SEVDAYA DAİR

SEVDAYA DAİR           
Sevdaları, özlemleri, hüzünleri yaşayanlara yazmak geldi içimden bugün. Tutku haline gelmiş sevdalar, çöreklenmiş oturmuş yüreklere nice özlemler ve hüzünleri yaşayanlara işte.                                           


GÖZLERİN
Zehirli hançerler taşıdım hep bağrım da. Göz göre göre, bile bile ladesler de. Aheste adımların da geçen yaşamın,  sisler içinde ki  nice baharları. Can attı; yüreğim hep isteyip durdu usanmadan göz göz bir nisan yağmuru gibi bakışların da yaşama doğmak için yeniden. Seninle bir yeni güne başlayabilseydim , renk renk kokardı çiçekler biliyormusun?
 
Acılar yaşamın suyu hiç tükenmezcesine. Dolaşır bir bıçak gibi tenim de. Linç edilmiş yüreğim avuçların da. Bilezik gibi kollarında denizin dalgaları uğultular da.  Hele şu denizin sabahları, seğirmesi yok mu  yüzünde.
 
Bak etrafına ;  gör, anla artık kayığına binmeye hazır  nasıl da  bekler durur sevdam. Dalgalarıyla süslenip girmek için gönlüne. Uçup duruyor gölgemizin sınırlarında yaşam,  dokunsana yaşamın tadına.  Nasılsa  geçiyor gidiyor, dert etme hayatı.  Dertler inan güncel birer uydurmaca. Umutlar her keresinde dev boyu, eksilmiyor hiç kimsede. İşte ondan ya hep yakarışlarım bu sevdaya. Gönlüm barut gibi sayende, dokunsan yanıp patlayacak.  Gözün, yüreğim  hasret dolu buram buram, baksan ağlayacak.
                    
İstersen;  sar uzaklardan şarkılarla. Ben anlarım.  Sar içinden fısıltılarla . Duyarım. Sar, korkma. Sevgi herkese lazım.  Gıdası hayatın.  Karşı çık gerekirse kurallara.  Sar… Tüm güzelliğin ve içtenliğinle. Köpükleri avuçlayıp kumlara sokmalısın. Yaşayacaksan aldırma sonu gelecek diye. Seveceksen cesurca. Tükenmesin ömrün baharın da veya yarısında.
 
Ağlıyorum tam ortasında bir gülün;  her akşamın yolculuğunda ki ,geceye dönüş karanlığın da öldükçe.  Beni hala ayakta tutan senin gözlerin.
 
Önce ellerin vardı yalnızlıklarım da hep. Şimdi açılmalı kapılar ardına kadar. Sonra gülen harika yüzün, onun arkasından gözlerin ve  incili dudakların.  Sonra … sonra çıkıp gelmeli artık her şey ve her şeyinle sen. Çıkarılmalısın  utanç ve ödlekliğini, asılmalısın duvarlarda ki çivilere. Hep yıldızlara basa basa yüründü.  Yağmurlar yağmıştı az önceleri ve indirmişti yollara çünkü.
 
Gözlerin. Hele gözlerin var ya gözlerin. Nerede bir çift görsem tutup onları  bir güzelce tamamladım gözlerine. Binlerce yaşasın, yaşayasın diye.  Ya sen işte sen.  Nasıl anlatılır farklılığın bilmem ki. Bak bende yalan dolan yok vallahi billahi, sen var ya sen o kadar güzelsin ki o kadar olur yani. Ve vallahi billahi baktığında yürekleri avuçluyor sanki.
 
Şimdi gökyüzünü katlayıp bir köşeye koyma zamanı. Şimdi bir martının uçuşunu bölüşmeli gökyüzünün o doyulmaz maviliğin de. Şimdi alıp yaracak olsalar yüreğini martıların;  çıkmalı sevgimiz
ortaya. Buradalar artık sen ve gözlerin. Yanağın da muhteşem gülücüklerinle.  Gözlerinin  ucu burada yaşamaya alışık sanki öylesine. İyi ki buradalar gözlerin ve gülücüklerin. Yoksa ne yapardı gariban biçare gönlüm. Artık ne yaşanacaksa iyi ve güzel hepsi olmalı yarı yarıya.
 
MATEMDEKİ YÜREK
Sen gözlerdesin. Gözdesin. Göz olansın gönüller de .Uyuyamazsın asla mavi kayaların kıskanç uğultusun da. Diz çöker acıyla, tuzak olur gövdeler. Rehin kalır gölgelerimiz bir bir karanlık dipsiz zindanlar da. Hadi öyle bir şey dile bütün yüreğinle;  bozulsun sihirler seninle. Aydınlansın zindanlar;  çıkılsın yeşilliklere.  Sabaha karşı bir yasemin kokusu sarsın uykuya hasret, boynu bükük kumsalları sayende . Ceylan inişin izlensin işte.
 
Tek başına ölmez baharlar.  Takar peşine,  beraberinde  götürür öteki mevsimleri de.  Çok bedeller ödenir;  göze gelmesin, nazar değmesin diye güzelliklerine.  Fidyeleri ödenir tüm gönül rehinlerinin haramilerine. Tuza dokunmuştur bir kere dudaklar istenmese de. Ne üveyik olunabildi ne serçe. Ne de ağzı incili balıklar görülür denizler de. Bir sen varsın bilinen;  tuzsuz , inci kaplı dudakların sahibesi, bilsene.
 
Sen güz çiğdemlerinin umarsız, bir yağmur sonrası bitişi gibi öbek öbek; yemyeşil topraktan,  öyle kendiliğinden,  öylesine sessiz ve hiç farkında olmadan girdiğinden beri dünyalara.  Soluk alışlar hızlandı bir gülün dudağında ve bütün yıldızları gülüşün sanmaktalar hep o yağmurlardan sonra.
 
Bir kış soğuğun da yürekler emsalsiz gülüşüne, sımsıcak avuçlarına bırakıldı ürkmeden, korkmadan cesurca. Seversin belki; bir çığ gibi büyütürsün, ninnilerin de sevda şarkıları söylersin diye.
 
Artık çiçekleri çalınmalı bahçelerin kucaklar dolusu, çağlaları ağaçların. Ve güle oynaya belki de ölesiye yaşanmalı gelincik kokulu sevdaları barikatlarında yaşamanın.
 
Hep seni bekleyip durdu ürkek  yürekler. Bir mucize gibi iyi ettin geldiğine. Bir alem gibi bambaşka ve her şeye bedel gelişin. Sen her şeyde ve her yerde olansın. Yürekler gönüller yanıyor buram buram. Alemler yanıyor sönmezcesine. Bilmelisin!
 
Saçların da yıldızlar var, bak şimdi kıvılcımlar dolmakta alev alev. Gözler de ve dudaklarda kor gibi ateşler. Bu yangınlar sarmak da dört bir yanı. İstersen gel başını koy göğüslere. Ellerin!  Ellerin koy  hasretinden çatlak çatlak avuçlara. Öpmeye susanılmışsın.  Unutulmuş  yıllarca nedense. Bırak istersen tırnak uçlarından başlanılsın öpülmeye.  Ama titreme !

Yalnızlığım;  sana özlemli bir haykırış, duyuyormusun?  Çiçeğin tomurcuğu yarması gibi. Yarıya kadar inmiş yüreğimin bayrağı. Matem yaşamak da yüreğim, ayaza durmuş.. Dallanmış acıların uçlarına tünedi  ürkek bir kuş. Gök sana yakın, yer bana uzak.  Umutlar hala kundaklarında.
 
Nereye gittiler denizlerin onca martıları. Dalgaların sesi kulağımızdan , mavisi gözlerimizden.  Nereye gitti onca doyumsuz sevdalar.  Ben karanlıkları topluyorum hala bir bir yaşam heybeme.
 
Gök mavidir. Çimenler yeşil. Doruklar da özlem dolu sevdam. Hadi gel artık, koş sarıl , ısıt yüreğimi yeni baştan.


                       
SİLİNECEK SENİNLE HÜZÜNLER
Yine karanlığa bürünecek akşam üstü az sonra. Karanlığı bir kurşun gibi inecek gecelerin. Gecelere akıp; yelken açacak bir kısmı insanların. Oyalanmak, belki de hay huylarda ki alışkanlıkları işte.  Seranatlar da ki hüzün ise çaresiz gönüller de çöreklenecek çoğu için .
 
Bizzat yaşanmışlıklarımızı, tarafsız gözlemlerimizi  geçirsek gözden ne kalır ki elde? Bir düşünün hele; oturup diz dize, şöyle gönüllerimizce  ne kadar varsa , bakışmışlıklar ve yaşanmışlıklar;
sevdalar da  dertsiz tasasız tutuşmuşluklar, sevişmişlikler göz göze; el ele. O kadar azdır ki;  yapılsa hesabı kitabı ve vurulsa denklemlere. Bu netice elde var bir iken; hala o nadide mutlulukların değerini bilememek, avucumuzdan kayıp gittiğin de ahlar vahlar da dövünmek…
 
Ne denilse boş, yazgılar baştan kaplamıştır alınları belki de. Fıtratta olanlar işte.  Çaresiz kahırlar doldururken  yaşamın baharlarını. Bir hüzün, bir hüzündür ki tonlarca;  çöreklenir oturur yüreklere  çökmekte olan geceler de. Hele birde günlerdir atmış ayak ayak üstüne,  bakar hali yok mu keyfine. Öyle bir yük ki.  Çoğumuza dost olur hüzünler. Misafiri olur  iyiden iyiye zavallı gönüllerimize.
 
Ağlamak istenir çoğu gecelerde doyasıya. Hüznün fırçası ellerindedir gecelerin ve çaresizlikler dökülür tuvallere . Geceden gebe kalmış şafağın sancıları duyulur. O güzel mahzun gözler uykusuzdur hala. Kimileri ağlamak ister doyumuna  ölesiye;  hüzünler dans ederken gözbebeklerin de. Yaşamak akvaryumlardaki balık ağızların da.
               
Gönül acılarla örerken kozasını, örgütlenmeye başlar gecenin ritmi. Kendi içindeki tınıya benzer  herkes , eninde sonunda  tan vakti gelişlerin de.
                  
İlk ışık düştüğünde sabahları  yollara,  senin içine de düşen bir ışık olduğunu her insan gibi. Kelebeklere kanatlar takılır ebruli.  Sevdaları okusun , yazılanlar sevda olsun diye.  Gözlerin de süt liman bir gökyüzü belirir. Bir umut dalı belki tutunacak  ve  yürekler yumuşar  ilk ışıkların güzelliğinde böyle zamanlarda. Koşulur özlemde olan zulalara.
 
Bulutlar salınıverir gökyüzünden,  yüzünün bir damlası bile yüreklere düştüğün de. Dünyalar yunar, arınır gözbebeklerinde. Öpülmek istenir hep o arınmışlıklar. Düşlerde öpülen yanağından kalkan beyaz güvercin sürüsü, uyandıklarında bir bakarlar ki gönüllere konmuş kanat çırpışırlar. Bir özlemdir insanlar da eteklerin de savrulup tutunan gündüzler. Özlemin bile yeter de artar bile biçare gönüllere .
 
Gözünle bakışır durur tabiat. Yanağına dokunan eli hançer tutmaz. Geceyle gündüz arasında esrik kokun sararken etrafı ve  güneşte aynalar tutulur gözlerine.
 
Az sonra bir döngü de yine  gece sıvanacak denizin sırtına. Karanlığın tutkalına yapışacak sevdalar ve her şey .  Bir düşü yurt yapacak onca kişiler. Dillerini unuturlar dı, kendi kendilerine konuşup seni dilemeselerdi.  Artık sen varsın diye dünya çıkartılıyor bir kuyu dibinden. Artık kendi karanlığında aydınlanacak geceler.  Her şey canlanacak adınla ve silinip gidecek çöreklenmiş hüzünler yüreklerden senin sayende!

 

MARTILARIN ÇIĞLIKLARI KARANLIKLARDA

Sek ve dibo idi hayatı içişim
Yarı serkeş yarı uyanık yaşamı sevişim
Uzaktasın ya olsun can içim
Varsın olmasın avuçlarıma temasta tenin
Türküler besteleyip söyleyelim içten
Anılar yeter şimdiden
Yeter ki özlemlerde sevdamızı büyütelim derinden
Hayallerimizi çizelim gökyüzüne
usanmadan  vazgeçmeden

Dudaklarımızda salavatlar
Kavuşalım hiç umulmadık anda
Meleklerin kanatlarında
Kuşların gagalarında yükselsin bulutlara
Bir sevdanın masalı yaşanılasıca
Dualar dudaklar da durmaksızcasına
Tövbe artık kahırlara
Mutluluklar karargah kurdu işte yakınlara
Geleceğe işliyor saatin tik takları bizim adımıza
Kavuşmanın heyecanı martı kanatlarında

Günlerin koluna bize dair
Kelepçeler vurulmuş
Bir öykünün başlangıcın da
Ve sonra çöken karanlıkların
Rahmine düştük ikimiz el ele
Ne kadar gariban
Yoksul hissediyorum kendimi bakınca gözlerine
Yokluğunda yağmakta hüzünler bulut bulut
Neden konu sen isen
Her şey mutluluk veriyor ki

Örneğin; öyle mahzun olmamalı
Gülmek o kadar yakışırken
Boynu bükük olmamalı bakışların
Yosunlara yapışıp kalsın çaresizlikler
Çıkmalı o gölden
Derin bir nefesle merhaba demeli
Yaşanmamış onca umutlara
Bütün mevsimler terk edilip
Kulaç atılmalı beşinci mevsime

Bir sevda türküsü benim ki
Yıllardır hep söylediğim
Nakaratı bol
Öyle alışmış ki dudaklarım
Kendiliğinden dökülür nağmeleri
Güfte aynı,beste aynı, notalar hep aynı
Gözüm kapalı ; bakmadan
ezbere gezinen parmaklarım tuşlarda
Ötelerden gelen çığlıklara koşarım uçar gibi
Nerede boynu bükük varsa
Dikerim ayağa yakasından tutup
Sularda o pis sularda boğarım
Kahırları başını daldırıp, çöke çöke
Yosunları koparıp sarılırlar imdat dercesine
-
Örneğin; çağlamalı yüreğin
Yaşama sevinci boynunda asılı durmalı
Pes etmemeli zorluklarda
İşte öylesine yaşamalı misaller de
Mevsimler getirdim kapına
Hadi çık dışarıya
Sessizliğinde büyüttüğüm sevdalardasın
Her bakışında taşınıyor yüreğim martı soluklarına
Sen var ol hep gönlümde
Umursamam en kahırlı günleri bile
Soyunmakta gerçekler bir bir aslında
Eteği açılmış muammanın
Ve çırılçıplak sisler arasında
Nasıl da barbar bağırıyor
İnip kalkan göbeğin cidarında
Upuzun dehlizler de , türkülerin ağıtlısı
Sigaranın leş kokusu sinmiş üste başa
Sahilin üstünde martı çığlıkları
Akıyor dipsiz kuyulara hala


Sadece çığlık.. çığlıklar
Ağlar gibi çırpınışlara
Ve gün doğumda son bulan çığlıklar da

Artık düğün dernek kurulmalı
Giyinmeli gelinlikler gelincik taçlarından
Vakit geçmeden umutlar tükenmeden
Yaşanmalı sevdalar,kalmamalı hülyalar da

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kenan KOÇ Arşivi
SON YAZILAR