Cuma-ertesi
Haftada bir gün sizinle farklı bir köşede birlikte olacağız. Ben inanıyorum ki; bugünden itibaren her hafta Cumartesi günleri yayımda olacak CUMA-ERTESİ isimli, tiryakisi olacağınız bir sayfa ile karşılaşacaksınız! Biz paylaşmacı olduğumuz için elbette yine sizden destek ve katkı bekleyeceğiz. Elinizdeki eski fotoğraf ve haberleri bize ulaştırırsanız kendiniz de bu sayfanın içinde bulabilirsiniz. Var mısınız?
PASTA İKRAMI!
Bundan iki yıl önce. Ağustos ayı başı. Soğancı Park AVM ve OPET akaryakıt istasyonu açılışına katılan o dönemin Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, açılışları yaptıktan sonra bir kenarda pasta yiyen Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusu Ziya Yılmaz'ın masasına doğru yöneliyor. Bakan Demir'i elindeki pastayla karşılayan Başkan Yılmaz, "Allahaşkına size pasta yedireceğim" diyerek tabağındaki pastaya çatalı batırıp dönemin Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir'in ağzına uzatıyor. Bakan Demir, Başkan Yılmaz'ın bu nezaketine teşekkür ederek, "Pasta da güzelmiş" diye karşılık veriyor. Vatandaşlar da pastadan kendilerine ne kadar pay düştüğünü düşünüp duruyor!
BAKANDAN NE İSTEMİŞTİ ?
Terme'nin Ambartepe Belediye Başkanı CHP'li Alaattin Gök, o zamanlar Bayındırlık ve İskan Bakanı olan Mustafa Demir'in açılışlar için Terme'ye geleceğini öğrenince soluğu Soğancı Park AVM'de aldı. OPET akaryakıt istasyonunun açılışından hemen önce bir fırsatını bulup Bakan Mustafa Demir'e yaklaştı. CHP'li Alaattin Gök önce kendisini tanıttı ve "Bizim beldemiz de yokluklar içinde, lütfen bizim beldemize de yardım edin sayın bakanım" dedi. Bakan Demir de "İlgileneceğim!" sözünü vermişti. Şimdi Demir'in bakanlığı elinden gitti, ama bu görüşmeden sonra 2 yıl daha Bakanlık yapan Sayın Demir gerçekten verdiği sözü tutup Ambartepe ile ilgilendi mi acaba? Ne dersiniz Sayın Gök?
DÖRT YIL GEÇTİ ARADAN
Evet, tarihler 29 Kasım 2007'yi gösteriyordu. O dönem partisinin genel başkanlığı çalışmaları için Trakya bölgesine yaptığı gezi programı çerçevesinde gittiği Kırklareli'nde ilginç bir yöntemle karşılanmıştı CHP Samsun Milletvekili Haluk Koç. Lüleburgaz girişde CHP gençlik örgütünün ve partililer tarafından açılan pankartlardaki "Baykal Hoşça kal" ve "Hepimiz Koç gibiyiz" cümleleri Haluk Koç ve beraberindekileri gülümsetmişti. Daha sonra ilçeye geçen heyeti bu kez de ilçe başkanlığında bir sürpriz bekliyordu. Burada da üzerinde kendi fotoğrafı bulunan bir pasta ile karşılanan Haluk Koç, partililerin "İnşallah kurultaydan sonra genel başkanlığınızda burada kutlarız" dilekleri arasında pastayı kesmişti.
BEKLEMENİN DAYANILMAZ SIKINTISI
Hayatın her evresinde karşımıza çıkan , çıkmaya da devam edecek olan durumdur kuyrukta beklemek. Anaokuluna kayıt olursun, her gün tören yaparlar, "Andımız" okunsun diye. Mecbur sıraya girersin. Ama tören bittikten sonra gelen öğrencileri görünce anlarsın ki, sıraya girmesen de olur. Biraz geç kalırsın, hem de sıraya girmemiş olursun. İlkokul öğrencisiyken okula gidersin, kantinde kuyruk beklersin. Sonra sınıfına geçersin, aşı yaparlar. Yine kuyruk beklersin. Aradan kaçıp, "Ben aşımı oldum" diyerek sırana oturursun.
Beden eğitimi dersinde takla atmak için kuyruğa girersin. "Ben o taklayı atabilsem, güvercin olurdum" diye aradan sıvışırsın, ama gün gelir sözlü notundan 0 alır oturursun. ÖSS'yi kazanırsın, üniversiteye kayıt için sıra beklersin. Beklemekten sıkılıp, bunda da çekip gideceksin desem; ı ıh! yemez. bekleyeceksin. Yiyorsa bekleme! Üniversiteli olursun. Okula gitmek için otobüs durağına gidersin, kuyruk beklersin. beklersin, olmaz. "Bugün de paralıyla gideyim" diyerek dolmuşa binersin.
Belediye seçimleri gelir, yine kocaman bir kuyruk bekler seni. "Amaan bi kere de oy vermeyelim, cezasını öderiz" dersin. Okulun biter , iş hayatına atılırsın. Öğle arası yemekhaneye inersin, yemek için yine uzuuunca bir kuyruk. Zaten karnın zil çalmaktadır, "Bir gün de dışarıda yiyeyim" diye gidersin , cüzdanında ne var ne yok hepsini lokantaya dökersin. Sonra senin çocuklardan biri hasta olur. Hastanede kuyruk beklersin. Yorulduğunda kuyruğu hanıma emanet eder, karşıdaki sandalyelerden birinde oturursun. Çocuğu da alırsın kucağa. Bakarsın öylece etrafına. Sonunda emekli olursun. Bu sefer de emekli maaşı için kuyruğa girmen gerekir. Ama bu kuyruk diğerleri gibi değildir. Sanki hayatın boyunca beklemekten kaçtığın kuyruklar birleşmiş, emekli maaşı kuyruğu haline gelmiştir. Bundan kaçış yoktur artık. Kaçarsan aç kalırsın yoksa. O yüzden bekleyeceksin. Uzun sözün kısası, ölsen bile kurtulamayacak mısın kuyrukta beklemekten?
HATIRALAR İZ BIRAKIR
Yıllardan 2007 ve 10 Aralık pazartesi günü rutin bir şekilde işbaşı yapan işçiler karşılarında alıcı firmayı görünce tepki verdi. Imperial Tobacco firmasından gelen heyeti işçiler işyerlerine sokmadılar. Birimleri önlerinde insan barikatı kuran işçiler firmaların kendi cesetlerini çğnemeden fabrikalarını alamayacaklarını söyleyerek "Tekel Bizim Kalacak" dediler.
Ellerindeki ekmeği kimsenin almaya hakkı olmadığını söyleyen işçiler bize iş imkanı vermeden kimse bizi buradan çıkartamaz iddialarını dile getirdi.
Aynı saatlerde birbirinden bağımsız ve habersiz olmasına rağmen benzer tepkiyi İstanbul Sigara Fabrikası işçileri de verdi. Tüm işçilerin ortak olarak dile getirdikleri,istedikleri ekmeklerinin ellerinden alınmaması.Özelleştirme kaçınılmaz ise işçinin mağdur edilmeden,özlük haklarıyla beraber başka yerlere verilmesi.
İşçilerin yoğun tepkisi üzerine 1Nolu Sendika şube yönetimi adına şube mali sekreteri Murat Sever işçi arkadaşların tepkisinin normal karşılanması gerektiği söyleyerek Bizim olan fabrikalarımız,bizim kalacaktır.İşçi arkadaşlarımız fazla bir şey istemiyor.İstedikleri sadece aç kalmamak ve bu uğurda gerekirse ölmeye hazırlar.Bizde hazırızdiye konuştu.
BİR ÖMRE BEDEL!
Türk sanat müziği sanatçısı Müzeyyen Senar'ın "Müzeyyen Senar ile Bir Ömre Bedel" albümü, sanatçının 93. doğum günü dolayısıyla Odeon Müzik tarafından yeniden piyasaya sunuldu.
..Müzik şirketinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Senar'ın 1998 yılında çıkardığı ve stüdyoda kaydettiği son albümü olan "Müzeyyen Senar ile Bir Ömre Bedel", yoğun istek üzerine tekrar müzikseverlerle buluştu.
Ajda Pekkan'ın "Yanıyor mu Yeşil Köşkün Lambası?", Fatih Erkoç'un "Geçti Sevdalarla Ömrüm", Feraye'nin "Feraye", Kubat'ın "Ormancı-Maya", Levent Yüksel'in "Keklik", Nilüfer'in "Dalgalandım da Duruldum", Nükhet Duru'nun "Şarkılar Seni Söyler", Sezen Aksu'nun Gülşen-i Hüsnüne", Şebnem Ferah'ın "Sarı Kurdelem Sarı" ve Tarkan'ın "Benzemez Kimse Sana" eserlerinde Senar ile düet yaptıkları albüm, yeni kartonet tasarımı ve orijinal kaydıyla müzik marketlerdeki yerini aldı.
3 YIL ÖNCE YAZMIŞTI
Dr. Cem Şahan 2008 yılı Ekim ayının 10'unda böyle bir yazı almıştı kaleme. Bugün takvimlerinize bakın 10 Eylül 2011'i gösteriyor.
"Sinop, Gerze kışı selamlıyordu.
Kırpıntıları serpiştiriyordu her tarafa kışın. O yazları kendini kucaklayan bebeleri ile bütünleşen parkta, eğer bir şey öğrenmek istiyorsanız, çalışmanız gerekecektir diyen bütünsel süreci algılamaya çalışan, algının biyolojisini okuduğunda, ''Lexington'dan Mektupları'' entelektüel öz savunmaya bir gönderme olarak gördüm. (Bu öz savunma mektuplarını Samsun 2000-2008 sürecine yakında uyarlayacağım)
Sinop, Akkuyu ve diğerlerini düşünmek, Çernobil yaşanmışlığının gölgesinde gerçekleşebilir. Ya da Anna ve diğerlerinin aslında dinsel normların çözülmesinden ve özerk olanlarında biçimselleşmesinden sonra, burjuva ahlakının elinde kalan kavramlar arasında en değer verileni Sahiciliktir**. Sistem bağlamında da Çernobil sahiciliktir aslında. Anna ve diğerleri gibi.
Kaza üretmiştir nükleer enerji, ve ölüm.
Acı üretmiştir nükleer enerji ve ölüm.
Şiddet üretmiştir nükleer enerji ve ölüm.
Bradley'in dediği gibi ''Her şeyin kötü gittiği yerde en kötüyü bilmek iyi olmalı'' düşünseli ile yaklaşırsak Nükleer Enerjiye.
Bunları inkar etmek mümkün müdür?
Kış serpiştiriyordu Sinopa."
Bayramdı. Eylül devir ediyordu Ekime."
*Theodor Adorno.Mimima Moralla.Vasiyet (98)
** Theodor Adorno.Mimima Moralla. Altın Ayarı (99)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.