METAFİZİK YÜREK
Evet, tüm organlarımı dağıtıyorum rüzgâra. Evet, yürekleri onarmaya ama zulüm kalelerini de yıkmaya ant içiyorum. Evet, talip olduğumuz dünya için ya da ulaşmaya çalıştığımız düzen için kurbanlar isteniyor bizden. Fiziki oluşlardan sonra ancak metafizik bir enginliğe sahip olan bir yürek acısında yoğrulduğumuz zaman bu işe hazırız demektir. Rahat uyuyarak değil, çile çekip mücadele sonunda yorulduğumuz zaman zafere hazırız demektir. Önce Hz. Muhammet gibi içimizdeki putları kırmadıkça, içimizdeki ilahları öldürmedikçe, Hz İbrahim gibi İsmaillerimizi kurban edemeyiz. Bedel ödemeden sahip olduğumuz şeyleri, kaybetmek de kolay olur.
Hayatımızın ve bedenimizin tüm şubelerinde köklü bir inkılâp olmadıkça hayat boyunca bir mutluluğa, bir muştuya ulaşmak mümkün değil. O zulmedenler yakında nasıl bir inkılâpla devrileceklerini göreceklerdir. İşte Rabbimizin bize muştusu budur. Mazlumlara muştusu budur. Ezilenlere muştusu budur. Kötüleri ve kötüyü devirmek, evet bakarak, bekleyerek, konuşarak değil, bıkmadan, usanmadan, azimle çalışarak devirmek. Yoksa biz devriliriz ateş çukuruna. Savaş genel anlamda kötü bir şeydir ama, mazlum ülkelerin üzerine, mazlum halkların üzerine kurşun yağdıran, zulüm yağdıran müstekbirlerle ölümüne savaşmak bir insanlık görevidir aslında. Bu savaş kutsal bir savaştır. Mazlum milletlerin üzerine kurşun değil, gül yağdırmak istediğimiz için bu savaş kutsaldır. Onlara özgürlük sunmak, insanca bir yaşam sağlamak istediğimiz için bu savaş kutsal bir savaştır. İnsanlığın en güzel erdemi bu fazilet savaşımı değil mi?
Zamanlar ötesi ve mekânlar üstü inanmak kalbimizin metafizikleşmesini sağlar. Bu da bizi ölümsüzlüğe ve dirilişe götürür. Sevmek acıları ve sevinçleri beraberinde getirir aslında. Tüm duyguları, tüm müstazafları sığdıracağız kalbimize, bu sevmenin ön şartıdır. Diriliş görevli mücadele ancak böyle başlayabilir. Müslüman'ın savaşı aslında önce kendi içindedir. Sonra da tüm aşk coğrafyalarını, tüm işgal coğrafyalarını, tüm duygu coğrafyalarını, tüm düşünce coğrafyalarını, tüm ezilmiş coğrafyaları avucunun içinde toplayarak ezilmişlere sunacak olan özgürlük savaşımı. İdraki iğdiş edilen, kalbi ve beyni bilinçten soyutlanan mazlum yığınları asırlık dev uykusundan uyandıracak olan aydınlık savaşımıdır bu savaş, Ey arkadaş. Ya Rabbi bize katından bir kurtarıcı gönder, diye feryadı figan eden mazlumlar için savaş, yalnız savaş. Sessiz duruşun ve donuk tavırların bitiş gongu elbette bir gün çalacaktır. Elbette bir gün sura üflenecek ve herkes olduğu hal üzere donup kalacaktır. İşte o gün zafer inanların olacaktır. O gün mazlum olmak da tek başına insanı kurtarmayacaktır. Mazlum eli kolu koynunda durmayacak, hakkın yanında savaşmaya çalışacaktır aynı zamanda. İşte böyle olduğu zaman zalimlerin saltanatı yerle yeknesak olur.
Benim yüreğimin en hassas ülkelerinde diriliş baharı geldi. Tüm güzellikleriyle çiçekler açmaya başladı. İşte metafizik yürek böyle bir dünyanın sıkıntısını duyan, duygusunu sonsuzluğa taşıyan yürektir. Zamanlar ötesi ve mekânlar üstü inanarak ölümsüzlüğe ve dirilişe giden yürektir. Yürek bir ülkedir. Bu ülkede kimlerin ya da hangi değerlerin hakim olduğu bir insan için en önemli meseledir. Zira yürek de hangi değerler, duygular hakim olduysa hayat o minvalde devam edip gider.
Dışımızda değil içimizdeki savaşı kazandığımız zaman zafer elde etmiş sayılırız. Zira içimizdeki savaşı kaybettiğimizde dışımızdaki savaştan hep kaçarız. İçimizde şehvet ile sevgi, iyi ile kötü, merhamet ile gaddarlık arasında yapılan savaşı ne zaman kazanırsak dışımızdaki savaşı da o zaman kazanarak bitirmiş oluruz. İçimizdeki trajedinin bitebilmesi için kendi dinamiklerimizi harekete geçirmemiz, yüreğimizin imanına güvenmemiz gerekir. Kendi yüreğimizin kazanımlarını gerçek kazanım olarak kabul etmeliyiz. Yüreğin inanmadığı, rahatsız olduğu, ağlayıp sızlandığı kazanımlarımız şüpheli ya da haksız kazanımlardır.
Dışarıdan gelen seslere değil önce kendi iç sesimize kulak asmak zorundayız. Kendi iç sesini duyamayan insan sağır demektir. Çünkü fıtratını kaybetmeyen her insanda mutlaka uyarıcı, düzeltici bir iç ses vardır. Bu iç ses her yol ayrımında, her kritik durumda, her tehlike ve tehdit durumunda mutlaka devreye girip yardıma koşar. Hiçbir acının içimizde kötü bir karamsarlık oluşturmasına, acının karaktere dönüşmesine izin vermez. İnsanı, ütopya insanı değil, umut insanı yapar. Çağımızın baş döndürücü teknolojik zaferlerine inat yüreğimize sarılmamızı sağlar. Kulak verdiğimiz şeye yürek de veremiyorsak artık içimiz boşalmış demektir. Acılara katlanamayan kimse mücadeleye nasıl katılabilir. En büyük tehlike insanın yüreğini kaybetmesidir. Yüreğini kaybeden insanın artık kaybedecek neyi kaldı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.