Fadime'nin kedisi
Temel, Fadime'nin kedisinden nefret etmektedir. Bir gün kararını verir ve Fadime evde yokken kediyi yakalayıp, arabasına koyar. Bir iki kilometre kadar ileride, bir köprünün yanına bırakıp evine döner. Kapıyı açıp eve döndüğünde bir de bakar ki, kedi sepetinde oturuyor. Ertesi gün, Fadime'nin evden çıkmasını bekleyip, kediyi yine arabaya atar. Bu kez beş altı kilometre ötedeki bir kasabada, bir çöp konteynırının içine bırakır. Eve döner, kapıyı açar, kedi yine baş köşeye kurulmuş, Temel'e kötü kötü bakıyor.
Ertesi gün işi iyice inada bindirir, kediyi yakaladığı gibi, on onbeş kilometre direksiyon sallar, bulduğu her tali yola girer, kedi yönünü kaybetsin diye çeşitli şaşırtmaca yollara girer, daireler çizer. Sonunda yaptığı işten iyice emin olunca, arabayı durdurur ve kediyi bırakır.
Arabasına atlayıp, evinin yolunu tutar. Saatler sonra Temel evine, Fadime'ye telefon açar. Uy Fadime, kedi yaninda mi? - Evde, niye soriysun da? - O fırlamayı telefona ver hemen, kayboldum, yolu tarif etsin. * * *
Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse, servetimin yarısını ona bağışlıyorum, diye vasiyet etmiş. Öldüğünde, kim birlikte kabre girip sabahlamak ister? diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum, diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler.
Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. Nasıl olsa bu ölü elimizde, biz şu canlı olandan başlayalım, demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın? Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. -Tamam, servetin yarısı senin, demişler. -Aman demiş hamal, istemem kalsın. Ben sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm? * * *
Bir Fransız, bir Alman ve bir Türk müzede, Adem ve Havva Cennet Bahçesinde tablosuna bakıyorlarmış. Alman, bedenlerinin kusursuzluğuna bakar mısınız? Adem ile Havva mutlaka Alman olmalı, demiş. Fransız, Alman'a karşı çıkmış, Havva ne kadar güzel, Adem ne kadar yakışıklı. Bu denli çekici olduklarına göre, hiç kuşkusuz Fransız olmalılar. Türk, tabloyu uzun uzun izledikten sonra kararını vermiş. Bunlar kesin Türk'tür. Üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama hâlâ kendilerini cennette sanıyorlar. * * *
Temel, New York'taki gökdelenlerden birinin 53. katında çalışırken, aniden ayağı kaymış ve aşağı düşmeye başlamış. 52, 51, 50, 49,48 katları yıldırım hızıyla geçen Temel 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, ve 1. kata geldiğinde kafasından şimşek gibi şu düşünceler geçmiş. - Sağa çok şükür Tanrım, ha buraya kadar sağ sağlam celduk. Birinci kattan düşsem de nasıl olsa pişeycuklar olmaz. * * *
Kadının biri kumsalda yürürken ayağı eski bir lambaya takılmış. Kadın lambayı kumların içinden çıkarmış, ovalamış. Lambadan cin çıkmış ve sadece bir dilek hakkın var, iyi düşün öyle dile, demiş. Kadın hiç tereddüt etmeden, cebinden bir harita çıkararak Orta Doğu´da barış istiyorum. Bu haritadaki ülkeleri görüyor musun? Bu ülkelerin birbiriyle savaşmayı bırakmasını, barışın tesis edilmesini diliyorum, deyivermiş.
Cin haritaya bakmış ve dehşetle, Tanrı aşkına kadın. Bu ülkeler binlerce yıldır savaşıyorlar. Tamam, işimde iyiyim ama o kadar da değil. Bunun yapılabileceğini sanmıyorum. Başka bir dilekte bulun, diye bağırmış.
Kadın birkaç dakika düşünmüş ve hayatım boyunca doğru erkeği bulamadım bilirsin, hem düşünceli, hem karizmatik, hem eğlenceli biri, sevecen, ilgili, sürekli futbol izlemeyecek ve ömür boyu sadık olacak erkek diliyorum, demiş. Cin derin bir iç çekmiş, uzat şu kahrolası haritayı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.