ABDULHAMİD ve İSTİFA EDEN KOMUTAN
İslâm Şairi Mehmet Âkif, İstanbulda’ki bir camide, Sultan Abdülhamid döneminde orduda önemli bir Kumandanlıkla görevli bir subaydan bizzat dinlediği hatiradır. Abdülhamid Han’ın “VELİ PADİŞAHLARDAN”olduğunu ispatlayan en açık örnektir.
Milli Şair Mehmet Akif, sabah namazlarını İstanbul’da Sultan Ahmed Camii’nde kılmayı adet haline getirmişti. Bir zaman, camiye erkenden gelip, mihrabın bir köşesinde sürekli gözyaşı dökmekte ve inlemekte olan, saç ve sakalı bembeyaz olmuş bir ihtiyar dikkatini çeker. Durmadan ağlayan ve inleyen düzgün kıyafetli bu adamı uzun bir zaman hayret ve merakla takip eder.
Bu durum epey bir zaman sürer, Yine bir sabah namazı sonrası, Mehmet Akif adamın yanına yaklaşarak, derdinin ne olduğunu, Niye bu kadar kendisini heder ettiğini, “Muhterem bu kadar niye ağlıyorsun” der. O zat, “Beni konuşturma, kalbim duracak,” diyerek önce konuşmak istemez. Ancak, Akif’in çok israrı karşısında, bu halinin ne olduğunu gözyaşları içinde şöyle anlatır. “Ben Abdülhamit’in Sultanlığı zamanında, Binbaşı idim. Anam-Babam vefat edince, Sadrazamlığa, bir dilekçe gönderdim. Dedim ki,”Memlekette mallarımız, gayrimenkullerimiz var. Bunların bir nezaretçiye ihtiyacı vardır. Kabul buyrulursa istifa etmek istiyorum.”
Sadaret benim dilekçemi Padişaha göndermiş. Bana doğrudan Hünkârdan bir yazı geldi. “İstifan kabul edilmedi” deniyordu. Ben bir daha gönderdim. Yine aynı cevap geldi. Bizzat huzura çıkıp şifahi görüşmek istedim, Ben o cehalet ile padişahın huzuruna çıktım.
Sultanım, istifamın kabülünü istirham edeceğim, durumum budur dedim. Derin, derin düşündü. İstifa etmemi istemiyordu. Bu yüzünden belli idi. İsrarıma da dayanamadı. Öfkeli bir ses ile, elinin tersiyle",-Haydi, istifa ettirdik seni" dedi.
Ben dönüp, mallarımın başındaki işimle meşguldum. Bir gece mânâ âleminde, Osmanlı ordularının teftiş edildiğini gördüm. Resulullah Efendimiz (S.A.V.) Sallallahü Aleyhim Vesselem. Yıldız Sarayı önünde duruyordu. Bütün Türk ordusunu teftiş ediyordu. Osmanlı Padişahlarının ileri gelenleri de orada idi. Abdülhamid edeple Fahri Kainat Efendimizin’in arkasında duruyordu. Bölükler teftiş ediliyordu. Derken sıra benim birliğe geldi. Birliğin başında kumandan yoktu. Resulullah “Nerede bunun kumandanı ?” diye sordu.
Abdulhamid’de “Ya Resulullah çok israr etti. İstifa ettirdik.” Dedi.
“Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik !” buyurdular.
İşte ben, o gün bugündür, bunun hicranı ve pişmanlığı ile gözyaşı döküyor. Kederleniyorum. Ben ağlamayayım da söyle kim ağlasın. Derken;
İç ve dışardaki KÖMPLOCULARLA 46 yıl mücadele eden bu VELİ PADİŞAH, Abdulhamid Han'ı İTTİHATÇILAR adına en ön planda, Selanik YAHUDİ cemaatinden Emanuel KARASU- ERMENİ Katolik cemaatından ARAM efendi. ARNAVUT ESAT TOPTANİ ve Padişaha uzun yıllar Yaverlik yapan Arif Hikmet Paşa. AZLİNE ait Tebligatı yapıyorlardı.
Bu tarihi resim azil heyetini belgelemektedir.
Abdulhamid,27.Nisan.1909 daki tahttan indiriliş şekli, Adi suçlu gibi apar, topar Selanik'e gözetim altında sürgüne gönderilmesi, Şahsi eşyalarını dahi alamadan yola çıkarılmaları, Hanımının kışlık giysilerini dahi alamadan gitmesi, Soğuk algınlığından vefatı, Yıldız sarayındaki şahsi eşyalarının İttihatçılar ca TALAN edilmesi, Ailesine ait ZİYNET eşyalarının bulunduğu çantaların bir YAHUDİ'ye satılmak üzere verilmesi ve PARİS'e gönderilmesi. satıştan elde edilen paraların kaybedildiği yaşananlardan dır. Selanik te bakımsız ve harabe bir haldeki Alaaddin Köşkün'de göz hapsine alınan Abdulhamid, ÇİLE günlerini burada geçirmiş, bu İHANETİ yapanlara intizar etmiştir.
Bu gün ortadoğuda olanlar, akan kanlar, yıkılan yuvalar, ah-u figanların altında bu olayın yattığı gerçeği karşısında, bu olaydaki aldıkları rol ile Bunlarında azle uğramış oldukları ve İHANETLERİ'nin büyüklüğü, kadar o derece azim ve dehşetli bir CEHENNEME gönderildikleri gerçeğidir. ..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.