Bülent Eczacıbaşı'ndan 'Liderlik' tüyoları
Konuşmacı, kolumuzdaki saate bakmadan, saatimizin kadranının ayrıntılı bir resmini çizmemizi istedi. Bu testi siz de kendi kendinize yapabilirsiniz, sonucu şaşırtıcı olacaktır. Hiç birimiz, yıllar boyunca günde kim bilir kaç defa baktığımız kol saatimizin kadranını kağıda çizemedik; rakamları tam olarak nasıl işaretlenmiş, romen rakamı mı var, çizgi mi var, nokta mı var, göstergelerin ayrıntılı görüntüsü nasıl, markası nerede yazılı, bilemedik! Çünkü saate baktığımız zaman başka bir amaçla, saatin kaç olduğunu öğrenmek için bakıyoruz.
Amaç belirleme konusunda üçüncü önemli nokta ise insanların motivasyonu...
İnsanlar anlamlı bir amaca yönelik çalıştıkları zaman mucizeler yaratabiliyorlar. Hele inandıkları ve paylaştıkları bir amaç uğruna çalışan insanların güçlerini birleştirebildikleri zaman erişebilecekleri hedefler neredeyse hayallere sığmıyor. Özellikle biz yöneticiler ve işadamları, "vizyon"dan sözetmeyi çok severiz. Bazen kendi vizyonlarımızı anlatarak karşımızdakilere baygınlıklar da veririz. Ben vizyonumu anlatırken, şirketteki arkadaşlarımın gözkapaklarının düşmesine pek aldırmıyorum.
Saatlerine bakmalarından da fazla rahatsız olmuyorum. Saatlerini kulaklarına tutup sallamaya başladıkları zaman konuyu değiştirmek gerektiğini anlıyorum. Ancak, önemli olanın, içi boş hayallerden söz ederek "vizyoner" gözükmek olmadığını, vizyonun bize, bir taşla üç kuş vurmak imkanını veren bir araç olduğunu, ben şahsen kendi kendime sık sık hatırlatmak gereğini duyuyorum:
- Odaklaşmaya hizmet eden bir araç,
- Amaca giden yolları görünür hale getirmeye hizmet eden bir araç, ve
- İnsanları motive eden müthiş bir enerji kaynağı...
Bizim toplumumuza dönelim... Acaba bizim eksiğimiz nedir? Yüzyılların kültür birikiminden ve yakın tarihindeki eşsiz bir çağdaşlaşma atılımından güç alan bu genç, dinamik, muhteşem toplumun, yeni atılımlar yapamamasının, tüm enerjisini birbiri ile kavga ederek tüketmesinin nedeni nedir? Niçin
TV´u açtığımız zaman, sokakta, trafikte, üniversitede, adliyede, Meclis´te, heryerde kavgadan başka bir şey görmüyoruz? Yüzünü doğuya dönenle batıya dönenin; ben "Türküm" diyenle ben "Kürtüm" diyenin; "ben sağcıyım" diyenle "ben solcuyum" diyenin, birbiri ile kavgayı bırakıp tüm enerjisini ortak bir hedefe yöneltmesini nasıl sağlayabilirsiniz? Devrimle mi, evrimle mi? Emirle mi, yasayla mı? Silahla mı, sopayla mı? Sadece ve sadece, "vizyon"la sağlayabilirsiniz... Ama, tepeden indirilmiş değil, insanımızın içinden çekip alınmış, onun en derin özlem ve hayallerine dayanan bir "vizyon"la...
Yöneten ve Yönetilenlerin Düşünceleri
Biz insanlar, "emir"le değil, "vizyon"la yönetilmeyi istiyoruz. Ama başkaları tarafından "vizyonlandırılmaya" hiç hevesli değiliz. Aslında başkalarının tavsiyelerini bile dinlemek istemiyoruz, nerede kalmış başkalarının yaşam felsefesini benimsemek...
Bizi yönetenlerde bir "hizmet anlayışı" görmek istiyoruz. Bugünümüzden çok yarınımızı düşünmelerini istiyoruz. Kendileri hakkındaki son kararın, görevi bıraktıklarından on yıl sonra verileceğini bilmelerini istiyoruz. Kendilerinden maraton değil, bayrak yarışı koşmalarını bekliyoruz. En hızlı koştukları noktada, bayrağı kendileri kadar hızlı koşan bir başkasına devretmelerini istiyoruz. Yönettiği kuruluşun, veya toplumun, uzun vadeli geleceğini düşünerek hizmet etmek isteyenlerle, kendi kişisel amaçlarının peşinde koşanları fazla güçlük çekmeden ayırt edebiliyoruz. Amaçları değişimi sağlayarak geleceğimizi güvence altına almak mı? Yoksa gazetelere manşet, dergilere kapak olmak, kendileri adına efsaneler yaratmak veya oy toplayıp yeniden seçilmek mi? "Karizmatik" olurlarsa, iletişimde usta olurlarsa, işimiz zorlaşıyor ama, bunları eninde sonunda birbirinden ayırabiliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.