinden söz etmek durumundayız. Maalesef o dönemlerde insanlar bir eşya gibi alınıp satılabiliyor, servet araca olarak kullanılabiliyordu. İslam dini gelince bundan kurtulmanın çeşitli yollarını bazı suçların karşılığı olarak ve önemli bir ibadet sayarak bu köle azadı kurumunu getirmiş, kısa sayılabilecek bir süreçte bu kurum sayesinde büyük oranda bu tür sınıf farkı ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca yaşanan ilk dönem Arap toplumundaki cariyelik kurumuna yönelik de çeşitli insancıl uygulamalar da getirilerek bir taraftan oradan kurtulmanın yolları üretilmişken bir taraftan mevcutların insanca yaşamasının önündeki engeller kaldırılmaya çalışılmıştır.

Soru:

“s.a. hocam sadece sunu merak ediyorum islam'da mezhepleri taklit etmenin hükmü nedir? ne gibi durumlarda yani sadece zaruri durumlarda mı bu yola basvurmalıyız? Teşekkürler”

Cevap;

Mezhep “gidilen yol” anlamına gelir. İnsanlar dini konularda kendi ihtiyaçlarını Kur"ân ve sünnetten cevaplama gücünden yoksun kalınca bazı ilim adamlarının fikirlerine sığınmak durumunda kaldılar. Bu durumda birisine sığınmak durumunda olan bir insanın durumu, sadece taklittir. Kime, hangi mezhebe uyarsa uysun onun için fark etmez. Ancak uyacağı mezhep imamları arasında tercih yapması demek onun bazı şeyleri bilmesi anlamına geliyorsa o zaman kendi yolunu kendisinin bulmaya çalışması en doğrusudur. Yeter ki bilgili, samimi ve donanımlı olsun. Bu arada şunu da unutmamak gerekir: Taklit edilecek mezheplerin sayısı sanıldığı gibi 4 ile de sınırlı değildir.

Soru:

“Kafama takılan bir diğer konuda rabıta.rabıta tam olarak nedir ve islamdaki yerini detaylıca öğrenmek istiyorum,size zahmet olmazsa. Teşekkurler”

Cevap;

Rabita “bağ” demektir. Tasavvufta kullanılan ve tesbihte Yüce Allah"ın adını anarak yapılan zikrin O"na sunulmadan önce araya bazı insanları düşünmek, onların aracılığına sığınmak gibi bir kurum ihdas edilmiştir ki ibadette araya insanların sokulması son derece tehlikeli bir yanlışlıktır. Rabıta sadece Allah"ı düşünmek, ahireti düşünmek, ölümü düşünmek gibi insanın kendi inanç değerlerini ve sorumluluklarını düşünmek şeklinde olursa bunun bir sakıncası yoktur. Diğerleri son derece hatalıdır; bu tür yanlışlıklardan uzak durulmalıdır.

Soru:

“hocam ben 30 yasındayım ve kacırdığım kılmadığım namaz borçlarım var,bunları hepsını tek tek kazamı yapmalıyım?toplam kac rekat olduklarınıda bılmıyorum,ve kılarken kaza olarak butun vakitlere mi niyet edeceğim,bilgilendirirseniz sevinirim.”

Cevap;

İnsanın daha önceden kılmadığı namazları yeniden kılması mümkün değildir. Çünkü namaz vakitle farz kılınmış bir ibadettir. Geçen vakit bir daha elde edilemeyeceği için bu durumda iki şey yapmalıyız:

1. Geçmiş namazlarımız için Yüce Allah"tan samimi bir şekilde özür dilemeli, istiğfar etmeli, O"na yönelmeliyiz.

2. Geçmiş namazların kazası olarak değil de borcumuz namaz cinsinden olduğu için bolca nafile namaz kılmalı, namaz cinsinden sevap hanemize yatırım yapmaya çalışmalıyız. “İki, dört rekat şeklinde ve ne kadar fazla kılabilirsek o kadar iyidir” mantığıyla namaza devam etmeliyiz. Unutmayalım ki “namazın kazası vardır” diyenler “nasıl olsa kazası, telafisi varmış” diyerek bolca namazın kazaya bırakılmasına da maalesef neden oluyorlar. Biz ise “namazın kazası yoktur; her hal ü kârda namaz vaktinde kılınmalıdır” diyerek daha dikkatli olunmasını amaçlamaktayız. Kur"ân, namazın savaşta, hatta cephede bile terk edilemeyeceğini, sadece kısaltılabileceğini söylemekte, orucun kazasından söz ederken namazın kazasından hiçbir şekilde söz etmemektedir. Kazası olanlar, niyetini kaza olarak değil de nafile olarak namaza devam etmelidirler.

