HABERİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMAK
HABERİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMAK
Gazetemizin bu köşesinde bu ikinci yazımızda sizlere doğru haber veya haberin doğruluğu hakkında bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz. Hani bir önceki yazıda da belirtmiştik, biz bu köşede olaylara Kur"ân"dan bakacağız; Kur"ân"ın söylediklerine kulak vereceğiz ve onun evrensel güzellikleriyle sizleri buluşturmaya çalışacağız diye. İşte bu sözümüzün gereğini yerine getirmek üzere iki âyeti hatırlatarak yazımıza başlamak istiyoruz:
Hucürât 49/6. âyet: Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırınız. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. Yüce Allah bu âyette bizlere bazı hususları emretmektedir.
1. Bir fasık size bir haber getirirse onu araştırınız. Biz gazetede yazanlar veya gazetecilik yapanlar öncelikle ulaştığımız haberin doğru olup olmadığını iyice tespit etmeliyiz. Doğruluğundan emin olmadığımız haberi yazmamalıyız; bu vazgeçilmez ilkemiz olmalıdır.
2. Duyulan bir haber karşısında hemen acele etmemeliyiz; aksi taktirde birileri hakkında bilgisizce veya yanlış bilgiyle hareket eder, sonra da yaptığımıza pişman oluruz. Bu duruma düşmemek için teenni ile, ihtiyatla hareket etmek zorundayız.
3. Âyette fâsıktan söz edilmektedir. Fâsık, aslında dinden uzak, haddini aşan, sınırı geçen, inançsız ve güvensiz insan demektir. Kimin böyle olduğu alnında yazılı olmadığı için biz hiç kimseyi fâsıklıkla itham edemeyiz. Bu durumda âyete göre yalan haber yayan, getiren veya yazan insan fâsıklık kapsamına alındığı için bizler özellikle böyle anılmamaya özen göstermek zorundayız.
4. Bizlerin yanlış yönlendirmeleriyle yolunu şaşıran insanlar üretmemeli, hiç kimsenin yanlış bir yola girmesine neden olmamalıyız. Çünkü Yüce Allah Nisâ 4/18 ve Yûnus 10/91. âyette son pişmanlıkların fayda vermeyeceğini haber vermektedir.
5. Haberi doğru yazmak elbette çok önemlidir; bir anlamda bu, işini doğru yapmak anlamına gelir. Ancak bundan daha önemlisi doğru haberi yazmaktır. Bir işi doğru yapmak ile doğru işi yapmak arasında ironik bir anlam ilişkisi vardır. Bu ilişkiden hareketle doğrunun takipçisi olmak ilkemiz olmalıdır.
6. Din adına hiç kimse kendi kafasından bir şeyler üreterek Allah adına konuşma yetkisini kendisinde görmemelidir. Dinin sahibi sadece Yüce Allah"tır; o halde Kur"ân"ı konuşacağımız bu köşemizde biz de din ile ilgili hususlara Kur"ân"dan bakacak, kendi kanaatlerimizi din diye hiç kimseye dayatmayacağız. Çünkü biz biliyoruz ki din adına doğru haber Yüce Allah"ın gönderdiği Kur"ân"dır. Referansı Kur"ân olan haberler veya bilgiler din adına gerçektir; diğerleri eğer Kur"ân"a aykırı iseler gerçek değillerdir.
7. İnsanlar gerçeği biliyorlarsa onu konuşmalıdırlar; gerçeği gizlememelidirler. Din adına da durum aynıdır. Gerçek ve doğru dini bilenler onu haykırmalı, insanların anlayışına sunmalı, kendi hayatlarında uygulayarak sözü ile davranışının, özü ile sözünün bir olduğunu göstermeli, muhatapların şüpheye düşmesine neden olmamalıdırlar.
İsrâ 17/36. âyette Yüce Allah, Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme (onu biliyormuş gibi hareket etme). Çünkü kulak, göz, gönül, bütün bunlar kazandığından sorumludur buyurmaktadır. Demek ki insanlar bilmedikleri bir konuda biliyormuş gibi davranmamalıdırlar; önce bilmeli, daha sonra gereğini yapmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki bütün duyu organlarımız, özellikle de bilgi elde etmede asıl etkin olan kulak, göz ve gönlümüz, kazandığı şeylerden mutlaka hesaba çekilecektir.
Bu son âyetteki hatırlatmalar ışığında hesabını doğru ve kolay verenlerden olmamızı Yüce allah"tan niyaz ediyor, O"nun engin rahmetinden mahrum bırakılmamamızı diliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.