NİMETLERİN KADRİNİ BİLMEK

Allah Teâlâ, insanoğlunu yeryüzünde halife kılmış, onu akıl, irade, konuşma gibi birçok üstün vasıfla donatmış ve sayısız nimetler sunmuştur. Kur’an-ı Kerim’de bu nimetler sıkça hatırlatılır ve insandan bu nimetlerin kadrini bilmesi istenmektedir. "Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, sayamazsınız." (Nahl, 16/18) ayeti, Allah’ın lütfettiği nimetlerin büyüklüğünü ve çokluğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Allah’ın kullarına sunduğu bu nimetler maddî (rızık, sağlık, mal, evlat) ve manevî (iman, hidayet, af, mağfiret) olmak üzere iki ana başlıkta değerlendirilebilir. Bu nimetlerin en büyüğü ise imandır. Nitekim Allah, iman nimetini hatırlatarak şöyle buyururmaktadır. "Size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsledi, inkârı, fıskı ve isyanı ise çirkin gösterdi." (Hucurât, 49/7)

İslam’da nimetin kıymetini bilmek, ona şükretmekle mümkündür. Şükür ise sadece sözle değil, kalp ile hissedip, dil ile ifade edip, amelle göstermeyi gerektirir. Kur’an’da, "Şükrederseniz, elbette (nimetimi) artırırım." (İbrahim, 14/7) buyurularak şükrün nimetlerin artmasına vesile olacağı bildirilmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), nimetlerin farkında olan ve onları veren Allah’a hakkıyla teşekkür eden en güzel örnektir. Ayakları şişinceye kadar namaz kılan Peygamber Efendimiz’e neden bu kadar yorulduğu sorulduğunda şu cevabı vermiştir;
"Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?" (Buhârî, Teheccüd, 6)

Kur’an-ı Kerim’de nankörlük, Allah’ın nimetlerine karşı duyarsızlık ve şükürsüzlük olarak tanımlanır. Nankörlük, sadece nimetin değerini bilmemek değil, aynı zamanda onu kendinden bilmek veya yanlış yolda kullanmakla da ilgilidir. Kur’an, nankörlüğün bireysel ve toplumsal sonuçlarını bazı tarihi kıssalarla gözler önüne sermektedir.

Allah, Kârûn’a büyük bir servet vermişti. Fakat o bu nimeti Allah’tan bilmek yerine, “Bu servet bana kendi ilmim sayesinde verildi.” (Kasas, 28/78) diyerek nankörlük etmiştir. Sonuç olarak Allah onu mallarıyla birlikte yerin dibine geçirmiştir. Seba kavmi, bolluk ve refah içinde yaşarken Allah’a şükretmeyi unutmuşlar, sonunda Allah onların bahçelerini, meyvesi acı ve verimsiz ağaçlarla dolu hale getirmiştir. “Rablerinin nimetlerine nankörlük ettiler, biz de üzerlerine Arim selini gönderdik.” (Sebe, 34/16)

İsrail oğullarına Allah Firavun’un zulmünden kurtuluş, denizin yarılması, gökten inen kudret helvası gibi birçok nimet vermişti. Ancak bu nimetleri yeterince takdir etmediler, sürekli şikâyet ettiler. Bu tutumları yüzünden, ilâhi bir ceza olarak kırk yıl çölde sürgün hayatı yaşamışlardır ki, bu sürgünleri hâlâ devam etmektedir. Bugün İsrailin güçlü gibi olduğuna aldanmamak gerekir, vatansızlığın sonucu olarak yaşadıkları huzursuzluk nedeniyle sürekli kavga üretmekte, göz yaşı ve kan dökmektedirler.

Kur’an ve Sünnet, nimetlerin Allah’tan bir lütuf olduğunu ve bu nimetlerin ancak şükürle korunabileceğini açıkça ortaya koyar. Nimetin farkında olmamak, onu israf etmek, yanlış kullanmak ya da Allah’tan bilmemek nankörlüktür. Nankörlük, sadece ahirette değil, dünyada da helak ve zillet sebebidir.

Her nimetin bir hesabı vardır. Kur’an’da “Sonra o gün, size verilen nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 102/8) buyurularak bu hakikat bildirilmiştir. Mümin, kendisine verilen nimetleri Allah’a yakınlaşmak, insanlara fayda sağlamak ve ahirete yatırım yapmak için kullanmalıdır.

İmanlı bir kalbin en belirgin vasıflarından biri, nimeti vereni tanıyıp ona hamd ve şükretmektir. Bu da kulluğun özüdür. Çünkü Allah, şükreden kullarını sever.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR