Büşra Yıldız

Büşra Yıldız

Beslenmede sağlıklı seçimler yapmak

Beslenme alışkanlıklarında en önemli kural: Denge. Ancak bunu yaparken bazen suçlu hissediyor ve yanlış bir şeyler yediğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Yiyecek suçluluğu, bir kişinin yediği yiyecekler hakkında utanç duymasıdır. Bu durum, özellikle belirli bir yiyeceğin besin değerinin sağlık için zararlı olduğu düşünüldüğünde, bireyde olumsuz duyguları artırarak etkileyebilir. Yiyecek suçluluğu, genellikle kişinin yemekle ilgili hissettiği kaygı, suçluluk ve yetersizlik gibi duygularla ilişkilidir.

Yiyecekler, vücudumuzu beslemek için var ancak belirli yiyecekleri tükettikten sonra kendimizi suçlu hissedebiliyoruz. Eskiden bu duygulara sadece çikolata gibi yiyecekler neden olurken, günümüzde ekmek yemek, bir bardak süt içmek ve hatta bazı sebzeleri tüketmek bile suçluluk duygusuna yol açabiliyor.

Keyif aldığımız yiyecekleri kısıtladıkça yoksunluk giderek artar. Bu süreçte, hiçbir 'kötü' yiyecek yenmediği için suçluluk duygusu azalır. Sonunda, yoksunluk en yüksek seviyesine ulaşır ve aynı zamanda suçluluk duygusu en düşük seviyededir. Bu durumda, yasak yiyecekleri tüketmeye açık hissederiz. Ancak, yasaklanmış yiyecekleri yemeye başladığımızda suçluluk duygusu yeniden başlar. Bu suçluluk, 'kötü' olma hissini tetikler ve bu da 'ne oluyor etkisi' ne yol açarak daha fazla 'kötü' yiyecek yememize neden olur. Yoksunluk azalırken suçluluk artmaya devam eder. Bu döngü, yiyeceklerin tekrar kısıtlanması ve yeniden yasaklanması ile devam eder.

Başkalarının yemek suçluluğu hissettiğini fark ettiğinizde, onlara yardımcı olmanın yollarını arayabilirsiniz. Örneğin, bir arkadaşınız yemek seçimleri veya kiloları hakkında kendini eleştiriyorsa, mizahi ve destekleyici bir yaklaşım benimseyebilirsiniz. "Kötü davranıyorum" diyen birine, "Eh, sen oldukça harikasın, bu yüzden yediğin hiçbir şey kötü olamaz!" diyerek ona pozitif bir bakış açısı kazandırabilirsiniz.

Yemek yemek, keyifli ve mutlu bir deneyim olmalıdır ancak suçluluk hissi, bu deneyimi tatsız hale getirebilir. Sürekli suçluluk duygusu yaşadığımızda, bedenimize olan öz güvenimiz ve inancımız zedelenir, ayrıca yemekle olan ilişkimiz de bozulur.

Suçluluk, aslında yoksunluğun psikolojik bir etkisidir. Bir şey hayatımızda kısıtlandığında, o şey daha cazip hale gelir. Örneğin, bir çocuğa çeşitli oyuncaklar sunup, yalnızca boş bir kutuyla oynamasını söylerseniz, büyük ihtimalle o kutuya odaklanacaktır. Kısıtlanan bir öğe, o öğeye olan isteği artırır.
Tahterevalliden inmenin tek yolu yoksunluğu bırakmaktır. Kendimize yoksunluk çekmeme izni verdiğimizde, aynı zamanda suçluluk duygusunu da bırakmış oluruz.

Suçluluk duymadan yemek, daha düşük enerjili ve şekersiz 'daha sağlıklı' alternatifler aramakla ilgili değildir. Bu davranış yalnızca yoksunluğu artırır. Koşulsuz yeme izni vermek, yiyecekleri iyi veya kötü olarak ayırmamak anlamına gelir. Yiyecek seçimlerimizi gelecekte kısıtlamamak için gizli bir gündemden kurtararak, artık aşırı yemek yeme dürtüsüyle hareket etmeyiz. Bu, daha önce yasaklanmış yiyeceklerin sıradan hale gelmesini sağlar ve duygusal olarak meyve gibi yiyeceklerle eşitlenir. Kendimize yasak yiyecekleri yeme izni verdiğimizde, aşırı yeme sıklığı azalır çünkü bu yiyecekler artık 'yasak' değildir.

Kendimizi sevdiğimiz yiyeceklerden mahrum bırakırsak, bu yiyecekleri daha fazla arzulamaya başlarız. Yoksunluk tepkisi, geri tepme şeklinde ortaya çıkar. Çikolataya karşı duyulan bağımlılık hissi, genellikle hiç çikolata yememeye yol açar. Bu, çoğu zaman bir veya iki parça çikolata yerine tüm kutunun yenmesiyle sonuçlanır. Bu durumda "ne oluyor" etkisi devreye girer; diyet kuralı bozulur ve artık yemeyi kısıtlayamadığımız bir duruma geliriz. Bu genellikle suçluluk duygusu, bir daha çikolata yememeye karar verme ve az yiyerek telafi etme gibi duygularla birlikte olur.

Yiyecekler ne kadar uzun süre yasaklanırsa, o kadar baştan çıkarıcı hale gelirler. Bu yiyecekleri yemek, bir suçluluk duygusuyla birleşir. Suçluluk arttıkça, alınan yiyecek miktarı da artar. Belirli yiyeceklerden ne kadar mahrum kalırsak, mahrumiyet tepkisi de o kadar güçlü olur.

Yoksunluk ve suçluluk duygusu, tahterevalli gibidir; biri yükseldiğinde, diğeri düşmek zorundadır.
Yediğiniz şeyler için özür dilemekten kaçınarak özür döngüsünü sonlandırabilirsiniz. Bu, yemek yerken veya sonrasında özür dileme alışkanlığınızı fark edip, buna son vermek anlamına gelir. Böylece, yediğiniz yiyeceklerden utanmadan daha fazla keyif alabilirsiniz. Özür dilemekten kaçındıkça, içsel monoloğunuz da sakinleşir. Bu, yiyeceklerinizi sadece yiyecek olarak görmek ve onlardan zevk almayı sağlar, kendinizi suçlu hissetmezsiniz.

Yiyecekle barışmanın önündeki en büyük engel, öz güven eksikliğidir. Kısıtlama ve olumsuz yeme deneyimleri, öz güveni aşındırır. Ancak yiyecekle daha olumlu deneyimler yaratarak bu güveni inşa edebiliriz. Yiyeceklerin yasaklanması yerine, sağlıklı ve dengeleyici yiyecek seçimleri yaparak bu güveni yeniden kazanabiliriz. Vücudumuz hayatta kalmak için uyum sağlayacak şekilde tasarlanmıştır, bu yüzden ne yaptığına güvenmeliyiz. Bu şekilde yiyecekle olan ilişkimizdeki olumsuzlukları ortadan kaldırabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Büşra Yıldız Arşivi
SON YAZILAR