Dursen Özalemdar

Dursen Özalemdar

ANLAYAMADIĞIMIZ LİSANLAR !

TEFEKKÜR

Dursen Özalemdar  

 

ANLAYAMADIĞIMIZ  LİSANLAR !

                                            

İnsanoğluna, bilemediği birçok şey garip gelir. Tereddütle bakar, ne var ki, garip gelen, tereddüt edilen, hatta hayal bile edilemeyen, birçok şeyin, şu anda içinde olduğumuz görülmektedir. Onun için olmaz demeyin, bizler olurlar içinde, bildiklerimiz kadarını bilebilenleriz, bunu kabul edin.

Birçok insandan işitmişsinizdir. Saksıdaki çiçeğini sevdikçe ona güzel söz söyledikçe, o çiçeğin daha gür, daha hoş geliştiğini. Bunların müzik dinletilerek, hoş nağmeli sözler edilerek, hoş bakış ve sevgi ifadeleri dile getirilerek, ilmen de denendiği bilinmektedir. O saksı içinde, o bahçe içinde, toprağa kök salmış nice bitkilerin canlı olduğunu biliyor ve anlıyoruz. Bir saksıda bir iki avuç toprak, Hava, Su ve Güneş ışığından başka bir birleşimi olmayan çiçeklerin, nasıl şekillendiğini, renklendiğini, kokulandığını, kadife gibi yapıya dönüştüğünü görüp, Yaratanı görememek ne büyük bir gaflettir.  

Bu anlatım ve tespitten sonra esas konumuza dönüyorum; Hz. Ebu Bekir (R.A.) torunlarından Şafilerin büyük âlimlerinden, Necip es-Suhreverdi,  Hayvan’ların ve Bitki’lerin ve diğer varlıkların LİSANLARI’NI anlamasıyla ve bu yolda keşif ve kerametleri ile tanınmıştır. Yeğeni İmam Ömer es-Suhreverdi anlatıyor; Bir gün amcam Necip es-Suhreverdi’nin yanındaydım. Adağı olduğunu söyleyen bir köylü, bir buzağı getirdi, kabul buyrulmasını rica ederek gitti. Buzağı “ben buraya değil, Şeyh Ali el-Heyti ye verilmek üzere adanmıştım, Size verilmek için adanan, benim kardeşimdir, o köyde kaldı”,  diyor dedi.

Buzağının kesimi bekletildi. Bir gün sonra, köylü diğer buzağı ile birlikte geldi. Buzağıları yanlışlıkla karıştırdığını söyleyerek kurbanları değiştirdi.

Yine bir gün amcamla birlikte gidiyorduk, yolumuz bir köprüye rastladı. O sırada karşı taraftan, iki elinde iki sepet, çeşitli meyvelerle dolu bir adamla karşılaştık. Amcam, adama, bu meyveleri bana satar mısın, ne istiyorsan bedelini sana öderim dedi. Adam,  amcamı tanıyamadığından, küstahça, “ben satıcı değilim,bunlar bana lazım” diyerek ters cevap verdi.

Amcam, Celallenerek, şert  bir şekilde, “ bu meyveler, bizi bu adamdan kurtar, bu adam bizi içkiyle yemek için almıştır,” diye feryat ediyorlar, deyince. Adam hayret içinde, sepetleri yere bıraktı ve amcamdan, özür dileyerek, ellerine sarıldı ve TÖVBE etti.

Bunlar yaşanmış ve kayda girmiş örnekler. Hz. Süleyman (a.s.) hayatındaki harika bu tip tablolar, Lokman Hekimin bu konularda ki bilinen menkıbeleri, bize bir yol gösterici olmuyor mu?

En azından, bu tip bilgilerle, Hayvanlara ve Bitkilere bakış açımızda bir gelişme olmalıdır. Yunus Emre’nin, diğer talebelerle , Hocalarının bana birer çiçek getirin denemesinde, Bütün öğrenciler, birer çiçek koparıp getirirken. Yunus’un, Mahcup bir şekilde. “Hocam, bütün çiçekler ZİKREDİYORDU, ben onlara kıyamadım. Yalnız şu kurumuş çiçeği getirebildim” ifadesi altındaki, mana âlemindeki erginliği saklanırken. Bize verdiği mesajların boyutunu, varlık âlemi adedince görmemiz gerektiği kapısını da, bize açmaktadır. Bu kapı ne hoş bir kapıdır, Yaratanın sanatlarını görebilme, anlayabilme, tanıyabilme kapısı. Sanat’tan Sanatkâra gidebile kapısı.

Ne mutlu bu kapıyı görenlere, ne mutlu bu kapıdan girenlere.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dursen Özalemdar Arşivi
SON YAZILAR