ÖNCELİKLER
Herkesin önceliği, önem verdiği şeyler farklı, bir tür algıda seçicilik diyelim. Eğer hamileyseniz hep gözünüz hamile ve bebekli kadınlara takılır. Açsanız güzel kokusuyla kendinizden geçtiğiniz lokantaların önü tokken geçtiğinizde mide bulantısı yapabilir. Herkes çoluğunun, çocuğunun eğitimiyle ilgilenir. Herkes, çocuğu için mümkün olan, olabilen en iyi şeyi ister, bunun için elinden ne geliyorsa yapar. Eğitimle uzaktan, yakından ilgilenen herkes bilir ki yasaklar caziptir, çeker, algınız ister istemez yasak olana yönelir, o sanki cennetin yasak meyvesi olur ve artık en çok elde etmek istedikleriniz içerisinde ilk sırayı alır. Gözlemler elbette önemlidir. Gözlemlerinize dayanarak bir takım genellemeler yapabilir, hayat görüşünüzü belirleyebilir, en fazla tecrübe olarak anlatabilir ama bunları bilimsel gerçekmiş gibi ortaya koyamazsınız. Zira bir bulgunun bilimsel gerçek, istatistiki olarak anlamlı veri olabilmesi için bazı şartlar aranır. Mesela, bir şeyi araştırmak istiyorsanız, o şeyi denmek istediğiniz bir grup bulursunuz, bunların hemen hemen tüm özellikleri benzer olmalıdır. Sonra, bir de kontrol grubu bulursunuz. Denemek istediğiniz şey ne ise ilk gruba bunu dener, ikinci gruba denemezsiniz. Bundan sonra verilerinizi istatistiksel denklemlerde yorumlar, bulduğunuz sonucun anlamlı olup olmadığına bakarsınız. Mesela sigaranın zararları ile ilgili, bilimsel böyle pek çok çalışma vardır. Sigara zararlıdır ve hangi kanserlerin etyolojisinde yer aldığı açık açık sıralanmıştır. Sigara içiminde çocukların ve ergenlerin sigaraya yönelmesindeki en büyük etmen televizyon mu, yoksa konulan yasaklar mı, yoksa çocuğun özenmesi mi bununla ilgili bilimsel bir çalışma okumadım.(Benim okumamış olmam elbette yok anlamına gelmez!) Okumadığım için de 'Televizyondaki diziler çocukların sigaraya ve içkiye başlamasında en büyük etkendir' gibi bir cümle kurarak ahkam kesemem. En fazla yaşadığım şeyleri bir anı olarak anlatabilir, paylaşabilirim. Sigara içen kişiye bunun onun sağlığı için ne kadar tehlikeli olduğunu örneklerle açıklayarak onu bekleyen tehlikeleri ayrıntılı anlatırım. Sonuçta o kişi bunun acılarını er ya da geç yaşayacak olan kişidir ve her koyun kendi bacağından asılır hesabı bedelini de en fazla onu sevenlere ödetecektir. Oysa benim toplumsal korkularım kişilerin kendi verecekleri kararlarla, kendi geleceklerini belirleyememelerinde. Özgürlüklerinin, kişinin kendi geleceğini ve yaşama biçimini belirleyecek haklarının yavaş yavaş elinden alınmasında. Ben sahilde başı örtülü çocuklar -adı üstünde çocuklar- görüyorsam ve bu benim dikkatimi çekiyorsa bu benim hassasiyetimdendir. Herkesin aynı konularda aynı duyarlılığa sahip olmasını elbette bekleyemeyiz. En başta da söylediğim gibi herkesin önceliği faklıdır, bu nedenle de o konuya daha fazla eğilebilir. Benim gördüğüm kadarı ile bu milletin en büyük sorunu ne uyuşturucu, ne sigara ne de boşanmaların artmasıdır. Bu toplumun en büyük sorunu eğitimsiz cahil insan sayısının gün geçtikçe artmasıdır. Cehalet ne kadar fazla olursa kişi o kadar cesur olur. Kendini her şeyi bilen ilan eder. Yeri gelir doktora onu doğru tedavi etmediği için silah çeker, yeri gelir sanat hakkında hiçbir şey bilmediği halde böyle sanatın içine tükürür, yeri gelir sanatçılara sen kim oluyorsun der, yeri gelir sırf okuduğu kitabı anlayamadığı, anlayacak birikimi olmadığı için sanat sanat için yapılıyor, halk için yapılmıyor der. İnsanın kanına cehalet virüsü girmeye görsün, biraz okuyup yazmışları elitlikle olmadı Beyaz Türklük'le suçlar. Televizyon dizilerindeki senaryo ve kurgularda yaşanan rezilliklerin alaları cahil halk arasında yaşanmaktadır. Bunun ispatı gazetelerin üçüncü sayfalarıdır ve bunun müsebbibi bu diziler değil halkın cahil kalmasıdır. Zira eğitimli insan, sigarayla, alkolle, boşanma ve onun getirdiği sorunlarla da boğuşmasını ve alt etmesini bildiği gibi o dizileri seyretmemek için kumandasının düğmesine basabilecek gücü parmaklarında bulur. Aynı gazetede yazdığım, hiç tanışmadığım Sayın Zarife Köksal Taşova hanımefendiye de diyorum ki 'Hanımefendi, benim korkum cehalettir. Hele üstüne yobazlık tuzu ekilmiş cehalet, ben her şeye muktedirim diyen kinci bir iktidar sosuyla birleştiğinde acısından yenmez oluyor. Benim de başörtülü çok sevdiğim arkadaşlarım, akrabalarım vardır. Benim korkum onlar ve onlar gibiler değildir. Benim korkum en doğru benim bildiğim doğrudur deyip başka her türlü yaşam biçimine ve görüşe karşı durup bırakın saygıyı yaşama hakkını bile onlara çok görenlerdendir. Benim korkum 'Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer, ya satılıktır ya kiralık' diyen (Her ne kadar cahiliye devrinde yazdığı söylense de) Necip Fazıl Kısakürek'in görüşlerini rehber alanlardandır. Benim korkum, başı açık, namaz kılmayan, oruç tutmayanların yetiştirdiği çocukların mutlaka alkolik, sigara ve uyuşturucu bağımlısı olduğunu düşünen, aile hayatı ve erdemlerden uzak yaşadıklarını sanan zihniyettir. Cehalet savaşılması gereken en büyük düşmandır. Oysa günümüzde baş tacı yapılmıştır. Bilmiyorum derdimi şimdi anlatabildim mi?!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.