Sanat varolmalı ki insan yaşasın

Yaratıcılığın ve düş gücünün somut ya da soyut bağlamda ortaya konulma sürecine genel anlamıyla sanat denmektedir. Sanat, insanlık tarihiyle birlikte gelişip değişim gösterirken neyin sanat olacağı konusu da sürekli olarak tartışlagelmiştir.

Ancak şu bir gerçek ki her ne biçimde üretilmiş olursa olsun; sanatın, bilimle ve teknolojiyle ilerleme gösterdiği yadsınamaz. Bilimde görülen disiplinlere sanatta da rastlamak olasıdır. Bu disiplinler, sanatı bazen sınırlandırmış bazen de ona yön vermiştir. Ancak sanata sınır konulmuşsa da bilimin her zamanda önünde yer almıştır.

Sanatçılar da böylelikle, toplum yaşamına kendini aşma fırsatını vererek, öznelden yola çıkıldığında bile insanlık için nesnel bakış açıları sunmuştur. Bu durumda da görülür ki sanat, her zaman bilimin ön aşaması sayılmıştır.

Bu durum, sanatın ve sanatçının topluma sağladığı katkı olarak değerlendirilebilir. Ancak bu katkı, yalnızca sanat ve sanatçıya bağlı değildir. Sanatın ve sanatçının varolduğu toplum ve çevre de başta gelen aktörlerdendir.
 
Sanat ve sanatçının katkılarıyla varolabileceği toplumdaysa en temel ön koşul, düş ve düşüncelerin alabildiğine özgür olabilmesidir. Düş ve düşüncenin özgür olması demek, görüşlerin, tanımların, kavram ve olguların ya da bilginin rahatça sunulabilmesi, öğretilebilmesi ve yorumlanabilmesi demektir.

Bu durum sağlanamamış olsa da özgürlük ile sanatçının yapıtları arasında doğrudan ilişki hep olagelmiştir. İşte sanat, nasıl bu tür durumlara gereksinim duyuyorsa bilim de aynı koşullara gerek duyar. Sanatçı bu özgürlüğe sahip olabilmeli ki, üretimlerini topluma sunabilisin; toplum da bu sanat yaratımlarından edindiklerini bilime ve teknolojiye aktarabilsin. Bu ortamın oluşturulabilmesi, gerçekleştirilebilmesi için; toplumun, yasaklardan arındırılmış özgür çevrede yaşar kılınması gerekmektedir.

Biraz önce belirttiğim üzere sanat, bilimin önünde olmuştur ve olmalıdır. Sanat hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir tür aşma durumudur. İnsanın ve insanlığını değişimini sağlayan, onu süregelenden daha yukarılara götüren, bulunduğu ortamı aşmasını sağlayan bir uğraştır.
Bu aşma sürecini oluşturan sanat ve sanatçı da, bulunduğu çevre, toplum ve koşullara yeni yeni biçimler kazandıracaktır. Hem insan hem de doğa sürekli bir üretim ve yaratımın hareketi içindeyken insanlık yeni değerlere ve gerçekliklere erecektir. Bu gerçeklikler bulgulara dönüşünce bilim ve teknoloji varolabilicektir.

Sanatçının önüne ya da toplumun düşünmesine engeller koymak, o toplumun gelişimini ve çadaşlaşmasını sekteye uğratır. Böyle bir yaklaşım insanı köreltir. Değerler, kültürler ve üretimler açısından insanlığın yok olmasına yol açar. İnsanlık eğer bir kurtuluş yolunda ilerliyorsa bunu sanatla ve bilimle sağlayacaktır. Yoksa kendi içinde zindanlara itilmiş sanat ve bilim insanlarının toplumları, cehalete ve geri kalmışlığa tutsak edilmiş olur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR