Domuz gribi kapımızda

Domuz gribi zatürrie hastalığının diğer adıdır. Tarih boyunca ilahî gazap olarak sahneye salgın olarak çıkmıştır. İspanyol gribi olarak isimlendirilen bu salgın, domuzdan insana bulaşmış...

İnsanoğlu dünya tarihi boyunca `Mahşerin Dördüncü Atlısı` denilen kolera, çiçek, verem, cüzam, sıtma, difteri, tifo, tifüs, frengi, grip ve veba gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele eden insanoğlunun dramı, Zeynep Dramalı`nın kitaplarında, ABD`nin en önemli domuz üretim merkezlerinden birisi olan Iowa"nın; 1918 Eylül`ünde geleneksel domuz yarışından sonra domuzlarda gizemli bir hastalığa gömüldüğünü, milyonlarca domuz hastalanırken, binlercesinin öldüğü genişçe anlatılır.

Çağımızın amansız hastalığı olan ve mikrobu hâlen semavî olan kanser bulaşıcı değil. AIDS ise geçmişte aile yükünü, ev-bark sahipliğini ve çoluk çocuk yetiştirmeyi başına buyruk olmanın bağı gördüğünden zinadan başkasını düşünemeyen ve oğlancılık eden kavminin Hz Lut ile yaşadıkları yeniden yaşandıkça yeryüzünde salgın durumuna gelir. AİDS, insanlığının değerini henüz kavrayamamış ve hayvanlar gibi cinsel bağımsızlık içinde yaşamak isteyenlerin hastalığıdır. İnsanlığının değerini anlayamayan, maymun gibi hayvanlarla iç içe yaşayan siyah Afrika insanının hastalığıdır.

Son yıllarda karşımıza çıkan gizemli zatürrie, kuş gribi ve en son da domuz gribi gibi hastalıklar ise geçmişte raydan çıkan insanlığın ilâhî düzene bayrak açmaları sonucunda karşılaştıkları salgınlara benziyor. Bu üç hastalık da bulaşıcı ve çok hızlı yayılıyor.

Grip fazla önemsenmeyen bir hastalıkken 1918`de amansız bir hastalık olarak insanlığın karşısına çıktı.

Domuz üreticileri de bu salgından etkilenmişti. 1918 sonbaharında Kansas kışlalarındaki askerlerin çoğu grip salgınından etkilenmişlerdi. Salgın ABD`li askerlerle Avrupa`ya taşındı. Genç ve sağlıklı askerler hastalığa yakalandıktan sonra burun kanamasıyla karşılaştılar ve çoğu 48 saat içinde nefes almaya çalışarak öldüler. Grip ABD şehirlerinde çok hızlı yayılarak, kamu işlerini yapacak insan bırakmadı. Ölüler günlerce ortalıkta kaldı.

Cenazelerin gömülmesi ayları buldu. Hastalık, Amerika`dan Hindistan`a, Japonya`dan İspanya`ya birçok ülkeyi etkiledi. Türkiye`de de on binlerce insanın ölümüne sebep olan salgını hiçbir ilaç durduramadı.

İnsanlar gribe yakalanmamak için toplantıları yasakladı, okulları tatil etti, kütüphanelerde kitap dağıtımını durdururken ulaşım araçları da dezenfekte edildi. El sıkışma suç... Sabahları sirke ve suyla gargara yapmak mecbur... Kimileri ayağına salatalık bağlıyor, kimileri cebine patates koyuyor, kimileri de çocuklarını soğanların içine sokuyorlardı.

1919 Nisan`ında salgın sona erdiğinde Hindistan`da 5 milyon, İngiltere`de 228 bin, İtalya`da 375 bin, ABD`de 550 bin can almıştı. ABD bu hastalık yüzünden savaştakinden on misli daha fazla insanını kaybetmişti.

İspanyol gribi bütün dünyada 18 ayda 20 milyondan fazla insanın ölümüne yol açmıştı. 1957`de görülen grip salgını 1918 kadar olmasa da binlerce kişinin ölümüne sebep oldu. Bu salgında ABD`de 70 bin kişi öldü. Daha sonraki yıllarda salgınlar olduysa da geniş çaplı ölümler yaşanmadı.

1918`deki salgınında ülkeler dünya savaşı devam ettiği için basına sansür uygulamış, ölüm haberlerini yayınlatmamışlardı. İspanya savaşta olmadığından sansür uygulamamış, bu yüzden grip `İspanyol gribi` adını almıştı.

`Mahşer`in Dördüncü Atlısı` denilen kolera, çiçek, frengi ve veba gibi hastalıklar vebanın oluşturduğu ölümlere ve dramlara yol açmadı. Ortaçağ`da savaş, engizisyon ve veba üçlüsünün oluşturduğu acı, bugün bile ürpertiyle görülür. Elinde orak, iskelet bir ata binmiş, iskelet biçiminde Azrail.

En korkunç veba salgını 1346-1353 yıllarında meydana geldi. Moğollar`la Orta Asya`dan mikrobu taşıyan pireler, İpek Yolu boyunca dolaştı; Asya`da başlayan salgın, Kırım`dan bütün Avrupa`ya yayıldı. `Kara ölüm` olarak anılan veba sonucunda 75 milyonluk nüfusunun üçte biri yok olan Avrupa`nın ekonomik ve kültürel yapısı değişmişti.

Bu tür maddî hastalıklardan çok daha tehlikeli olan ruhî, kalbî, ahlâkî hastalıklar var. Bu tür hastalıkların mikrobunu taşıyan kimselerin dünyası karardığı gibi, ahireti de tehlikeye giriyor. Evlâdının imanı tehlikeye girmiş, ahlâkî değerleri tarumar olmuş, bu fecaat karşısında en ufak bir tepki dahi göstermiyor. Böyleleri, şu geçici, fani, temelsiz hayatın çürük direğine sarılmayı en büyük maharet sayıyor.

Bugün olduğu gibi, geçmişte de insanların çığırdan çıktığı, kudsî değerleri çiğneyerek kalın gaflet tabakası altında dünyaya tutkun ve müptelâ olduğu, birtakım Kur"an dışı zevk ve paradigmaların peşine düşerek ahireti unuttuğu dönemler olmuştur. İslâmdan önceki o kavimlerin zamanında, dünyevî ceza olarak, onlara daha çok “helâk cezası” gelmiştir.

Günümüzde yapılan bazı kazılarda yer altında bulunan bazı şehirlere rastlandığı gibi, denizin derinliklerinde yapılan araştırmalarda da benzer tablolara rastlanılmaktadır.

İhtimal, yer ve deniz altlarında tesbit edilen bu yerleşim alanlarının mühim bir kısmı helâk neticesi gark olmuş, ya da yere batmış merkezlerdir. Kur"an-ı Kerim bu uygarlıklara “karye”; yani silik uygarlık adını verir:

“Nice silik uygarlık… onları ölüme sürükledik. Oralara ya süngümüz karaltı olarak geldi veya onlar kuşluk uykusunda idiler” A"râf Sûresi: 4.

Eğer bir kavme veya dünyaya egemen olan ve kendisini dev aynasında gören uygarlığa domuz gribi biçiminde toplu ölüm veya “küresel kriz” biçiminde ekonomik darboğaz belası vermişse artık o dünyanın insanı helak olma sürecine girmiş demektir:

“Ta baştan tarihten sildiğimiz hiçbir uygarlık iman etmedi ki bunlar şimdi iman edecek” Enbiyâ" Sûresi: 6.

“Ölüme sürüklediğimiz uygarlıkların tutumlarından bir daha dönecekleri düşünülemez” Enbiyâ" Sûresi: 95.

“Nice silik uygarlık olmuş ki biz onları tarihten sildik; çünkü hukuk çiğneyenleri ağırlıktaydı. Artık lüks ihtişam çökmüş, kuyuları kurumuş, gökdelen sarayları yerle bir olmuştur” Hacc Sûresi: 45.

“İşte bu silik uygarlık… evet dev aynasına çıktıklarında, onları ölüme sürükleyip silinme zamanları için belirli buluşma günü belirledik” Kehf Sûresi: 59.

Bilindiği gibi bütün yoldan çıktığında, ümmet-i Muhammed"e helâk cezası gelmiyor. En büyük helâk olan kıyamet öncesi, ayrıca bir helâk cezasına çarptırılmıyor. Helâk yerine, İlâhî ikaz denilen uyarılar geliyor bu ahirzaman ümmetinin karşısına. Tâ ki akıllarını başlarına toplasınlar da, içine girdikleri manevî girdaplardan kurtulmaya çalışsınlar.

İşte, günümüzde salgın hâlini alan domuz gribi tarzındaki hastalıklar, bu türden birer ikaz ve uyarı dalgasıdır. Gelen uyarı dikkate alınmadığı takdirde, arkasından yeni uyarılar ve bir müddet sonra çok daha dehşetli mikroplar, virüsler gelmeye başlar.

İşte küresel kriz bu ümmete bir uyarıdır; domuz gribi ikinci uyarıdır. İnşallah üçüncü bir ilâhî uyarı gelmeden akıllanırız da öteki dünya hayatında cennetler bizim olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR