KUTSAL BELDELERDEN İZLENİMLER
İslam’ın ilk başkenti olan Medine-i Münevvere’de başladı ziyaretimiz. Medine havaalanından şehre doğru yola çıkıyoruz. Ravza-i Mutahhara’nın üstünde bulunan aslında her zaman görüp çoğu kez şuursuzca baktığımız yeşil kubbeyi gördüğümde kalbime ilk heyecanın akın ettiğini hissediyorum. Daha görür görmez Medine’ye âşık oluyorum ben. Bunu sağlayan şey Hz Peygamberin(SAV) orada metfun olmasıdır elbette. Hz Peygamberin ruhaniyeti her tarafı kaplamış durumda. Otobüsün camından ne tarafa baksam;kim bilir Hz. Peygamberburadan kaç defa geçmiştir. Kimbilir o ağaç, o taş, o toprak, o kaya kaç kez sevinmiş, kaç kez hüzünlenip Hz Peygamber içinağlamıştır, düşüncesiyle bakıyorum. Otobüsteki herkeste derin bir sessizlik ve merak var. Bunu pek hayra yormuyorum. Biraz sonra sessiz hıçkırıkların gözyaşlarıyla karışıp benim kalbime yeni hüzünler gönderdiğini görüyorum. Kolay değil tabii ki, ilk defa geliyordum sahabenin; anambabam sana feda olsun ya Resulullah dediği, Allah’ın en sevgili kulu, Hurma kütüğünün bile ayrılığına dayanamayıp ağladığı Rahmet ve sevgi peygamberi, insanlığın kurtarıcısı Peygamber Efendimizin mübarek beldesine. Kafiledekilerin çoğunluğu benim gibi ilk defa geliyordu kutsal beldelere. Bundan dolayı heyecan doruktaydı.Ziyaretimizin çok dolu dolu geçeceği daha ilk izlenimlerden anlaşılıyordu. Medine-i Münevvere Osmanlı yapısını andıran islam tarzı mimari ile yapılmış binalarla dolu. Sevindirici olan hayalimde kurduğum batı tarzı binaların olmamasıydı.
Kalacağımız otele Ravza-i Mutahhara’yı biraz sağımızda bırakarak geçiyoruz. İşte o geçiş anı kalbimin hoplayıp titrediği bir andı. İçimden keşke önce Peygamberimizeselam verip sonra otele geçseydik, diyorum. Otele varıp eşyalarımızı odalarımıza yerleştirdikten sonra bir an önce Ravza-i Mutahhara’ya gitmek içinsabırsızlanıyoruz. Otele yerleşme işlemleri uzayınca sonunda o anı beklemeyip bir gruplakafileden ayrılarak Mescid-i Nebeviye doğru yürüyoruz. Peygamber Efendimizin(SAV) nerede yattığını bilmeden Mescid-i Nebevi’nin bahçesine giriyoruz. Güneş ışıkları ile otomatik olarak açılıp kapanan beyaz dev şemsiyeler apayrı bir hava katmış bahçeye.Mescidi Nebevi’nin bahçesinde kendimi kuş gibi hafif ve mutlu hissediyorum.Hayır, ben geldiğim yere değil ben buraya aitim, diyorum. Yabancılık ne kelime sanki ben burada yüz yıl kaldıktan sonra tekrar dönmüşüm gibi hasretini duyuyorum.Kokusunuözlemle çekip ciğerlerime dolduruyorum.
Derin bir hayranlıkla bahçede ilerliyoruz. İlerken acaba Peygamberimiz (SAV) nerede diye merakla sağa sola bakıyoruz. Her geldiğimiz kapıda durup dualar ediyoruz. En sonunda yeni bir kapıya geldiğimizde yine duruyoruz. El açıp dua etmeye başladığımda bir titreme tüm bedenimi yavaş yavaş kaplıyor. Biraz sonra gözlerimden yaşlar aktığını gören yanımdakiler benden daha bir şiddetle ağlamaya başlıyorlar. İçimden galiba Hz Muhammet burada yatıyor, diyorum. Kafamı kaldırıp yukarıya baktığımda kapının üst tarafında duvara büyükçe bir Osmanlı tuğrasının nakşedildiğini görüyorum. Osmanlının Hz. Muhammed’eolan âşkını bildiğim için artık Ravza-i Mutahhara’nınburada bir yerde olduğuna inanmaya başlıyorum.
Böyle düşünürken kapıdan içeri giriyorum. Vücudumu saran titremeyle birlikte bu kez o güzel mis kokusunu almaya başlıyorum.Gülkokusunu... Binlerceinsan var burada her biri başka bir milletten ama hepsi aynı şey için gelmiş. Ayaklarımı artık hissetmiyorum. Daha doğrusu ayaklarım benden önce hareket ediyordu. Tüm hücrelerimi hızla çeken manevi bir çekim alanına kapılmıştım. Aklım, hislerim, duygularım artık uyuşmuştu.Gerçektende Ravza-i Mutahhara’nın durduğumuz noktadan 50 adım ötede olduğunu görüyoruz. Yaklaşıp selam veriyoruz. İçim dışıma çıkacak adeta. İşte âşıkların aşığı burada, işte sevgililerin sevgilisi burada yatıyor, işte kâinatın en güzel insanı, en şerefli insanı burada yatıyor. Allah’ın en sevgili kulu burada yatıyor. Her gün milyonlarca kişinin selam,dua ve hıçkırıkları birbirine karışıyor. Şimdiye kadar uzaktan beslenen aşklar burada gözyaşlarıyla birlikte yeniden karılıyor. Sevgiler tazelenip heyecanlar, hayaller, umutlar yeniden başlıyor. Ne olursun yarabbi; bizi sevgili peygamberine ümmet eyle, bizi onun şefaatine nail eyle, diye dua ediyorum. Verdiğim selam hıçkırık olup çıkıyor boğazımdan. Konuşamaz oluyorum. Yerimde çakılıp duruyorum. İlerleyemiyorum.
Bir müddet öyle kaldıktan sonra kalabalığa karışıp Ravza-i Mutahhara’nın selam verilen noktasına doğru ilerliyorum. Tam önüne geldiğimde üzerimde emanet ne kadar selam varsa sırasıyla iletiyorum. Orada durup kalmak istiyorum. Öylece durup saatlerce dua etmek istiyorum. Ancak orada bulunan görevliler buna izin vermiyorlar. Ben ısrarla durup bekleyince bir görevli koluma girip beni oradan çıkarıyor. Çok üzülüyorum. Ben de en başa geçip tekrar sıraya girip yeniden RavzaiMutahhara’nın ön kısmına geliyorum. Artık orada saatlerce dualar okuyorum. Annemin ve babamın da sana selamı var ya Resulullah,dediğimde gözlerimden yaşlar akıp duruyor. Sana layık bir ümmet olamadık, ümmetin kan ağlıyor. Düşman postalları altında her gün ümmetinden yüzlerce kişi ölüyor ya Resulullah, akan kan, kirletilen namus ve yıkılıpyakılan şehirler karşısında suskun kalan ümmetini sana şikâyet ediyorum ya Resulullah, dediğimde hıçkırıklarım artıyor.
Meğer dünyanın en güzel duygusu Ravza-i Mutahhara’nın önünde durup dua etmekmiş. Meğer dünyanın en güzel yolculuğu Hz Muhammed’i görmek için yapılan yolculukmuş.Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde kendisi de bizzat çalışarak inşa ettiği mescit zaman içerisinde genişletilerek büyütülmüş. İlk mescit şimdi devasa büyüklüğe ulaşan Mescidi Nebevi’nin içinde Cennet bahçesi olarak anılıyor. Yeşil halı ile kaplı bulunan cennet bahçesinde kılınan namazlar için Rabbimiz 1 kılına 100 katını veriyor. Hz. Muhammet(SAV) Cennet bahçesine bitişik kendi evinde Hz Ebubekir ve Hz Ömer ile birlikte yatıyor.Allah bizi ona komşu eylesin. Şefaatine nail eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.