SİLİK DEFTER
SİLİK DEFTER
Defteri sildim. Satır satır. Daha okuyamaz kimse. Bir ben belki, o da gerekirse, ezberden Ezberden okurum ben.
Sen bir odaya girdiğinde, taa en uca oturursun ya, orası dünyanın bir ucu olur. Ve aynı zamanda orası, kalbim kadar yakın olur. Bu nasıl olur? Ezberimde dedim ya. Kimse okuyamaz fakat bundan sonra. Defteri sildim.
Zaten, birer düştük. Kendi düşümüzden düştük. Gerçeğin koynuna değil; birbirine kenetli iki kaya gibi diplere düştük Defterin satırları karıştı bu yüzden. Harfler, karınca ayağındaki mürekkeple yazılmış gibi oldu bu yüzden. Ne çok gürültü yapıyoruz düşerken? Canımız ah ediyor, duyuyor musun? Duyuyor musun, anılar ağlıyor? Kalbimin mürekkebine bandığım kalem yanıyor, görüyor musun?
Ben, tutunurum gerçi; tam da dibi bulmam bu düşüşte. Bir tutam saça tutunurum, omuz omuza bir resme tutunurum Gözlerinin rengindeki umuda tutunurum. Sen, öyle kaygan bir zemindesin ki, anısız, sevmesiz . Sen neye tutunacaksın? Ve şimdi, defter de yok. Sen neye tutunacaksın? Ve nerden bilecekler seni?
Sayfa aralarına, karanfiller sıkışmış. Yeşilken, sarıya dönen yapraklar Hepsi, bir anının işareti, hepsi kayıtlı bende.
Ölüm defteri değil bu. O sebeple, hani sağdan verilen, soldan verilen defter değil Kalple yazılan ve kalpten verilen defter. Hayatın ta kendisi. Burda olmanın işareti. Ötekini anlamanın, başkasını cennet bilmenin ve başkasına cehennem olmanın defteri Zerdüşt'ün vaazından kaçamak yapan defter
Muhittin'in ilahi raksı, Hallac'ı yere bastırmayan duygu Defter-i vahdet Vuslat işareti. Melami'nin boynundaki paslı şişe Taşa çalınan gurur ve asla olmayan kibir Sümmani'nin derkenârına yazıldığı defter. Bir günün yüzbin zâra yazıldığı defter. Akvaryumdaki okyanus, kuşun gagasındaki İbrahim serinliği Ve huzurdan kovulmanın yakıcı özrü
Celalettin'in gitme dediği, gel dediği Göğsünü meydana çevirdiği defter Ali'nin ah ettiği kuyu, Yusuf'un zindanı Bir Züleyha perçemi belli belirsiz Hayatların battığı, kalemin hayata battığı defter Kanımızdan süzülmüş, canımızdan düzülmüş defter
Yağmurlar yağıyor, seni hatırlatan yağmurlar. Gelişinin müjdesiydiler, şimdi yokluğuna ağlar gibiler. Silik satırları okuyorum bak, asıl defterden. Kalbimin mahfuz sayfalarından.
Bir rüya görmüştük de hani, müşterek bir rüya Ayrı tabirlerle yaşamıştık. Aynı tabirle buluşmuştuk sonra. Kalbimiz kabristan olmasın demiştik. Rüyasına ihanet eden, onmasın demiştik. Eksik artık , idare etmeli Hafıza bu kadarını tutar.
Silinince temizlenmez bir defter. Asla ilk haline dönmez. Silik bir defter olarak doldurur mîadını. Silinmiş bir defter ne işe yarar? Ancak atmaya kıyamazsan saklarsın; hepsi bu
Bu gece, o geceydi. Ve ne kadar sahteydi. Aynı yolda buluşmak gibi sahte, aynı sabaha erişmek gibi sahte Sahtesine şükredilen, gerçek olsa kurban olunacak kadar güzel gece Çölde serap kadar güzel gece. Sokak lambaları yüzümüze vuruyordu. Yoldan geçen ayyaşları seyrediyorduk gülerek. Ne sahte bir sarhoşlukla gülüyorduk. En çok da sen Kurnazlığını gizliyordun, geceden istifade, gülümseyen yüzüne Kazısam da, yırtarcasına silsem de okunuyor bunlar, zihnimin dehlizlerinde
Bir temmuz günüydü. Denizin tuzu vurmuştu kafama. Denizin mavi serinliği vurmuştu Kumsalda asırlık izlerin vardı. Gece çökmüştü sonra, ben izlerini kovalarken çaresiz Sanki ayda parmağının izi vardı. Ve sanki doğan günde de Uykusuz gecelerim vardı işte; seni aramakla geçen. Nerdesin, diye sormaktan acizdim; içimin en mahrem yerindeydin ve yoktun
Bölük pörçük satırlar. Defteri sildim. Yine de koltuğumun altında gezdiriyorum. Açıp okuyorum ezberden. Bir şeyler yazıyor da, ordan okuyorum sanıyorlar. Baksalar, deli sanacaklar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.