KADIN BEYNİ
Kadınları anlamak sadece kadınlarla iyi ilişkiler kurmak için değil yeni kuşakların yetişmesini de etkilediğinden son derece önemli. Binlerce yıldır sorulan ve halen tek ve üzerinde uzlaşılmış bir cevabı bulunmayan 'Kadınlar ne ister?' sorusunun yanıtının olmayışının nedeni kadın beyninin işleyişi aslında. Çünkü kadın beyni ergenlikten itibaren her ay, gün gün farklılaşmakta, menstrual siklüsteki (adet düzeni) hormonların artışına ve azalışına göre kendini değiştirmekte. Bu nedenle bir gün kendisini kraliçe gibi hisseden bir kadın, bir iki hafta sonra sosyal olarak aynı ortamda olsa da kendisini en çirkin, en işe yaramaz, en başarısız, kavgacı, güvensiz hissedebilmekte. Bu yazıyı yazmamadaki en büyük nedenlerden biri de okuyucu kadınsa; kendisindeki değişimlerin normal olduğunu, bunları yaşayanın sadece kendisi olmadığı farkındalığını sağlamak, erkekse; annesini, eşini, sevgilisini, kızını 'ne de olsa kadın işte' diye yaftalamadan önce bir nebze olsun 'kadın olma durumunun zorluğu' üzerine düşünmesini sağlamak. Bunları sağlayabilirsem ne mutlu bana!
Kadınlardaki duyguları işleme merkezleri 8 şeritli bir otobana benzerken erkeklerde bu kimsenin pek geçmediği, tozlu topraklı, dar bir keçi yoluna benzer. Buna karşılık erkeklerdeki cinsellik merkezi son derece aktif, uluslararası bir hava alanı iken kadınlarda ara sıra bir uçağın kalktığı özel bir hava alanı gibidir. (Bence bu cümleyi iyice anlamak erkeği ve kadını anlamakla eşit.)
1930'lu yıllarda yapılan çalışmalarda insanların strese karşı gösterdiği tepkinin 'savaş ya da kaç' olduğu gösterilmiş. Ama arkasında savunmasız bir çocuk bıraktığını düşünen ya da hamile olan bir kadın için her iki yöntemi kullanmak da çok mantıklı değil. Bu nedenle stresle baş edebiliyorsan savaş başaramıyorsan kaç görüşü çok erkekçe bir görüş. Peki kadınlar böyle durumlarda ne yapar? Kadınlar böyle durumlarda çözümü sosyal ilişkiler geliştirmekte ve arkadaş olmakta bulur. Kavgaya dahi girse arkasında çocuğuna bakacağına emin olduğu kişilerin varlığını bilmek onlar için önemlidir.
Anne olmak kadın beyninde hayatı boyunca yaşayacağı en köklü ve kalıcı değişikliklere neden olur. Bağımsız kendine yeten bir yaşantıdan her şeyin iki kişilik yaşandığı bir dünyaya adım atılır. Rhesus maymunları üzerinde bir araştırma yapılmış. Bir ortama hep bol ve sürekli yiyecek konmuş. Bu ortamdaki anne maymunun bebeği ile çok ilgilendiği görülmüş. İkinci ortama daha az miktarda ama sürekli yiyecek konmuş. Bu ortamdaki anne maymunun da bebeği ile en az ilk gruptaki kadar çok ilgilendiği tespit edilmiş. Son grubun olduğu ortama ise bazen az, bazen çok yiyecek konmuş. Ne yiyeceklerin konduğu süre stabilmiş ne konulan yiyeceğin miktarı sabitmiş. Yavrularına karşı en ilgisiz davranan anne grubu bu maymunlar olmuş, ilgisizliklerinin yanı sıra yavrularına karşı saldırgan davranışlar da göstermişler. Yapılan ölçümlerde beyinlerindeki stres hormonu(kortizol) seviyesi diğer gruplara karşı 3 kat daha fazla iken yavrularına karşı bağlılığı sağlayan hormonun(oksitosin) daha düşük olduğu saptanmış. Ne olacağı kestirilemeyen ortamlarda yapılan benzer çalışmalar insanlarda da benzer bulguların gözlendiğini göstermiş. Bu çalışmalardan çıkarılacak sonuç: Sevgili erkekler, kadınlarınızı stresli, şüpheli, sıkıntılı, neyin olacağı belli olmayan ortamlarda bulundurmayın. Böyle ortamlarda yetişen çocukların strese yetersiz yanıt verdiği, daha saldırgan ve hiperaktif olup, dikkat dağınıklığı yaşadığı, daha çok hasta oldukları gözlenmiş. Aksine sevgi ve güven dolu bir ebeveyn tarafından büyütülen bir çocuğun ise daha zeki, daha başarılı ve stresle baş etmede daha doğru karşılıklar verdiği gözlenmiş. Sevgili kadınlar; siz de bilin ki annelik zor bir iştir, ihtiyacınız olduğunda arayabileceğiniz insanların olması, gerektiğinde annelik görevini paylaşabileceğiniz diğer kadınların varlığı bir anne olarak başarılı olmanızda anahtar rol oynayacaktır.
'Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al' atasözümüz yılların süzgecinden süzülüp söylenmiş oldukça doğru bir sözdür. Şöyle ki; kadınların annelerinin gösterdiği iyi ya da kötü annelik tavırlarını miras aldıklarını ve torunlarına miras olarak bıraktığı gösterilmiş. Davranışların genetik yolla geçmesi mümkün değil ama memelilerde beslenme ve bakım alışkanlıklarının non-genomik ya da epigenik miras yoluyla aktarıldığını gösterilmiş. Anne bu bakımı sağlayamıyorsa her şey bitmiş değil, babaanne, anneanne gibi yakın ebeveynlerin çocuğa sevgi ve güven dolu yaklaşmaları her şeyi değiştirebiliyor.
Emzirmek anne ile bebek arasında inanılmaz bir bağ kuruyor ama kadın beyninde dikkat dağınıklığına, uyuşukluğa ve hafıza kaybına neden oluyor. Bunların hepsi emzirme bittiği an geri geliyor. Emzirmeyle beraber bebeğe sakinleştirici nörokimyasal maddeler de geçiyor bu nedenle bebek hem doyuyor hem sakinleşiyor. Anne ile bebek arasında kurulan bu yakınlık (oksitosin salgılanması nedeniyle) çocuğun ergenliğe girip artık eskisi gibi kendisine dokundurtmayıp öptürmemesi ile biraz kesintiye uğruyor ama aynı çatı altında kaldığı müddetçe devam ediyor. Bu nedenle eğitim ya da başka bir amaçla evden ayrılan çocuklar gerçekten de annede fiziksel olarak yaşanan bir ayrılık acısı oluşturuyor.
Not: Kadına dair her dönem öyle kompleks ki menstrual döngü, lohusalık psikolojisi ve aşkın biyokimyasını başka bir yazıya bıraktığım halde hala bitmedi. Bir sonraki yazı konusu menopoz olacak, sonra erkek beyni, sanıyorum o tek yazıda bitecek
Not: Kadın Beyni, Prof. Dr. Louann Brizendine, Say yayınları, 10.bask
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.