MODERNİZM KISKACINDA TOPLUM DİNDARLAŞIYOR MU?
MODERNİZM KISKACINDA TOPLUM DİNDARLAŞIYOR MU?
Müslüman olan fert ve toplumlarda günlük değişim İslam’ın temel kaynaklarına göre değil de reel politik gerçeklere, ne olduğu belirsiz dünya gerçeklerine, günlük gelişmelerine göre oluyorsa toplumun dini duygu, düşünce ve yaşayışında zayıflama oluşmuş demektir. Toplumda iyinin, kötünün, doğrunun, adaletin, kalitenin ölçüsü İslami ölçüler değilse o toplumun İslam toplumu olduğu söylenemez. Bunun için diğer ferdi ibadetler tek başına yeterli bir ölçü olamaz.
Bir toplumun dindarlaşıp dindarlaşmadığını gösteren önemli göstergeler vardır. Bu göstergelere göre toplumun ahlaki yapısı ve dini durumu ile ilgili konuşmak mümkündür. Son yıllarda toplumun dindarlaştığı yönündeki iddia ve söylemlere rağmen bunun aksi yönünde bazı gelişmeler olduğu görülmektedir. Mesela toplumun tüm kesimleri tarafından iğrenç bir şey olarak kabul edilen eşcinsellere bakış açısı artık düne göre değişmiştir. Dindar olarak görülen kesimler dâhil toplum artık eskiye oranla eşcinsellere daha hoşgörü ile bakmaya başlamıştır. Flört ilişkiye karşı bakış açısında da aynı şekilde değişme meydana gelmiştir. Fuhuşla mücadele artık sadece polisin yürüttüğü bir görev olmuştur. Toplum bununla ilgilenmiyor bile. Faiz konusuna gelince birçok ilahiyat hocası, müftü, profesör Allahın kesin emrine rağmen çeşitli gerekçelerle, bahanelerle cevaz veriyor. Etrafında onlarca haksızlık, olumsuzluk, kötülük olurken bunlara karşı kayıtsız yaşayan bir toplumda yaşıyoruz artık. Kötülüğü men etmek özgürlüğe müdahale etmek olarak görülen bir anlayış hâkim olmuştur topluma. Allahın emri olduğu için namaz kılan, hacca giden, oruç tutan sözde dindar halk faizle alışveriş yaparak Allah’a karşı savaş açtığının farkında bile değil. Beş vakit camide namaz kılan sakallı Hüsnü Amca bankadan faizli işlem yapmakta hiçbir beis görmüyor.
Bütün bunlar toplumun hayata bakışındaki temel değişimleri daha doğrusu bozulmayı, şaşı bakmayı ifade etmektedir. Toplumun temel dinamiklerinin olumsuz bir şekilde değiştiğini göstermektedir. Böyle bir toplumun dindarlaştığını söylemek mümkün değil. Dindarlığın en temel göstergesi iyi ve güzel olan şeylere yani farz, vacip ve sünnet olan şeylere uymak, kötü ve çirkin olan şeylerden yani haram kılınan şeylerden kaçınmaktır. Farzların en başında namaz gelmektedir. Toplumda namaz kılanların oranı oldukça düşük ve komiktir. Toplumun dindarlaştığını gösteren önemli bir gösterge de fazlara uymasa bile kesin olarak yasak olan, kötülüğü herkes taraftan kabul edilen günahlardan kaçınmaktır. Oysaki günümüz toplumunda eşcinsellik, flört ilişki, faiz, gibi herkes tarafından kötülüğü kabul edilen birçok sapıklığa, kötülüğe karşı artık hoşgörü oluşmaya başlamıştır. Toplumun dindarlaşmak şöyle dursun tam tersine seküler bir anlayış zeminine doğru kaydığı görülmektedir.
Hem bir başarı saymak adına, icraatlarının olumlu bir sonucu olarak gördüğü için Türkiye’nin iyileştiğini, dindarlaştığını söyleyen iktidarın, hem de buna karşı çıkan, ya da böyle bir gelişmeyi var kabul edip bunu Türkiye adına geriye gidiş olarak algılayan muhalefetin söylemine rağmen Türkiye’de halk gün geçtikçe değerlerinden kopup özünden uzaklaşıyor. Özellikle fuhuş ve faiz meselesine karşı oldukça kayıtsız duran halk, nasıl oluyor da iyileştiğini zannediyor? Bu kadar iyinin olduğu bir yerde nasıl oluyor da kötü gelişmeler çoğalıyor.
Kentleşme ve özelleştirme sonucu sekülerizm artış göstermektedir. Sekülerizm kentleşme ve özelleştirme tarafından her zaman beslenmiştir. Yerinden yurdundan kopup kente yerleşen ailelerin mekânlarıyla birlikte hayatlarında ve düşünce kalıplarında da önemli, derin değişimler, evrimler geçirmeleri doğal bir olay olarak kabul edilmektedir. Oysaki köyden kente göç; öyle zannedildiği gibi saf, normal bir olay olarak gerçekleşmemiştir. Toplumu değerlerinden koparmak için önce yerleşik hayatından, bağlı olduğu topraktan koparmak gerekiyordu. Bunun için göçü tetikleyen ne varsa bütün şartlar oluşturulmuş, bütün altyapı hazırlanmıştır. Saf, temiz, sade ve doğal yaşam alanlarından kopup şehrin karmaşık, çetrefilli, bin bir türlü hile, oyun ve dolanla dolu kalleş hayatının içinde kendini bulan insan, toprağıyla birlikte geleneklerini ve ruhunu da kaybetmiştir.
Olmayan gelişmeleri de varmış gibi gösteren muhalif anlayışın dindarlaştırlıyor dediği toplum hayata nasıl bir anlam yüklüyor. Müslümanların yaşadığı şehirlerde ramazan ayında lokantalar açık, isteyen istediği gibi yiyip içebiliyor. Sadece muhalif olmak duygusuyla hareket eden çağdaşlar bunu özgürlük olarak değerlendirip sevinseler de bu aslında toplumun hassasiyetlerini kaybettiğini, kutsalından uzaklaştığını, toprağından koptuğunu göstermektedir. Modernizm’le beraber özünden kopan toplum, dindarlaşmak şöyle dursun, tam tersine dinden uzaklaşmaktadır. Kötü olan şey toplumun bu durumunun farkında olmamasıdır. Bir toplumun doğal yaşam alanı kendi kültürüdür. Nasıl ki toprağından koparılan bir fidanın yaşaması mümkün değilse aynı şekilde dininden, kültüründen kopan bir toplumun yaşaması da mümkün değildir. Çünkü zamanla özünden, değerlerinden ayrılıp başka kültürlere göre şekil alıp onlar gibi olacak, onlardan olacaktır. Toplumu temel yaşam alanı olan kültür ve gelenekten koparan şey modernizm ve sekülerizmdir. Bu iki kavram birbirinin ikizidir. Modernizm yenilik, çağdaşlık, uygarlık adına değerlerinden, ruhundan uzaklaştırdığı toplumu sekülerizmin kucağına itmektedir. Sekülerizm ise toplumu tamamen özünden kopartarak dininden uzaklaştırmak için çalışmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.