Feraset sahibi bir alim

On beş yıl görev yaptığım;
Manevi ilimlerin, hayırseverlerin, esprilerin ve de şeytanın dahi saptırmaktan umudunu kestiği insanların başkenti olan OF" da 1983"te tanıdım onu…
Bizim gibi modern bilimler tahsili yapmamıştı…
Onu tanıyana kadar tahsil deyince; İlk, orta, lise ve üniversite mezunu olmaktan başka bir eğitimin olacağını düşünemiyordum bile!
Öyle ya, biz modern okullarda çağdaş eğitim görmüştük, her şeyi biliyorduk!
Vatanı da biz kurtaracaktık, yatanı da…
Hele dini konularda öyle şeyler öğrenmiştik ki!
Din deyince; bayram namazlarına gitmeyi, yaşlanınca hacca gidenlere hürmeti, gençken gidenleri kınamayı, sürekli Cuma namazına gidenlerin sofu olduklarını ve onlardan mümkün olduğunca uzak durmayı öğretmişlerdi!
Eski kitapların müzelerde sergilenebileceğini, Kuran"ın ise yaldızlı kılıflarda ve oda duvarının en yükseğinde asılı durmasının bize yeteceği zaten okuyamayacağımız bir yazı olduğu, şayet okusak bile manasını anlayamayacağımız teolojik eski bir kitap olduğu beyinlerimize kazınmıştı.
Ama ben, eğitim sisteminin imalat hatalarından biri olduğumdan işte bu teolojik kitabı okumayı ve anlamayı kafaya koymuştum.
Önceleri Türkçesini okumaya, anlamaya çalıştım ama yetmiyor ve içime sinmiyordu.
O yıl dördüncü defa girdiğim ÖSS sınavında Erzurum İslami Bilimler Fakültesini tercih etmiştim ve kazanmıştım da…
Kaydımı yaptırdım ve Erzurum"a tayin isteyince ya iş, ya okul dediler daha önce Bursa Eğitim, Sakarya Makine ve Yıldız Mimarlık Fakültelerinde karşılaştığım geçim mecburiyeti burada da karşıma çıktı ve pes ettim yani yine okulu bırakıp işi tercih ettim mecburen…
Görev yerim Of"a döndüm elimde Arapça hazırlık kitabım Nahvul Vazıh"la!
Daha elif"i bile öğrenmemiştim ama bu kitabı öğrenecektim kararlıydım!
İşte o zaman tanıştım, benim için çok zor ama onun için alfabe olan Nahvul Vazıhı ve diğerlerini bana öğretecek o feraset sahibi âlimle…
Her gün akşam ve sabah yani mesaiden önce ve sonra yazıhanesine gidip okumaya başladık üç arkadaşla daha…
Sarf, Nahiv, mantık, tefsir, akaid ve fıkıh derken 12 koca yıl geçmişti…
Ben artık Kur"an-ı ve diğer temel kitaplarımızı anlamaya başlamıştım…
Sanıyordum ki içtihat bile yaparız, yapıyorduk da!
Bir gün Usulü Fıkıh okumaya başladık ve önsözünü altı ayda bitirdik ama bende bitmiştim.
Çünkü o son okuduğumuz kitap hiçbir şey bilmediğimizi sadece temel kuralları öğrendiğimizi şimdiye kadar beş olan İslam"ın şartının bundan sonra tek olacağını haykırıyordu sanki!
 “ Haddini bilmek”…
O güne kadar her içtihadımıza, sivriliğimize karşı çıkıp; mutedilliği, kırmamayı, dökmemeyi tavsiye eden hocamızın ferasetini o zaman anlamaya başlamıştık…
O feraset sahibi âlim insan, işi gereği Of"u terk edip, Samsun"a gittiğinde bize de yol göründü Of "dan Samsun"a…
Öğrendiğimiz gramer bilgilerinin çoğunu, ezberlediğimiz hadisi şerifleri unuttuk belki ama bir şeyi unutmadık ya o yetiyor!
Hakkımızı da, haddimizi de biliyoruz…
İnsanların çoğu hakkını bilir ama haddini bilenleri daha çok seviyorum ben…
Allah"ın selamı o Ferasetli Âlime namı diğer Yeşilyurt Hoca"ya ve tüm insan gibi insanlara olsun.
Allah ferasetli insanların sayısını artırsın ve toplumumuza da onlardan faydalanmayı nasip etsin…
Hakkını bilmekten Haddini bilme sınıfına geçenlere de selam olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR