ne bilim...
Bilemediklerimizin miktarı bildiklerimizden çok olmaya devam ettiği için yazının başlığı "ne bileyim?"
Bilimsel gelişmeler zaman zaman değil sık sık şaşırtıcı sonuçlar üretmeye başladığından beri "ne bilim ama?" şeklinde okunabileceğinden ortak noktalarının, insanın bilmek işini bilimsel yöntem denilen şekilde yapmaya başlaması olarak almakta sanırım sakınca yoktur.
Bilimle uğraşan insanların sayısı elbette insalığın küçük bir bölümüdür ve bilimsel çalışmalar zordur. Bunun pek çok sebebi olabilir. Çalışmalarınız için yeterince kaynak bulamayabilirsiniz. Sonuca ulaşmak için uykusuz gecelerde yüzlerce başarısız deney yapmanız gerekebilir.
Herkes dünyanın düz olduğunu düşünürken aslında yuvarlak olduğunu keşfedip büyük bir heyecanla bunu duyurup engizisyon mahkemesinin hışmına uğrayabilirsiniz. Veyahut yaptığınız çalışmalar lösemili çocukların hayatlarını daha uzun yaşamalarını sağlayacakken bazı insanların elinde insanlığın varlığını tehdit eden araçlara dönüşebilir.
Bugün bilimsel gelişmeler "hadi canım sen de" dedirtecek boyutlara varmıştır, ama bu bugünün adamının yazdığı bir yazı olduğuna göre belki de aslında öyle değildir. Yani ateşi isteyerek yakmayı öğrenmek de belki oldukça sürpriz bir gelişme olmuştur zamanında.
İnsanın genetik haritasının çıkarılması da ateşi isteyerek yakabilmek de bizim gibi sıradan insanların hayatında çok olumlu gelişmeleri sağlamış ve sağlayacaktır. Fakat aynı ateştir ki, aynı zamanda düştüğü yeri yakar ve bazen komşusunu kıskanan birinin elinde, onun tarlasındaki ekinleri tutuşturur, belki de eviyle birlikte.
Genetik gelişmeler sayesinde belki kanser gibi bir hastalığımızın tedavisi kendi hammaddemizden türeyecek denmektedir, ama bir yandan da işe alınırken veya sigorta yaptırırken potansiyel ömrümüze göre davranılacaktır bize.
Bu konuda çok fazla şey bilmemekle beraber her konunun olduğu gibi bilimsel konuların da magazin, dedikodu veya gerçek kısımlarından bildiğimiz kadarıyla balık genleriyle domateslerin aşılandığı, insan genleriyle inek genlerinden embriyo meydana getirildiğini dikkate alırsak; bazı olumsuz varsayımların çok da ham hayaller olmadığını kavrarız.
Geçen yüzyıl, insanlık tarihinde teknolojik ve bilimsel anlamda birçok yeniliğe tanıklık etmiştir. Dünyanın bir ucundaki arkadaşımızla "Messenger" (ulak) sayesinde anında haberleşmemizi sağlamış ve küçük bir makina yardımıyla bir anda yüzbinlerce insanın bu hayattan göçüp gitmesine yol açılmıştır.
Bilimsel gelişmelerle uğraşmayı ve olaylara bilimsel açıdan bakabilmeyi çocuklarımıza mutlaka öğretmemiz gerektiğini düşünmekle beraber, yalnızca bu çabanın beyhude olacağını anlatmaya çalıştığımın anlaşıldığını zannederek; burada görünmez bir parantez açmayı gerekli görüyorum. Çünkü çocuklarımıza bilimsel düşünme alışkanlığı vermeye çalışırken, yanı sıra onlara öğretmemiz gereken iyinin, doğrunun ve güzelin yolunun farklı zihinlerde farklı canlanmasının çok normal olduğunu düşünüyorum.
Yine de en azından bu sayfanın burada oluş amacını da düşünerek sanatın bu çabada çok güzel bir yeri olduğunu söyleyebilirim. Örneğin saplantılı bir bilmek dürtüsüne kendini kaptırmış "Faust"un insanlığından çıkışının ve şeytanla kanı üzerinden pazarlık yapmasının hikayesi hepimiz için öğreticidir.
Bilimsel gelişmelerin şaşırtıcılığının yanı sıra bitip bitmediğini bilmediğimiz; bitiyorsa, nerede bittiğini bilmediğimiz, adına dilimizde evren dediğimiz sonsuzlukta insansız da olsa gidebildiğimiz en uzak yerin Mars adlı gezegen olduğunu düşünerek bütün bilgimizin aslında küvetteki bir bebeğin okyanus bilgisine benzediğini söyleseler ağzımı açıp tek kelime söyleyemem.
Ayrıca o gezegene giden araca verilen "Anka" (phoenix) kuşunun adının amacı eğer Kaf dağını aştık mesajı vermekse; ancak milyarlarca insan arasında sayısını bile kestiremediğimiz galaksiler içinde kendimizi yalnız hissetmemek adına karanlık patikada yürüyen küçük çocuklar gibi birbirimize hikayeler anlatıp korkularımızı bastırmamıza yardım ettiği söylenebilir.
Bilim diye tek bir şey olmadığından, bir sürü disipline ayrılıp alt dallarının bile yapraklara ayrıldığından ve hatta bir yaprağın uzmanının bazen değil diğer ağacı, yan daldaki bir yaprak hakkında bile ulaşılmış bilgiyi bilmediğinden ve dünya bilim havuzunda yüzmenin zorluklarından bahsetmeye yerim kalmadı.
Fakat son olarak belirtmek gerekir ki, kim tarafından ve nerede ulaşılmış olursa olsun bilimsel bilgi kredi kartına on iki taksit yapılan bir şey olmamalıdır. Bedeli peşin ödenmelidir ve bilmenin verdiği sorumluluktan daha peşin bir bedel yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.