SOFRA KÜLTÜRÜ...
Sofra, sadece karın doyurulan bir yer değil; insanın karakterini, yaşam tarzını, medeniyet anlayışını ve inancını yansıttığı bir kültür alanıdır. Bir toplumun ahlakını, estetik anlayışını ve sosyal duyarlılığını görmek için sofralarına bakmak yeterlidir. İslam kültüründe sofra, şükürle başlayıp kanaatle sonlanan, edep ve nezaketin hâkim olduğu mübarek bir mekândır. Ancak günümüzde özellikle açık büfe otellerdeki tüketim alışkanlıkları, mideyi ve ruhu aynı anda ifsat eder hâle gelmiştir.
İslam’da yemek yeme yalnızca biyolojik bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir ibadettir. Kur’an’da, “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez” (A’râf, 7/31) ayetiyle bu denge açıkça ifade edilmiştir. Efendimiz (sav) de hayatı boyunca sade bir sofra örneği sunmuştur. Hiçbir zaman oburluğa düşmemiş, sofrada orta yolu esas almış, “Ademoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır” (Tirmizî, Zühd, 47) buyurarak dengeli beslenmeyi teşvik etmiştir.
Yemek öncesi ellerin yıkanması, besmeleyle başlamak, sağ elle yemek, küçük lokmalar almak, sofrada konuşurken saygılı olmak, yemeği övmemek ya da kötülememek, yemek sonrasında elhamdülillah diyerek şükretmek gibi sünnetler, sadece birer davranış değil; aynı zamanda bireyi eğiten, farkındalık kazandıran birer terbiyedir.
Bir sofra yalnızca maddi anlamda değil, manevi ve kültürel anlamda da zengin olmalıdır. Sofra, bilgi paylaşımının, nezaketin ve karşılıklı anlayışın yeridir. Peygamber Efendimiz (sav), sofraya oturduğunda kibirli davranmaz, yemek arkadaşlarının halini gözetir, onların önceliklerini dikkate alırdı. Sofrada sessizlik değil, hikmetli sözler; gösteriş değil, samimiyet hâkim olmalıdır.
Ayrıca, sofrada başkalarını da düşünmek gerekir. Gıdaya erişimde zorlanan milyonlarca insan varken, aşırı tüketim ve israf kabul edilemez bir zulümdür. Sofra kültürü, bireyin sosyal sorumluluk bilincini de oluşturmalıdır. Yemek yerken bir başka coğrafyada aç kalan insanı unutmamak, nimetlerin kıymetini daha derinlemesine hissettirecektir.
Modern yaşamın dayattığı konfor arayışı, açık büfe kültürünü yaygınlaştırmıştır. Ancak bu sistem, çoğu zaman doyma değil, tatmin olamama psikolojisini tetikler. İnsan tabağına ihtiyacından fazlasını alır, birkaç lokma yedikten sonra gerisini çöpe atar. Bu davranış sadece maddi bir israf değil, aynı zamanda nimete hürmetsizliktir.
Açık büfelerde yapılan bu israflar, ülke ekonomisine zarar verirken, ahlaki bir yozlaşmayı da beraberinde getirir. İnsan, gözünün gördüğünü değil, midesinin taşıyabileceğini almalıdır. Peygamberimiz (sav), sofradan doymadan kalkmayı, üçte bir su, üçte bir yemek, üçte bir nefes şeklinde mideyi bölmeyi tavsiye etmiştir (Tirmizî, Zühd, 47). Açgözlülük, sadece mideyi değil; insanın ruhunu, ilişkilerini ve sağlığını da bozan bir hastalıktır.
Yeme alışkanlıklarının bozulması, sadece fizyolojik değil, psikolojik ve ahlaki sorunları da beraberinde getirir. Hızlı yeme, gereğinden fazla tüketme, haz odaklı beslenme; kalp hastalıklarından obeziteye, dikkat dağınıklığından bencilliğe kadar birçok sorunu tetiklemektedir. İslam’da yemeğin bir ibadet olarak görülmesi, bu yüzden sadece helal gıda değil, helal yöntemle, helal niyetle yenilmesini de kapsar.
Yemekteki israf bireysel bir tercih değil, toplumsal bir vebaldir. Her dökülen lokmanın, çöpe atılan tabağın bir hesabı vardır. Hz. Peygamber, sofrada kalan kırıntının dahi alınarak yenmesini öğütlemiş (Müslim, Eşribe, 135), bu davranışın bereket ve şifa getireceğini söylemiştir. Nimete hürmet, sahibine saygının bir göstergesidir.
Unutulmamalıdır ki, sofrada gösterilen edep ve dikkat, kişinin Allah’a olan saygısının da bir yansımasıdır. Sofrada gösteriş değil, sadelik; israf değil, kanaat; açgözlülük değil, şükür ve paylaşım esas alınmalıdır.
İslam sofra kültürü; mideyi değil, gönlü doyurmayı amaçlayan, nimeti küçümsemeyen, israftan sakınan, paylaşım ve şükrü esas alan bir terbiyedir. Günümüz modern tüketim alışkanlıklarına karşı, bu kadim adabın yeniden hatırlanması; hem beden hem de ruh sağlığı için kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.
Sofralara İslamî edep hâkim olursa; rahmet ve bereket oluşacak, bir kişiye az gelen yemek iki kişiye çok gelecektir. Bereket sayıyla değil rahmetle okunup, yazılacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.