Abdurrahman Bahadır

Abdurrahman Bahadır

dünden devam

dünden devam
Diğer yandan operasyonu yürüten komutan, indirme yapacak olan birliğin komutanıyla aralarında şu diyalog geçiyordu. Helikopterler havalandı. Yirmi dakika sonra hedefe ulaşacağız. Komutan timden ümidi keserek artık tek başınızasınız, gazanız mübarek olsun diyordu.


Kampa hâkim bir tepeden dürbünle mevzileri tespit eden üsteğmen, dördü ağır silah altı mevzileri var. Beş guruba ayırmıştı timi, altıncı mevziye tek asker kalmıştı. Kazım çavuş ileri atıldı. Ben tek başıma onları avlarım komutanım. Üsteğmen olmaz Trabzonlu der ve biraz düşünür, zaten başkada çıkar yolumuz yok. Herkes yok edeceği mevzileri kuşatmak üzere dağılırken, üsteğmen kazım çavuşa dönerek, Trabzonlu eğer başaramayacak gibiysen bırak. Ucuz kahramanlık yapma, diye uyarır. Kazım Çavuş: ''''''''Hayır komutanım o mevzi çok önemli mutlaka düşecek. Yoksa çok şehit veririz. Hakkınızı helal edin der ve koşmaya başlar. Artık zaman çok önemliydi. Çatışmada mermi sesleri arasında uzaktan helikopter sesleri duyulmaya başlamıştı bile. Çakal Mervana haber vermek üzere mevzisinden çıkan teröriste ateş ederken, mevzideki iki kişi Kazım Çavuşu kurşun yağmuruna tutmuştu. Kahramanca çarpışan Kazım Çavuş, çevik hareketleriyle siper değişip mevzideki teröristleri kuş gibi avlamıştı. mevziye ulaştığında üsteğmen operasyon merkezine yol açık komutanım müjdesini veriyordu. Kamp düşmüştü. Mevzideki teröristleri ayağıyla sırtüstü çevirerek canlı olup olmadığını kontrol ediyordu ki, bir mermi omuzuna saplanmıştı. Mevziye yatar yatmaz iki teröristi daha etkisiz hale getiriyordu. Yaralı halde attığını indiriyordu kahraman Kazım Çavuş. Sadece onun mevzisinden çatışma sesleri yükseliyordu. Tertibi Kazım''''a yardıma koşarken, o yaralı halde mevzide destan yazmaya devam ediyordu. Mermisi bitmişti. Yanında yatan cansız teröristin silahına uzanırken kahpe kurşunuyla vurulmuştu. Henüz kaçmaya fırsat bulamadan son teröristi de tertibi indirmişti. Mevziye koşan tertibi Kazıııım, Kazıııımm bağırıyordu. Kazım Çavuş yüzünü tertibine çevirerek bitti mi tertip. O da bitti tertip, görev tamam diyordu. Yüzü kanlar içindeydi. Tebessümle çok şükür Allahım başardık. Tertip sonradan çıktılar fark edemedim onları. Merak etme tertip hepsi geberdi. Dayan yirmi beş gün kaldı. Yirmi beş gün ne ki geçer gider. Kazım Çavuş hasret giderircesine tertibinin gözlerine bakarak, annemi babamı çok özledim. Gidince doya doya sarılacağım onlara. Sende beni düğününe çağıracaksın dimi tertip. Çağırmazsan bozuşuruz diyordu. O da sensiz düğünün tadı mı olur. Tabi ki çağıracağım tertip, diyordu. Kazım Çavuşun kafasını kucağına alarak, sarılıyor, hem de ağlıyordu tertibi. Kazım Çavuşun dayanacak gücü kalmamıştı. Son kez kendini toplayarak iniltiler içinde, tertip söz ver ne olur, anne ve babamın yanına gideceksin, onlara anlatacaksın dimi.'''''''' Eşhedü ellâilahe illellah ve eşhedü enne muhammeden abdühü verasuluh!!!'''''''' diyerek şehit düşmüştü.

 

Yeğen Ayhan Albayrak şehit olduğu akşamı şöyle anlatıyor. 19.04.1996 tarihinde saatler 22:50 yi gösterirken uyuyorduk. Kapı çaldı. Kapıyı açtığımda, Muhtar İbrahim Uzunlar(Çıva), Hacı Dursun Özcan, Hamdi Karabiber ve Maçka Jandarma karakol komutanı yanında iki askerle gelmişlerdi. Dursun Amca size bir üzücü bir de sevindirici haberim var diyordu. Babaannem ve dedem dona kalmış, şaşkın şaşkın gözlerinin içine bakıyordu Dursun Amcanın. Dursun amca eeee nasıl söylesem, artık siz şehit anne babası oldunuz. Babaannem yere yığılıp kalmıştı. Muhtar, babaannemin durumunu görünce, telefonun avizesini kaldırarak bir süre konuşur gibi yapar ve telefonu kapatarak babaanneme döner, ölmedi hastaneye kaldırmışlar der ve giderler. Dedemle ben durumu anlamıştık. Babaanneme alıştıra alıştıra söylemeye çalışıyorduk. Kolu komşu akın akın gelmeye başlamıştı. Bizler de taziyeleri kabul ediyorduk. İlk gelenler arasında Hacı Zehra Teyze, oğlu ve Azime Abla vardı. Uykusuz bir gecenin ardından sabah olmuştu. Saat on civarlarında Elazığ''''ın Arıcak ilçesinden bağlı olduğu birliğin komutanı arıyordu. Bu kez acı haberi ordudan teyit ediyorlardı.

 

Şehidin hastaneden alınıp defnedilmesini şöyle anlatıyor Ayhan Albayrak.
Şehit cenazesi 21.04.1996 tarihinde Trabzon numune hastanesine gelecek, bizde aynı gün şehit cenazesini almak üzere köyden hareket edecektik. Defin için köyde hazırlıklar sabahın erken saatlerinde başlamıştı. Günün ağarmasıyla minarelerden selalar yükselmeye başlamıştı. Köylülerde erken kalkıp arabalarıyla konvoy halinde dizilmişlerdi yola. Büyük bir sessizlik ve hüzün vardı gelenlerin yüzlerinde. Saat on civarlarında yaklaşık kırk araçlık konvoyla Trabzon Numune hastanesi yolunu tutmuştuk. Morgun önünde mahşeri bir kalabalık şehidin çıkacağı kapıya doğru bakıyordu. Kısa bir süre sonra al bayrağa sarılı üzerinde Şehit çavuş Kazım Albayrak yazılı tabutu omuzlarda göründü. Gözyaşları arasında bize teslim edildi. Köy halkı bu acı günümüzde bizleri yalnız bırakmamıştı. Askeri yetkililer, üst rütbeli komutanlar ve tanımadığımız yüzlerce insan şehitlerini unutmamıştı. Şehidimizi alarak Maçka''''ya doğru yola çıkmıştık. Resmi tören yapılacak, cenaze namazı Maçka''''da kılınacaktı. Tören için hummalı bir çalışma vardı. Maçka''''nın hemen girişinde mahşeri bir kalabalık şehidini karşılamıştı. Cenaze arabasının etrafı insanlar tarafından sarılmış, araçlar ilerlemekte güçlük çekiyordu. Maçka Merkez Camii önüne kadar sloganlar eşliğinde yürüdük. Kahrolsun PKK sloganıyla şehit naaşı musalla taşının üzerine konuyordu. Askeri yetkililer tarafından öz geçmişi okunarak cenaze namazı kılındı. Medya oradaydı. Flaşlar ardı ardına patlıyordu. Sanki, tüm Türkiye tek yürek olmuştu. Şehit naaşı tören mangası tarafından omuzlara alınarak tören alanına cenaze marşı eşliğinde bir süre yürüdükten sonra ambulansa bindirilerek köyün yolunu tutmuştuk. O kadar uzun konvoy vardı ki köy merkezindeki kahvelerin orda dedemle indik kalabalığın arasında defnedileceği mezara yürümüştük. Konvoyun diğer ucu hemen hemen Maçka''''ya ulaşıyordu. Yollar kilitlenmiş herkes yürüyerek akın akın geliyordu. Askeri yetkililer, şehidimizin yüzünü bize göstermemekte ısrar ediyorlardı. Aşırı ısrarlara dayanamayarak yüzünü bize göstermişlerdi. Gülümsüyordu, nurlu bir yüzü vardı. Öyle parlıyordu ki gözlerimiz kamaşıyor bakamıyorduk. Bir müddet sonra tekbirler eşliğinde mezara indiriliyordu. Yasin-i Şerifin ardından yüzlerce el semaya kalkıyor şehidin son duasının ardından top atışı yapıldı. Şehit tabutunun üzerindeki bayrak komutan tarafından dedeme verilerek, bayrağı size teslim ediyorum dedi ve bayrak dedem tarafından teslim alındı. Son görev yapıldıktan sonra insanlar dağılırken Hacı Hikmet Hoca telkin veriyordu. Bizde onu rabbiyle baş başa bırakarak evin yolunu tutmuştuk. O artık peygamberlerin bile gıpta ettiği bir makama ulaşmıştı. Mezarı karşıdan gören ev sakinleri günlerce mezarında ışık yandığını söylerler. 


Vatanı milleti uğruna gözünü kırpmadan, kahramanca çarpışarak ebedi saadete kavuşmuştu Kazım Çavuş. Kur''''an-ı kerimde Allah (cc) şöyle buyuruyor. “Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Lakin siz onları göremezsiniz.(Bakara 154)

 

Türk milletinin şanlı tarihine ismini altın harflerle yazdırmıştı Kazım Çavuş. Vatan toprağını kanıyla sulamıştı. İstiklal marşı yazarımız şair Mehmet Akif Ersoy bakın ne güzel anlatıyor.


Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı. Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı. Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Yeğen Ayhan Albayrak anlatıyor. Amcam terhisine birkaç ay kala izine gelmişti. Elindeki anahtarlığa takılı uzun bir mermi vardı. Bakmak için elime aldım, çok hoşuma gitmişti. Amca, bunu bana verir misin? dedim. Hayır dedi. Bunun hatırası var. Teskereye gelirken sana getiririm demişti. Bana dönerek bunun içinde zehirli kurşun var. Terör örgütü bunlardan bize sıkıyor. Mermiyi kalbinin hizasında sol koluna dayayarak, kurşun kolu delerek kalbe saplanır ve ölürsün. Sanki icine doğmuştu, aynı şekilde şehit olmuştu.. 


Babası Ali PAŞA amca şöyle anlatıyor oğlunu. O çok iyi bir evlattı. Hiç bir zaman kırıcı lafı dahi olmamıştır. Allah (CC) herkese öyle bir evlat nasip etsin. Çok şükür bana şehit evlat nasip etti. Göğsündeki madalyaları göstererek, ikisi Kore savaşında hak ettiğim gazi ve kahramanlık madalyalarım, diğer ikisi de oğlumun şehit ve kahramanlık madalyaları. Onları hep gururla taşıyacağım. Yetmiş beş yaşındayım, vatanım için cephede yine savaşırım diyor ve başını önüne eğip maziye dalıp gidiyordu.

Gülsüm ana şöyle anlatıyor. Onun gibi evlat bulunmaz. Ormana giderdim benimle gelirdi. Tarlaya giderdim benimle gelirdi. Çalışırdı, beş kuruş bulsa bana getirirdi. Askere giderken ya kısmet bir daha görüşebilirsek, gelirsin beni bulamaya bilirsin ya da sen dönmezsen !! Beyan olmuştu sanki. Anne hiç merak etme, eğer ben ölürsem devlet sizi en iyi şekilde yaşatır. Sağ dönersem zaten sizi ben bakacağım. İzine gelmişti, oğlum çatışmaya gidiyor musun? Sorduğumda, yok anne ben çavuşum merkezde görevliyim demişti. Herkes bilirdi çatışmalara girdiğini. Üzülürüz diye babasıyla bana söylememişti. Yirmi beş günü kalmıştı. Acı haberi geldi. Şehit annesi olmak herkese nasip olmaz diyordu Gülsüm ana ve gözleri doluyordu. Kelimeler boğazında düğümleniyordu. Oğlumu şehit vereli on beş seneyi geçti, sanki dün gibi aklımdan hiç çıkmıyor. Her zaman mezarını ziyaret ediyor dua ediyorum diyor Gülsüm ana ve devam ediyor. Bayrağa sarılı tabutunu öptüm. Oğlum seninle hep gurur duydum, sağlığında bir gün olsun boynumuzu eğik gezdirmedin. Cenaze töreninde de başım dik ve gururluydum. Sana sözümü tuttum, bir damla gözyaşı göstermedim, namertler sevinmesin diye. Hep içime akıttım gözyaşımı.

 

Şimdilerde resimleri kaldı geride Kazım Çavuşun. Kalbinin güzelliğini kazımıştın gönüllere. Gerek kalmamıştı kefene sarmaya. Bedenin, üzerine atılan topraklar altında kalırken ellerimiz göklere açıldı. Senin için duaya açılmış ellerin çokluğuna şaşırdın mı? Onların hüzünlü yüzlerini görebildin mi?. Vatanı uğruna kendini feda etmişti Kazım Çavuş. Baba evinin önündeki aile kabristanında, özgürce dalgalanan Türk bayrağı altına sonsuzluğa uğurlarken, onu her zaman minnetle anacağız. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Türk milletini yok etmeye çalışan iç ve dış düşmanlar bilsinler ki, kanımızın son damlasına kadar vatanı savunacağımıza ant içmiş bir milletiz. Bizi hiç bir güç ve kuvvet yıldıramaz. Her zaman hüsrana uğradıkları gibi yine hüsrana uğrayacaklardır. Hepimiz Kazım Çavuşuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Bahadır Arşivi
SON YAZILAR