DİK DURUŞ...
Ecir ve ücret kavramları eski nesle yabancı değildir. Aslında ikisi de aynı kökten gelen birbirine yakın anlamlı, arapça orjinli kelimelerdir. Bu kelimeler kullanıldığında sunduğu mesaja bakılırsa, birbirlerinden farklı tanım yaparlar.
Ecir; dünya karşılığı beklemeden çalışmak ve bedelini ahirette istemenin adıdır. Gayretin ve çalışmanın karşılığı ahirette alınacak bedele denir. Buna işaret eden Kuran ayetleri vardır. Kur'an; "Peygamberlerin dünya sorumluluklarını ve bunun için yapılan çalışmaların karşılığını anlatırken, onların yaptıklarına karşılık bedelleri/ecirleri ahirette olacaktır" tarifini yapmaktadır.
Dünyadaki vakfi ve hayri işlerin karşılığı "Ecir"dir. Bu nedenle; vakfi hizmetler övülmüş, ihanet edenlerin de vebalinin ağır olacağı belirtilmiştir. Dünya karşılığı, yani menfaat ve çıkar beklenmeden yapılan her güzel işin karşılığı "Ecir"dir ve ahirette karşılık bulur. Ecrin karşılığı, cennette olmak, ileri aşaması ilahi rızaya ulaşmak, daha ileri aşaması da Allah c.c.ın cemâlini görme şerefine nail olmaktır.
Ücret; dünyada yapılan işlerin karşılığını dünyada almaktır. Bu yanlış ve günah değildir. Ücreti alınan iş insana ve insanlığa hayırlı bir hizmetse, ücreti alınsa dahi ahirete taalluk eden ecri de mutlaka vardır. Ancak, yapılan işlerin karşılığı alınır da bu insana insanlığa hayır olarak taalluk etmezse ise, dünyevi imtihanın bir şekli olarak ihanet hanelerine not edilir.
Ecre talip olmakla, ücrete talip olmak arasındaki çizgi, kişinin Rabbıyla olan ilişkisini de anlatmış olur. Ecre talip olan yaşayacağı kadar ücreti elde eder, gerisini ahiret için tahvil eder. Ücrete talip olan kimse ise, yaşayacağı kadarını harcar, geriye kalan dünya çıkarı için sermayeye tahvil eder.
Ecre talip olanlar dik duruşlu insanlardır. Onlar ruhen güçlüdürler. Kendine güvenleri vardır. Bu güvenleri imanlarının gönüllerine yansımasıdır. Bu gibi insanlar kendilerinden emindirler. Ruhen güçlü insan; minnetsizdir, mutlu gözükür, gülemsemeyi ihmal etmez, umursamaz gibidir, affedicidir, pes etmez asla, kırılmamış-darılmamış gibi davranır. Bunlar iyi insan olmanın özellikleridir. İyi insan olmak zor ama çok değerli bir nimettir. Ecre talip olmak da böyle bir duruş gerektirir.
Ecri hesap eden mümin; mutsuzluğunu hissettirmemek, canı yansa bile gülümsemek, ihanete uğrasa bile affetmek, tükense bile pes etmemek, şamarlansa bile kırılmamış gibi davranmak, aç kalsa bile tok gibi olmak; hiç de kolay değildir. Kolay olmayan bu tavırları taşıyabilmek; iyi insan olmaktır. Sayıları az ama itibarı yüksek olan bu tür insanlar; toplumun bereketidir. Toplum fark etmese bile, bu gibi insanlar dünya ÜCRETİ için değil, ahiret ECRİ için gayret ederler.
Bazı insanlar yaşarken ölüdürler, bazıları da öldüğü halde yaşıyorlar. Adı anıldığı zaman, şerrinden emin olmak için kaçılıyorsa bir kişiden, o kimse ölü olarak yaşayandır. Öldüğü halde, kabrinin başına gitmek, geride bıraktığı ilim ve irfanından istifade etmek için koşuluyorsa bir kişinin, o kişi ölmüşse de yaşıyordur.
Amel defteri açık kalanları ve o açık kalan deftere neler yazılacağını böylece daha iyi anlarız. Bir kişinin tek başına yaşadığı zamanki ibadetleri değil, toplum içinde yaşarkenki davranışları önemlidir. Kişinin, ölü ya da diri olduğu buradan anlaşılır.
Müminin ecir mi ücret mi istediği yaşarkenki halinden belli olur. Ecre talip olanın amel defteri açık, ücretin peşinde koşanınki kapalıdır. İnsanlara karşılıksız hizmet ecri sağlar, işlerinde menfaati hesap eden ücret adamı olur. Dünya, ahiretin tarlasıdır. Kişi bu tarladan ya ecir ya da ücret elde eder. Tercih kendinindir. Kendi geleceğini kendisi belirlemektedir.
Mü'min; yaptığı iyi hizmet ve işlerin karşılığını Allah'tan ister, ihtiyaç duyduğunda da Allah'tan yardım talep eder. Kâmil mü'min olmanın gereği de budur. Müslümanın dik duruşlu olması gerekir, bunun için de ücrete değil, ecre talip olmalıdır. İnsanlara faydalı olmak esas, zarar vermek asla kabul edilemez bir durum, nötr olmak ise istisnadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.