Tecavüzcüler Şehri
Karşısındakini tanımaya çalışan insanlar genellikle birbirlerine Ne iş yaparsın, evli misin, nerelisin, hangi partiyi, hangi takımı tutuyorsun? şeklinde sorular sorarlar. Buradaki amaç karşıdaki insanı tanımlayabileceği bir kalıba koymaktır. Tanımanın en kolay yoludur kalıplaştırmak. Sorularla insanın sağı solu, kuzeyi güneyi, içindeki ruhu dahi kalıplaştırılır. Ondan sonra not verilir. Etiket hanesine yazılır. Ve o insan o etiketle anılır.
Yer Ankara. Kitapçılar Çarşısı. Hayatta en çok gezmekten hoşlandığım mekanlardan birisi. Eski bir kitapçıya giriyorum. İçerisinde Kültür Bakanlığı"nın yıllar önce yayınladığı klasiklerin yoğun olduğu bir kitapçı. Takriben 8"e yakın kitap beğeniyorum. Hesabı ödemeye gittiğimde, işi gücü önündeki kitabı okumak olan işyeri sahibi, bir çay içmeden olmaz diyor. Çayla birlikte bir sohbet başlıyor ki, çoğu kitaplar üzerine. Sohbetin en can alıcı noktasında "Aynı memleketli çıkarsak başım göğe erecek, öpüp sarılacağım" edasıyla Nerelisin? diye soruyor. Gururla Samsunluyum diyorum.
Adamda hafif bir tebessüm beliriyor, Demek tecavüzcüler şehrinden geliyorsun diyor. Beynimden vurulmuşa dönüyorum. Suratım biranda düşüyor. Dumura uğruyor, verecek cevap arıyorum. Alındığımı anlayan adam sözüne açıklama getiriyor, Kusura bakma kardeş. Samsun"u biz gazetelerde tecavüz haberlerinden takip eder olduk. Eskiden bu konuda Adana meşhurdu. Ancak Samsun, Adana"yı solladı. Belleğimize yerleşti bir kere diyor. Ve ben yaklaşık yarım saat silgi niyetine kullandığım sözcüklerle, adamın beynindeki Tecavüzcüler Şehri yazısını silmeye çalışıyorum.
Gazetelerin 3. sayfa haberleri ile tanımlanır hale gelmiş bir şehrin insanı olarak etiketlenebiliyorsam, birilerinin kendilerini sorgulama zamanı gelmiş demektir.
Herkes bir baş sevdasına gezip duruyor. Laf üretip, laf satmaktan başka icraatı olmayanlar, entrikalar peşinde koşuyorlar. Bu kadar entrikanın kurulduğu başka bir şehir var mı doğrusu merak ediyorum. Atların insan kellelerinden başka basacak bir yer bulamadığı çağlarda bile inanın böylesine entrikalar dönmüyordu.
Amâ yürürken kendini yok etse ona çok görülmez. Ne yazık ki bazı fikri amâlar şehri helak ediyor. En ufak bir icraatta, hay-hay ederek esip gürleyenler, aciz karılar gibi vay-vay etmeye, çırpındıkça çırpınmaya başladı. İttifaklar kurmalar, sağa sola taş atmalar, cephe almalar, gizli saklı planlar, fısıltı gazetesine konuşmalar ayyuka çıktı.
Madem yüzme bilmiyorsun ne işin var denizde. Suda sırt üstü yatanı gördüler ya, girdiler denize. Sırt üstü duracağım diye de ellerini sallıyorlar, ayaklarını tepiyorlar. Bilmiyorlar ki, yüzme bilenin hareketsiz sırt üstü suda duruşu, aceminin 40 yerini sallamasından daha hayırlıdır. Hiç değilse boğulup gitmez. Böylelerine acıyan namerttir. Çünkü kendi nefisleri uğruna koca şehir çürüyor. Ağızlarından düşürmedikleri Hz. Ömer"in kılıcını yiyecekler bir yerlerine de, ne zaman onu merak ediyorum.
Hal böyle olunca işsizlikten köyleri terk edilmiş, sanayideki dükkanları kedi barınağı olmuş, gençleri gözünü İstanbul"a dikmiş, çekleri karşılıksız çıkmış, uçan kafalar tekmeler manşete yerleşmiş, iktidardakiler ince hesaplara düşmüş, iş yapana tekme, yapmayana tekne verilmiş Samsun, Tecavüzcü Şehri diye anılır oldu. Bazıları, birilerine yapmak isteyip de yapamadıklarının acısını masumlardan çıkarıyor anlaşılan.