Bıyıkta Köpüren Kahve!
Kahve bıyıkta köpürür mü, demeyin. Geçenlerde böyle bir köpürme olayı olmuş. Olayı sizlere şöyle nakletmeye çalışayım.
Nisan ayında Antalya"dan Samsun"a Metro Turizm ile bir yolculuk yaptık. Otobüsümüzün plakasını da vermeliyim. Çünkü olay diğer otobüsleri kapsamasın. Plaka, 34 GMV 34.
Antalya Öğretmenevi"nden adeta koşuşturarak Otogara geldik. Otobüse valizlerimizi yerleştirdik. Otobüse binip koltuklarımıza ufak tefek eşyalarımızı koyup yolculuk öncesi ihtiyaçlarımızı giderecektik. Ancak otobüsün kapıları kapalı. Açın, dedik. Hayır, son beş dakika açacağız, dediler. Buna bir anlam veremedik. Yanımıza alacağımız eşyaların başına birkaç arkadaşı nöbetçi bırakarak ihtiyaçlarımızı gidermeye gittik.
Koltuklarımıza oturduk. Benim yanımda on beş numarada liseden arkadaşım kaliteli bir öğretmen ve insan olan Mehmet Öztürk oturuyordu. Otobüs hareket etmeden önce eşine otobüse bindiğini kısa bir telefon konuşmasıyla bildirdi. Bu esnada Oflu görevli geldi. Şoför mü, muavin mi bilmem. Ama insanlığı, anlayışı, misafirperverliği olmayan birisi.
Arkadaşımızı âdeta bir çocuk gibi azarladı. Ağız ve yüz hareketleri o kadar iticiydi ki, o kadar soğuk ve alaycıydı ki anlatamıyorum. Arkadaşımız ki -o bir öğretmen, hak ettiği saygıyı bulamayan bir öğretmen, hayır hayır bir insan- bu kaba davranışı soğukkanlı bir şekilde karşıladı. Telefonu kapadı. Üstüne hiçbir laf da etmedi. Başkasına yapılsaydı bu hareket neler olurdu tahmin edebiliriz. Bu olayı sonra aramızda görüşünce Serap Sevinç de tepkisini dile getirdi. Diğer arkadaşlarda bu olayın tanığıdır.
Sonra akşam oldu. Otobüs birkaç yolcu için bir yerde durdu. Tam neresi olduğunu bilemiyorum. 19.00"da otobüse bindik. Binişten yaklaşık bir saat sonra bir yer olmalı. Araba garaja girmedi. Yolcuları orada bekledi. Bu arada arkadaşlar, biz beş dakika bir namaz kılalım, bu yolcular gecikeceğe benziyor. Onlar gelene kadar namazımızı kılarız. Az geride de bir cami var. Hayır, olmaz dedi, hafızlık yaptım diyen, iri cüsseli, tarama özürlü, balkonlu, arkadaş şimdi namaz olmaz. Vakit geçti, biz de Müslüman"ız. Müslüman"a saygılıyız(!) Anlayışlıyız(!) Yolcularımızın makul isteklerini yerine getirmek için gayret sarf ederiz(!)
Ama yolcular gelmedi. Abdestler alınmış. Arkadaşlar Antalya"dan hazırlıklı çıkmış. Beş dakikaya ihtiyaçları var. Yok, ama olmaz diyorlar. Şikâyet oluyor. Bıyıksız Oflu da göbeği kendinden bir adım önde giden şoföre bazen konuşmalarıyla bazen de jest ve mimikleriyle destek oluyor.
Yolcular yirmi dakika civarında beklendi. Bu arada bize nutuklar ve ayaküstü etkinlikler yapıldı. İkna etkinlikleri Hezeyanlardan seçmeler dinliyoruz.
Bu arada konumuza başlık olan kahve ve bıyık olayıyla ilgili bir anı anlatıyorlar. Bu bir olay. Küçük bir hikâye. Hikâyeyi şöyle anlatıyorlar: Bir kadın bıyıklı şoförü kahve içerken görmüş. Kahve bıyığında fokur fokur kaynıyormuş. Kadın tiksinmiş. Midesi kalkmış. Şikâyet etmiş. Bu şikâyet üzerine tüm şoförlerin bıyıklarını kesmeleri istenmiş. Onun için bak diyor Hafız, elli yaşından sonra erkekliğin alâmetifarikası olan bıyıklarım gitti. Tıknaz Oflu da eliyle uzun burnunun altını gösteriyor. Bak benimki de gitti. Vah vah! Vah vah ki ne vah vah! Bir kadının fendi koskoca Metro"yu yendi. Metro"daki şoför ve görevlilerin bıyıkları uçtu gitti.
Kahve ve bıyık arasında böyle bir ilişki nasıl kurulabilir? Bir bayan, şoförün bıyığında köpüren kahveyi nasıl görebilir? Ağzına mı girmiş adamın? Hep onu mu gözlüyormuş? Önüne bak be bayan! Yorumun bakiyesi size kalsın. Bu olayı gözler önünde canlandırın. Hatta ailenizde küçük bir film şeklinde oynayın. İşte size senaryo! Ben aktarıcıyım. Ben de yalan yok, hilaf da olamaz.
Bu ilginç olaydan sonra, içimizden, bir şikâyetle bıyıklarından olanlar, yarın başka bir şikâyette başlarından olabilirler, dedik.
Kırgın, buruk, parya bir şekilde yolculuğumuza devam ettik. Sabah dört sularıydı. Hiç uyumadım desem yeridir yolculuk boyunca. Kırıkkale"deyiz. Polis durdurdu. Şoför indi. Burada yarım saatimiz gitti. Ahmet"in ehliyetiyle Mehmet şoförlük yapıyormuş galiba. Kuralları ihlal etmişler. Altı saat limitini çoktan aşmışlar. Polisin karşısında şoförün dili dolaşıyor, panikliyor. Yalan söylemeye çalışıyor. Olmuyor. Olayı örtbas etmeye çalışıyor. Devletimin polisi yemiyor numaraları. Arabayı kullanması gereken Hafız altta uykusunda hafızlık yapıyor (!) İbadet yapıyor(!) Ama o araba kullanmalı, diğeri yatmalı, dinlenmeli. Yolcuların güvenliği sağlanmalı, yolcular düşünülmeli. Polisin 3000 YTL para cezası kestiğini öğreniyoruz. En son giderken yine Hafız"ı kaldırmıyor bizimki. Bir de fırça yiyor üstüne üstlük. Ceza yazdım yine aynı hatayı yapıyorsun! Hafız kalkıyor. Apar topar, cin çarpmış gibi. Kıyafetlerini düzeltiyor. Gözlerini ovuşturuyor ve ön koltuğa geçiyor.
Yolculuğumuza ağır aksak devam ediyoruz. Metro tesislerinde mola veriyoruz. Tesisler hiç güzel değil. Otobüs kaliteli, yolculuk kalitesiz. Hizmet olağan üstü kötü. Suretler kapkara ve çok itici. Otobüsteki 17 arkadaşımız asla diyor, bir daha Metro asla, asla! Diğerlerinden de homurdanmalar geliyor.
Yalnız bu arada ilginç bir olay yaşanmış oluyor. Ceza anındaki yarım saat gecikme ile sabah namazlarına yetişiliyor ve namazlar kılınıyor. Diğer yolcular da kalkıyor, namazlarını kılıyor. Bunlar da ne gerici, ne yobaz diyenler çıkabilir. Varsın desinler. Onlara savunma yapacak değiliz. Böyle düşünenler küçük, aciz bir insan topluluğu.
yazının devamı pazartesi günü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.