“hocam kıymetli zamanınızı çalmak istemiyorum ama yıllardır aklımda olup ve farklı cevaplar aldığım 2-3 soruyuda size yöneltmek istiyorum.

1-Biz cennete gidersek orada sonsuz nimetler içinde yaşam süreceğiz peki insan belli bir müddet sonra bu nimetlere alışmayacak mı veya canı sıkılmayacak mı?

2-Ahirette cehennem azabı çekmektense yok olmak daha iyi değil midir?

3-Peygamber efendimizin "Sağlıklı mümin, hastalıklı müminden daha iyi, daha üstün ve Allah"a daha sevimlidir” hadisini açıklar mısınız? Halbuki biz, hastalığın mümin için günahlarının affedilmesine vesile olduğunu biliyoruz. Burada farklı bir yaklaşım mı vardır? Yoksa bildiğimiz hususta bir yanılgı mı var?

hocam cevaplarsanız çok sevinirim....”

Cevap;

1. Cennetin sonsuzluğu, standart bir devam anlamında olmak zorunda değildir. Orada her canın istediği şeyler (Zuhruf 43/71), insanlar için gizlenmiş, bir anlamda sürprizler (Secde 32/17) söz konusu olacaktır. Hiçbir can, orada tam anlamıyla nasıl nimetlerle buluşturulacağını bilmemektedir. Dolayısıyla bir sıkılma yaşanmayacaktır. Cennet var olduğu sürece ödüller de devamlı olacaktır, kesilmeyecektir.

2. Tabii daha iyidir de cehennemi hak edenler için bu böyle. Azap, caydırıcılık esasına bağlanmış, yapılan suçların karşılığı cehennem olarak belirlenmiştir. Zaten cehenneme gidenler İnşikak 84/11 ve Furkân 25/13. âyetlere göre cehennemlikler orada yok olmak isteyecekler; ancak bu kabul edilmeyecektir.

3. Hadisteki sağlıklı diye tercüme ettiğiniz kelime aslında “sağlam, güçlü” anlamına gelmektedir. Maksat hastalık değildir. “Sağlam bir imana sahip, güçlü bir mümin böyle olmayanlardan daha hayırlıdır.”

Soru:

“selam hocam benim sorum adakla ilgili ben bir adakta bulunmuştum ama yerine getiremedim nedeni daha olmadığı için ama bazıları dilediğin şey olsa da olmasa da adağın yerine getirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu doğrumudur acaba.”

Cevap;

Adak ne ile ilgili adanmışsa onun olması gerekir; henüz gerçekleşmeyen bir şey için adağın yerine getirilmesi gerekmez.

Soru:

“Mehmet hocam yazılarınızı merakla okuyoruz, cok güzel yazılar Allah elinizden kalemi düsürmesin, sormak istediğim soru Günesin batıdan doğması ne anlama gelmektedir. Gerçekten güneş bir gün batıdan mı doğacak. Ve bu nasıl olacak?”

Cevap;

Güneşin batıdan doğması bizzat kıyametin kopması demektir. Bu olay kıyametin kendisidir; ifade edildiği gibi kıyametin alameti filan değildir. Bazıları bunun kıyametin alameti olduğunu söyleyerek “İslam güneşinin, yani hakikatın bir gün batıdan doğacağı” şeklinde de yorumlamaktadır. Ancak bence bu bizzat kıyametin kopmasını ifade eden bir rivayettir.

Soru:

Hocam Eyyam-ı Biyz adı verilen ve kameri ayların 13, 14, ve 15. günleri de Peygamberimizin tuttuğu orucun mahiyeti hakkında bilgi verir misiniz?

Cevap;

Bu oruçlar nafile diye isimlendirilen oruçlardır. Bu konudaki rivayetlerin güvenilirliği konusu tabii ki hadisçilerin işidir; çünkü Kur"an"da bu konuda bilgi yoktur. Nafile oruçlar, tutulunca sevap kazandıran oruçlardır. Bunları farz gibi telakki etmemek de gereklidir. Tutanlar sevap alır; tutmayanlar günah almazlar