KURANDAN MESAJLAR

İMAN EDENLERE VERİLEN MÜJDELER VE İNANMAYANLARIN AKIBETİ

Yüce Rabbimizin Kitabında koyduğu bazı kurallar manzumesine Kuran literatüründe adetullah denilir.İnsanların yaradılışından ölümüne kadar yapmakla mükellef olduklarından tutun da, yapması yasak olan şeyler, daha önceki insanların başına gelenlerin yaşadığı hadiseler hep bu çerçevede değerlendirilmektedir.Bakara suresinde inananlarla inanmayanları ve münafıkları tarif ettikten sonra bu üç sınıfla ilgili Yüce Rabbimiz uygulayacağı müeyyideleri bizlere haber vermektedir.

            Kafirlerin tarifi yapıldıktan sonra onlara adeta meydan okunup, şayet bu Kitaptan şüphe ediyorsanız benzerinden bir sure vücuda getirin, şayet bunu yapamazsanız ki yapamayacağınız aşikardır yakıtı insanlar ve taşlar olan cehenneme hazır olun buyurmaktadır.Yüce Rabbimiz burada iki hususun üzerinde durmaktadır. Birincisi Kuranı Kerimin diğer kitaplardan farklı olarak tahrif edilemeyeceğini açıkça beyan ediyor. İkincisi ise daha önceki peygamberlere inanmayan bazı kafirlerin uydurdukları kitapları veya tahrif ettikleri kutsal kitapları bu kez yapma imkanına sahip olmayacaklarını ortaya koymaktır.Kuranı kerimin birçok yerinde inanmayanların akıbeti ile ilgili ayeti Celileler olup, kafirlerin elim bir azapla cezalandırılacaklarını ve ebedi olarak orada kalacaklarını zikretmektedir.

            İman edip, güzel amel işleyen müminlere sıra gelince onlara Yüce Rabbimizden müjde var. Altlarından ırmaklar akan cennetlerde ebedi olarak kalacakları ve cennet nimetlerinden yararlanacakları haber verilmektedir.Cennet nimetleri saymakla bitmez, dünyadaki nimetlerden kat kat fazla olan bu nimetler  mümin kullara mahsus yaratılmıştır.Bakara suresinin ilk otuz ayetinde Yüce Allah"ın kendisini tanıtması, ardından Kuranı Kerimi tanıtması, ardından ise insanlarla cinleri sınıflandırıp, haklarındaki hükmünü biz kullarına bildirmesinin ardından ilk insan olan Adem A.S. ile birlikte yeryüzünde yaşanmaya başlanan olayları ve daha sonraki peygamberlerin yaşadıklarını anlatmaktadır.Önce Adem A.S. ın yaşadığı imtihanı nasıl kaybedip, rabbinin ona ve Havva annemize yasak olan meyveden yemeleri sonucu cennetten kovulma ve ardından yaptıkları tövbe sonucu Cenabı Hakkın onları affedip, yeniden cennete kabulünü anlatmaktadır.Burada rabbimizin biz insanlara verdiği en önemli mesaj insanoğlunun hata yapmaya meyilli yaratıldığını, peygamber olsa bile hata yapabileceğini, önemli olanın yaptığı hatadan samimi bir biçimde pişman olup, rabbine iltica etmesi gerektiğidir.Daha sonraki ayeti Celilelerde tedrici olarak muamelat dediğimiz beşeri hayatta uymak zorunda olduğumuz hükümler anlatılmaya başlanır.Adem A.S. ın yaratılışından sonra ona eşyayı öğrettiğini, öğrettiği bu isimleri Adem A.S.ın da meleklere  öğrettiğini, bilahare sosyal hayatın başladığını haber vermektedir.Bu öğretinin ardından israiloğulları ele alınarak onlardan doğru yolda olmaları, Allah2a verdikleri ahitte samimi kalmaları, namaz kılıp, zekat verip, ruku edenlerle, yani inananlarla birlikte olmaları emredilmektedir.Namaz ve Zekat tüm kutsal dinlerin ortak emirlerindendir.Her din peygambere indirilirken bu iki emir mutlaka dinin gereği olarak ümmetine emrolunmuştur. Namaz gerçekten çok önemli ve hassas bir konudur, zira Yüce rabbimiz bir ayeti Celilede muhakkak ki Namaz kötülüklerden ve fuhuştan korur buyurmaktadır. Bir hadisi şerifte Efendimiz Namazın müminin miracı olduğunu beyan buyurmaktadır.Mümin olmanın, Allah"a iman etmenin en önemli alameti farikalarından birisi de namaz kılmaktır. Namaz kulun rabbine karşı samimiyetini ve bağlılığını tekit eden önemli bir ibadettir.İnsanların ve cinlerin yaratılma nedenlerinin başında Allah"a ibadet etme geldiğine göre bu ibadetlerin başında Namaz konusu geldiği Kuranı kerimde açıkça beyan edilmiştir.

            Namaz ibadetini severek ve ondan haz duyarak yapan hiçbir mümin ne dünyada ne de ahrette sıkıntı çekmez. Nedenine gelince sürekli olarak rabbi ile irtibat halinde olan insan başına ne gelirse gelsin Rabbine iltica edip, ondan yardım istemesini bilirse mutlaka refaha kavuşacağından emindir.Yüce Rabbimiz en güzel dostun ve yardımcının kendisi olduğunu bizlere beyan ettiğinden zerre kadar imanı olan herkes bu akaide uymak zorundadır.Yüce rabbim kendinse hakkıyla inanıp, hakkıyla iman eden ve gereklerini ifa eden kullarının zümresine ilhak eylemesi temennisi ile hayırlı günlerin sizlerle beraber olmasını temenni ediyorum.

                         

 HADİSLERLE  HAYATI TANIMAK

 

RAHİPLE  KAHİN ARASI NDAKİ DİYALOĞUN SONU

 

            Hadis kitaplarının esasını teşkil eden altı temel esere kütübi sitte adı verilmiştir. Bu kitapların başında Buhari Hazretlerinin yazdığı sahihi Buhari, ardından ise Müslim hazretlerinin yazdığı sahihi Müslim gelmektedir.Bugün ele alacağımız hadisi şerif  Sahihi  Müslim tarafından rivayet edilmiştir.Peygamber Efendimiz Sahabei Kiram ile oturmakta iken onlara dönerek şöyle buyurmuşlar; sizden önce yaşayan bir topluluğun içerisinde bir padişah ve bir de kahini varmış, kahin yaşlandığında padişahtan yetiştirmek üzere genç bir delikanlı istemiş. Padişah bu talebi uygun bularak kahine genç bir talebe gönderir. Talebe kahine gitmekte iken yolda bir Rahibe rastlar, Rahip ona nasihatte bulununca, delikanlı bundan hoşlanır ve her gün kahine giderken ona uğrar.Kahin geç kalan talebesini dövmeye başlar, bunun üzerine Rahip ona der ki Kahinden korktuğunda evden alıkoydular de, evdekilerden korktuğunda ise kahin alıkoydu de, diyerek öğüt verdi.Durum bu şekilde devam edip, giderken günlerden bir gün insanların yolunu kesen büyük bir hayvana rastlıyor, bunun üzerine kahinin mi, yoksa Rahibin mi daha faziletli olduğunu öğrenmek maksadı ile Allah"a dua ederek, Ya Rab şayet Rahibi Kahinden üstün tutuyorsan şu atacağımla taşla bu hayvanı öldürt ve insanlar yoldan geçsinler diye dua ediyor. Bunun üzerine attığı taşın isabet ettiği hayvan ölüyor.Delikanlı Rahibin yanına vardığında başından geçenleri ona anlatınca  Rahip ona diyor ki Bak yavrucuğum sen bugün benden daha efdal bir durumdasın ve yakında başına bir bela gelecek, sakın nerede olduğumu kimseye söyleme  

            Delikanlının en önemli meziyeti körlerin görmesini sağlayıp, hastalara şifa bulmaktı. Padişahın meclis arkadaşlarından birinin gözleri kör olunca ona delikanlıya gitmesini söyler,  arkadaşı delikanlıya gidip, gözlerini iyi etmesini talep edince delikanlı şifayı verenin ancak Allah olduğunu O"ndan istemesi halinde iyi olacağını söyler.Birlikte Allah"a dua edip kör olan gözlerin iyileşmesini isteyince adamın gözleri iyileşir.Gözleri iyileştikten sonra Padişahın meclisine giden adama padişah nasıl iyileştiğini sorunca adam Allah"ın yardımı sayesinde iyileştiğini söyleyince Padişah adama “senin benden başka Allah"ın mı var” diye sorar. Adam senin de benim de Allahımız"ın yardımıyla ben iyileştim deyince adama işkence yapmaya başlar, işkence sonucu adam gencin yerini bildirir, delikanlı padişahın huzuruna vardığında padişah ona “Delikanlı demek ki sen kahinliği öğrendin, o halde sana vereceğim başka işler var, onları da hallet” deyince genç kendisinin hiçbir şey yapamadığını şifayı verenin ancak yüce Allah olduğunu söyleyince bu kez gence zulmetmeye başlar, bunun üzerine genç rahibin yerini bildirmek zorunda kalır rahip gelince ona dininden dönmesini emreder, ancak Rahip kabul etmez bu kez Padişah Rahibi öldürtür, ardından padişahın meclis arkadaşı getirilerek dininden dönmesi emredilir, o da dönmeyince katledilir. Son olarak Delikanlı huzura getirilerek dininden dönmesi emredildi kabul etmeyince Padişah kendi ashabından bir topluluğa delikanlıyı teslim edip, onu bir dağa götürüp, dağdan aşağıya atmalarını söyler. Toplulukla dağa yanaşan genç ellerini kaldırıp “Ya Rab beni bu insanlardan kurtar” diye dua edince bir deprem olur beraberindekilerin tamamı helak olur, o ise kurtulur. Yeniden Padişahın yanına giden delikanlıya padişah olup biteni sorunca doğruları anlatır, bu kez başka bir topluluğa delikanlıyı teslim edip onu  Karkur isimli gemiye koyup, denizin ortasında denize atmalarını emreder. Gemiye binip, denizin ortasına geldiklerinde delikanlı Allah"a dua edip, kurtulmayı isteyince denizde büyük bir fırtına çıkar, gemi devrilir gemidekilerin tamamı boğulur,delikanlı kurtulur.Yeniden padişahın huzuruna giden delikanlı ona der ki “Şayet beni öldürmek istiyorsan ahaliyi topla, beni hurma kütüğüne bağımdan bir ok al ve onu yayın tam ortasına yerleştirdikten sonra delikanlının rabbinin adıyla diyerek at ve beni öldür der.

            Padişah tüm ahaliyi toplayıp, delikanlının dediğini yapınca attığı okla delikanlıyı öldürür, ancak orada buklunan tüm ahali Allah"a iman eder. Bunun üzerine padişah adamlarına sokak başlarına hendekler açtırıp,ateş yaktırıp, yeni dininden dönmeyenleri öldürtmeye karar verir. Ahali teker, teker gelip ya dininden dönmeyi veya ateşe atılmayı kabul ettikleri sırada elinde bebeği ile gelen bir kadın imandan vaz geçmedi, ancak ateşe gitmekte biraz duraksayınca kucağındaki bebek lisanı hale gelip “Anneciğim dişini sık, zira sen doğru yoldasın”deyince oda ateşe atlayarak şehadet şerbetini içti.

 

 

                         

Vermezse Mabut

 

Sultan Mahmut han, tebdili kıyafet yaparak bir kahveye girer. Yaşlı çaycıya herkesin tıkandı baba diye hitap ettiğini görüp, bu lakabın nereden geldiğini sorar.Çaycı anlatır:

— Bir gece rüyamda çeşmemin daha iyi akması için çomak sokup açmaya çalıştım. Çomak kırıldı, suyun akması iyice azaldı, uğraşırken temelli tıkandı, su hiç akmaz oldu. Bunu komşulara anlatınca, adım tıkandı babaya çıktı.

Sultan Mahmut han, vezire, (Bir ay, her gün bu adama bir tepsi baklava getirin. Her dilimin altına bir altın koyun) diye talimat verir.

Ertesi gün baklava gelir. Çaycı, (Baklavayı satayım da üç beş kuruş alayım) der. Bir Yahudi baklavayı rayiç fiyattan daha aşağı alır. Baklavayı yerken altınları görür. Yahudi bir şeyler anlamaya çalışır. Ertesi günü çaycıyı görüp, (Sana baklava getiren olursa ben yine daha yüksek fiyattan alırım) der. Yahudi her gün fiyatı artırarak almaya devam eder. Çaycı da, iyi para kazanıyorum diyerek baklavaya hiç dokunmadan satar.

Bir ay sonra, baklava getirme işi biter. Sultan, çaycı epey zenginlemiş diye düşünür. Padişah kıyafetiyle, çaycının yanına gelir. Çaycıda bir değişiklik olmadığını anlayınca, (Baklavaları ne yaptın?) diye sorar. O da, hiç birini yemeden sattığını söyler. Hazineden bir miktar altın vermek üzere, çaycıyı saraya davet eder. Sonra, (Şu küreği al, altınlara daldır, kürekte ne kadar altın kalırsa hepsi senin olsun) der. Çaycı heyecanlanır, daha çok altın almak için küreği daldırır. Aksine ters daldırdığı için küreğin üstünde bir altın kalır. Sultan (Demek nasibin bu kadarmış) der. Daha başka imtihana tabi tutarlar. Hiç birinden netice alınmayınca, sultan der ki:

— Vermeyince Mabut, neylesin sultan Mahmut!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cuma Köşesi Arşivi
SON YAZILAR