Engelliler haftası nedeniyle
Değerli dostlar,
Bir süreden beri Kur"ân"ın Kur"ân"da zikredilen isimlerini sizlere tanıtmaya çalışmıştım. Şimdi ise içerisinde bulunduğumuz hafta nedeniyle engelliler veya engelliler hakkında, onlara nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili bilgiler sunmaya çalışacağım.
Kur"ân"ın resmî sıralama olarak 80. sûresi "Abese sûresidir. Bu sûrenin ilk âyet grubunun inişiyle ilgili şöyle bir olay nakledilmektedir: Hz. Peygamber bir gün Utbe b. Rabî"a, Şeybe b. Rabî"a, Ebû Cehil, Abbâs b. Abdilmuttalib, Ümeyye b. Halef, Velid b. Muğîra gibi Mekke"nin ileri gelenlerine tebliğ yaparken âmâ bir sahâbî olan Abdullah ibn Ümmi Mektûm onun yanına gelmişti. Arzusu vahyin kendisine de açıklanmasıydı. Fakat Hz. Peygamber Mekke"nin ileri gelen bu kişilerine hitap ediyordu; onların Müslüman olmaları büyük bir kitlenin de Müslüman olması anlamına gelebilecekti; bu nedenle âmâ sahâbî ile yeterince ilgilenememiş, yüzünü ekşitip arkasını dönmüştü. İşte bu olay üzerine sûrenin ilk grup âyeti indirilmiş, bu davranışın hatalı olduğuna dikkat çekilmiştir. Âyetler indirildikten sonra İbn Ümmi Mektûm"a Hz. Peygamber: Merhaba, ey Rabbimin kendisi sebebiyle beni uyardığı kişi, bir arzun var mı? diyerek ona özel ilgi göstermiştir (Semerkandî, Tefsîr, III, 546; Taberî, Tefsîr, XXX, 50-51).
Engellilere öncelik verilmesi ve onların hayattan dışlanmaması gerektiği bu âyetlerde mesaj olarak yer almaktadır. Günümüzde şehir planlamacılığında engelli vatandaşlarımızın hayatın merkezinde ve yapabilecekleri bütün görevlerde mutlak surette istihdam edilmelerini sağlayacak tedbirlerin alınması gereklidir. Mabetlerden kültür etkinliklerinin yapıldığı mekânlara varıncaya kadar insanı ilgilendiren her yerde engellilerin gözetilmesi zorunluluktur; aksinin yapılması veya onların ihmal edilmesi insanlık suçudur. Artık toplum mühendisliği yapanlar toplumun bütün fertlerini ve bütün katmanlarını plan ve projelerinin öncülü olarak görmeli, tedbir almada herhangi bir gevşeklik veya tembellik göstermemelidirler. Artık gelişmişlik ölçüleri arasında engellilerine sahip çıkmak da çok önemli bir veri olarak kabul edilmekte, engelliye sahip çıkmak ile gelişmişlik arasında doğru bir orantı kurulmaktadır.
Buraya kadar söylediklerimiz hayatta olan engelliler için yapılması gerekenler noktasındaki bir kısım fikirlerimizdir. Henüz doğamayanlara yönelik görevlerimizin olduğu da unutulmamalıdır. Ana rahmindeki ceninler üzerinde çeşitli araştırmalar yapıp engelli doğacağı tahmin edilen veya anlaşılan çocukların hayat hakkı ellerinden alınmaktadır. Engellilere sahip çıkıp onlara karşı görevlerini tam anlamıyla yapmaktan kaçınanlar çareyi çocukları öldürmekte arıyorlar. Nûr 24/61 ve Fetih 48/17 gibi âyetlerde engellilere yönelik hüküm esnekliği getiren Kur"ân, onların hayattan dışlanmaması gerektiğini ortaya koyarken, sözüm ona medeni olduğunu iddia edenler engellileri hayattan uzaklaştırmayı yeğliyorlar. Engelli doğacağı belli olan çocuklar için yeni çalışmalar yapıp onlar için gerekli ortamları sağlamanın yanında o tür rahatsızlıkların tedavisi için araştırmalar yapmak, projeler üretmek ve bilimin bütün verilerini kullanarak çözüm aramak insan olmanın zorunlu sonucudur. Engelliler hayatın bir gerçeği olduğu için tıpkı sağlam olanlara olduğu gibi onlara yönelik çalışmaların yapılması ötelenmemelidir.
Engellilerin bu hali hem kendileri için, hem aileleri için, hem de bütünüyle toplum hatta insanlık için birer imtihandır. İnsan tabi tutulduğu imtihanı başarmalıdır; imtihan sorularını iptal etmeye çalışmamalı, soruları cevaplamaya gayret etmelidir. Hayatın devasa problemleri karşısında başarıyı elde etmek için standart dışına çıkmak ve üstün gayretler ortaya koymak gerekmektedir. Hayatın imtihan sorularını bizzat Yüce Allah belirlemekte, insanlardan onları doğru cevaplamalarını beklemektedir. Engellilik de bir soru türüdür ve onlara yönelik çalışmalar yapmak cevabı oluşturmak demektir. Bir çeşit tedavi gerektirecek hayat gerçeği olan engellilik karşısında öncelikle bilim adamlarının görev bilincine sahip olması beklenmekte, çalışmaların seyri ve ilerleme trendi onların samimiyet ve çalışmalarına bağlanmaktadır. Engelli doğmak çocuk için bir kaderse de engelli kalmak kader değildir; aksine onun tedavisi için çalışmak bir kaderdir. Engellilik hallerinin tedavisi için çaba sarf etmek bilim adamlarının, onları ekonomik olarak desteklemek de bireylerin görevidir. Ana rahminde engelli olanlar herkesten daha çok yardıma muhtaçtırlar. Onlara yardım elini uzatmak onların tedavisi için çalışmak demektir. Zekât kurumunu fakirleri gözetmek esasından ayırmamak kaydıyla bu tür araştırmalara da yönlendirmek hayâtî bir önem arz etmektedir.
Engelli çocuk sahibi olma noktasında risk taşıyan evliliklerden mümkün mertebe uzak durmaya çalışmak da bir duyarlılıktır. Ancak bilinmelidir ki bütün engelliler bir tür evlilikten kaynaklanmamakta, engelli doğmak mümkün olduğu gibi sonradan engelli olmak da bazen kaçınılmaz olabilmektedir. Bu nedenle sadece yapılan evlilikleri sorgulamakla yetinilmemeli, sonradan meydana gelebilecek engelliliklerin yaşandığını da hatırdan çıkartmamalıyız.
Engellilerin ekonomik varlıklarından yararlanmak isteyenler onlara yönelik hizmet yaparken, meselâ araba veya araç-gereç üretirken diğer insanlar da bu görevi ibadet ve sorumluluk bilinciyle gerçekleştirmelidirler. Sosyal yardımlaşma kurumlarının veya belediyelerin hizmet alanları içerisinde engelli vatandaşlarımıza yönelik hizmet üretmeleri artık bir lüks değil, hayatın ayrılmaz bir gerçeğidir. Yetimlerin ve engellilerin topluma emanet edildiği bilinciyle hareket edenler kendi öz ve sağlam çocuklarından önce yetim ve engellilerle ilgilenmelidirler. Bilmelidirler ki onların kimsesi yoktur; onların kimsesi kendilerine sahip çıkma duyarlılığını gösteren bütün toplumdur. Onlar herkese muhtaçtır ve bu ihtiyaç içerisinde bulunmak bir gün herkesin kapısını çalabilir. Bugün sağlam olanlar yarın engelli olabilir; bugün yardım etmek durumunda olanlar yarın yardıma muhtaç hale gelebilirler. Bu nedenle sorunu önemseyerek çözüm için çareler üretmek insan olma onurunun gereğidir.
Engelli çocuğu olan aileler şunu unutmamalıdır: İnsan ölünce onun amel defteri kapanır; sadece üç yoldan açık kalır: Sadaka-i câriye, sâlih bir çocuk ve kendisinden yararlanılan ilim veya ilmi çalışma. İşte engelli çocukları olup onlarla ilgilenen ailelerin sadaka-i câriyesi onların çocuklarıdır. Çocukların her sesi ve yardım talebi aileleri için birer sadakadır. Onların imtihanları aynı zamanda sadaka-i câriye olarak işlemektedir. Engelli çocuklar onların cennet yoldaşlarıdır. Bu çocuklara sahip çıkan herkes bu arkadaşlıktan nasipkâr olacaktır.
Sözün sonunda şu asırda bir kez daha hatırlanmasında yarar gördüğümüz husus şudur: Rahminde kendisine emanet edilen yavrusunu çeşitli bahanelerle katletmek üzere olanlar ya da engelli insanlara yeterli ilgiyi göstermeyenler acaba kendilerine emanet edilenleri mi beğenmiyorlar; yoksa emaneti gönderen Yüce Allah"ı mı? Emanetin değeri onu gönderenden kaynaklanmaktadır. Emanete hıyanetlik yapanlar âhirette bunun hesabının kendilerine sorulacağını iyi bilmelidirler. Bu tür âyetlerdeki mesajlar, muhatapları her yönüyle bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. Bize düşen görev, ilgili mesajları doğru anlamak ve görevimizi yerine getirmemizdir.
Görme engelli bir sahâbîye gereken ilgiyi göstermediği için uyarılan bir peygamberin ümmeti olarak duyarlı davranmak ve onları bizlere verilmiş birer emanet olarak görmek hepimizin görevidir. Görevini kavrayan ve gereğini yerine getirenlerden olmamız dileğiyle Allah"a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.